Tarih: 04.08.2019 05:52

Nepotizm / Hamil-i kart yakınımdır

Facebook Twitter Linked-in

Devlet yönetiminde, belediyelerde akrabaların işe alınmaları, önemli makamlara getirilmeleriyle ilgili tartışmaları izliyorsunuz. Milletin verdiği yetkinin fütursuzca nasıl istismar edildiğini üzüntüyle takip ediyorsunuz. Çoğu açıklamanın, cevabın tam bir pişkinlik gösterisi olduğunu, bu açıklamaları yapanlar adına sıkılarak karşılıyorsunuz. Bazen bir yanlış bu kadar da parmağı göze sokarcasına anlamsız ve temelsiz bir şekilde savunulamaz diye düşünüyorsunuz. Haklısınız. Emin olunuz, toplumun çoğu tartışmalara sizin gibi yaklaşıyor. Ancak bu durum çözüme köklü bir katkı sunamadığı gibi ortada bir sorun olduğu gerçeğini de maalesef değiştirmiyor. Yapılanların doğru olmadığında ittifak edilmesine rağmen, aşağı-yukarı her partiden nepotizme tutulanların varlığı sorunun salt parti aidiyetiyle açıklanamayacağını gösteriyor. Sanki siyaset ve gelinen/getirilen makamlar topluma hizmet etme aracı değilmiş de, milletin başında boza pişirmek için ele geçirilen fırsatlarmış gibi kabul ediliyor. Seçilmeden veya o mevkilere getirilmeden önce toplumun ayrıcalık sahibi olmayan birer ferdi gibi yaşayanlar, seçildikten sonra milletin verdiği yetkiyle küçük dağları kendilerinin yarattıklarına dair kesin bir inançla hareket etmeye başlıyorlar. Güçlerinin sınırsız olduğunu zannediyorlar. Hesap verebilir olma, denetlenebilme gibi bir yönetimin olmazsa olmazlarını hatırlamak bir yana, bu ilkeleri özellikle göz ardı ediyorlar. Bir de bunun üzerine akrabalık ilişkilerinin belirleyici olduğu kadrolar kuruldu mu, değmeyin keyiflere. Artık top vursa yıkılmayız diye düşünüyorlar. Böylece ele geçirilen mühürler bir zenginleşme aracına dönüştürülmüş oluyor. Nüfuz kullanımı devreye giriyor. Milletin kendisine hizmet edilmesi için kullanılmasına yetki verdiği bütçeye baba parası muamelesi yapılıyor. Sonra da maddi-manevi her şey, değer, kavram özünden uzaklaşıp başkalaşıma uğruyor. Hani virüs bir bedene girer de, orayı içten içe çürütür ya, nepotizm/akraba kayırmacılığı aslında tam da öyle bir şeydir. Kan bağı ilişkisi öne çıkarılınca, kimsenin gözü ehliyeti, liyakati görmez oluyor. Körü körüne sadakat her şeyin önüne geçiyor. Bu durumda bal tutan parmağını yalar sözünün yönetimlere yansımasının farklı bir boyutu yaşanmış oluyor. Alan razı - veren razı olunca da hastalık bütün vücudu kaplıyor ve habis ur hızla bünyeyi sarıyor. Gelinen durum şeffaflığın bilinçli olarak ortadan kaldırılmasına, ahbap-çavuş ilişkilerinin yönetimlere hâkim olmasına, gizli-kapaklı işlerin kitabına uydurulmasına zemin oluşturuyor. Oysa ehliyet ve liyakat bir devleti ayakta tutan ana sütunlardandır. ?İşi ehline verin? hitabı çok açıktır. Adaletle hükmetmeyenler, işi ehline vermeyenler en başta kendilerine kötülük ederler. Çünkü çekirge misali bir sıçrar, iki sıçrarlar ama milletin kendilerinden hesap soracağı günden ne yaparlarsa yapsınlar kurtulamazlar.

Geliniz biraz da nepotizmin kökeni nereye dayanıyor, ona bakalım. Sözü uzatmadan kitabın ortasından söyleyecek olursak, Nepotizm aslında bir Ortaçağ hastalığıdır. Papaların kilisedeki en önemli görevlere kuzenlerini getirmelerinden dolayı İtalyancada yeğen, kuzen anlamına gelen ?nipote?den türemiş ve zaman içinde ?nepotizm?e dönüşmüştür. Hal böyleyken şu gerçeği herkes bir kenara mutlaka not etmelidir. Bu yanlışı kim yaparsa yapsın fark etmez. Kendisini ister liberal, ister muhafazakâr, ister sosyal demokrat veya başka bir şekilde tanımlasın, bunun da bir önemi yoktur. Nepotizm hastalığına tutulanlar bilmelidirler ki, onlar Ortaçağ´ın karanlıklarını günümüze taşımaya çalışan hamallar gibidirler. Yüklendikleri vebal onları bir gölge gibi takip edecek ve sonuçta ne kendilerinin ne de toplumun faydasına hiçbir şey ortaya çıkmayacaktır.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —