Odatv nam haber portalının Caner Taşpınar imzalı “KADEM Vakfı’na ait Ataşehir Kız Öğrenci Yurdu’nun içinden taşındığı iddia edilen silahların fotoğraflarına Odatv ulaştı” başlıklı haberini gördüğümde elimde olmadan “iç savaşa hazırlanıyor Odatv” diye düşündüm.
Doğru anladınız. “…taşındığı iddia edilen silahların fotoğraflarına Odatv ulaştı” cümlesinin hemen ardından bunun bir iç savaş çağrısı, bir iç savaş hazırlığı olduğunu anladım. Zira gündüz gözüyle, sokağın ortasına yığılmış ve TRT’nin FETÖ ile ilgili olarak yaptırdığı “Mahrem” isimli dokümanter bir belgeselin çekiminde kullanılan replika silahların fotoğraflarını okuruna böyle sunmayı, bütün rezilliği, bütün leşliğiyle içine sindirebilen bir medya kuruluşunun tek, yegâne, biricik bir amacı vardır: “Memlekette iç savaş çıkartmak!”
Bakınız bu söylediklerim sizde “yok canım, amma da abartıyorsun” hissi uyandırıyorsa o zokayı siz de yutmuşsunuz demektir.
“KADEM’in yurdundan çıkan otomatik silahlar” meselesini o dilde haber yapan adamın, adamların istedikleri şey sadece ve sadece iç savaş olabilir. Net.
Tabii ki, Odatv nam haber portalında yayınlanan o haber TRT, KADEM ve bizatihi “Mahrem” setinde çalışan insanlar tarafından anında yalanlandı. Silahların filmde kullanılmak üzere üretilen replikalar olduğu hemen anlaşıldı ama bilin bakalım ne oldu? Odatv, meselenin doğrusu apaçık ortaya çıkmasına rağmen ne o rezil haberi kaldırdı sitesinden, ne de söylediği yalan için okurlarından özür diledi. Israr ve inatla yalanlarını sürdürmeye, iç savaş çağrısı yapmaya, iç savaş zemini hazırlamak için gayret etmeye devam ediyorlar.
Dahası, bu tavrın bize gösterdiği başka bir gerçek daha var. Her türlü ahlâkî değerden sıyrılıp bu açık ve rezil yalanı yaymayı, gerçek ortaya çıkmasına rağmen bu yalanı sürdürmeyi kendine, ahlâkına, meslek ilkelerine sığdırabilen adam ne yaptığının, hangi amaca hizmet ettiğinin net şekilde farkındadır. Başkası mümkün değildir.
Bu, burada bir dursun.
Bir yalanın istikrarlı şekilde sürdürülmesinin, yanına istikrarlı şekilde sürdürülebilecek başka yalanlar eklemenin ve bu yalanlar için özür bile dilememenin “hedefe kilitlenmişlik” ile yakın bir ilgisi olduğunu düşünüyorum.
Hedefiniz hangi alçaklığı gerektiriyorsa o alçaklığı rahatça, sıradan bir şeymiş gibi devam ettirmenin o “kilitlenme” ile ilgisi var.
Şimdi burada kollarımı açıp bu yazıyı okuyan herkese “kardeşlerim” demek istiyorum. Kardeşlerim. Kim olursanız olun, hangi hayat tecrübesinden gelirseniz gelin. İster sağcı, ister solcu, ister muhafazakâr, ister İslâmcı, ister Ülkücü olun, bu çağrıya kayıtsız kalmayın. Bu rezil alçaklar, ülkemizdeki bir iktidar değişikliği ile, bir politik erk değişimi ile ilgilenmiyorlar. Bu rezil alçaklar, her gün kurguladıkları yalanlarla doğrudan doğruya ülkemizin geleceğine, varoluşuna kastediyorlar.
Bunlar azlar. Çok azlar. Ama bunların azlığına rağmen kamuoyunu yalanlarla manipüle edip yönlendirme güçleri var.
Daha iki gün önce insanları “Katarlılar, sınavsız şekilde diledikleri Türk üniversitesinde okuyacaklar” yalanını sokmuşlardı dolaşıma. Milyonu aşkın öğrencinin üniversite sınavına gireceği günün gecesinde üstelik. Milyonu aşkın öğrencinin aklına nifak sokup karıştırarak.
Dahasını da söyleyeyim. Mesela Pelin Batu nam oyuncu-sunucu, yaydığı bu üniversite yalanı için özre benzer bir metin yazdı. Orada diyor ki “öyle şeyler yaşanıyor ki, bunu da olabilir zannettim.” Hayır. Bin kere hayır. Öyle şeyler yaşanmıyor. Sadece siz, bütün gücünüzle “öyle şeyler yaşanıyor gibi” algı yapmak için yalana abanıyor, ondan medet umuyorsunuz.
Açık konuşmak gerekirse bu iç savaş çığırtkanları ile, bu huzur bozucularla yeteri kadar mücadele edilmediğini düşünüyorum. Daha sert, daha etkin, daha proaktif bir karşılık geliştirmek lazım. O rezil yalanı söyleyip dolaşıma sokan tiplerin bir daha insanların yüzüne bakacak yüzlerinin kalmaması lazım.
Olaylar büyümeden, yalanlar yayılmadan, iç savaş zeminine ilerlemeden bir şey yapmak lazım.
Aksi halde çok ama çok üzülürüz.