Nefret ve Öfkenin Çocukları

ALİ HAYDAR HAKSAL- 27.07.2018

Nefret ve Öfkenin Çocukları

Kimi duyarlı dönemler ve durumlar insanı daha iyi tanımamıza ve bilmemize neden oluyor. Yaratılıştan beri ilerleyen zamanlarda geçmiş dönemler aranır sürekli. Geçmişin saf, temiz, iyi ve güzel dönemleri. Bu, neredeyse bir kural gibi. Hep yakınılır, nedenleri irdelenir.

Son yüzyıldır genel anlamda çok farklı bir seyir içinde bulunuyor insanlık. Kırılmaların boyutları çok büyük ve çok farklı. Tatminsizlik veya doyumsuzluğun getirdiği sonuçlar mıdır bunlar? Bütün nedenleri bunlara yükleyebilir miyiz? Değişen ve dönüşen insanın asıl sorunları nelerdir, neden bu denli büyük bir uçuruma gidiliyor? Böyle bakarsak soruların ardı arkası gelmez. Her soru yenilerini getirir. Çünkü sorunlu dönemlerden geçiliyor. İnsanlık ve hayat tam bir bulamaç ve karmaşa. Çözülmesi zor bir çıkmaz.

Ülkemizde ideolojik çekişme ve çatışmaların olduğu 1980 öncesinde kanlar gövdeleri götürüyordu desek abartı olmaz. Ne ki, bu, Türkiye kendi özünden uzaklaştıkça ve yabancılaştıkça hiçbir zaman ne bitti ne de eksik oldu. Ölüm ve kan denklemi o gün bugün devam ediyor. O zaman ideolojik çekişmeler sağ sol bölünmeleri etrafında idi. 1980 darbesi sonrasının temel bir sloganı vardı. ?Çatışma, seviş.? Bir de buna spor özellikle futbol eklemlendi. Gençliğin idealleri, ülküleri bu yolla törpülendi. Bu darbe ertesinde Özal´ın liberal kapitalist sistemi kökleşti. Üstelik bir muhafazakârın eliyle. Faiz bile meşruiyet kazandı, hem de bir tasavvuf grubunun içinden çıkmış biri vasıtasıyla.

 

Avrupa´dan başlayıp dünyayı saran bir Altmış Sekiz Kuşağı dalgası vardı. Büyük beklentilerle gençliğin büyük işler başaracağı duygusu alabildiğine ağır bastı. Sonuçları ise tam anlamıyla bir yıkım oldu. Daha da ilginç yanı Türkiye Solunun bu kuşağı sermayenin iyi birer elemanları oldular. Bir yandan kapitalist sistemi çökertmeye yönelik olan bu kuşak soluğu komünist ülkelerde değil de, Avrupa´da ya da Amerika´da aldı. Asıl çöküşü bu kuşak yaşadı. Varoluş ilkesi; yani varoluşsuzluk, yani yıkım. O yıkımın etkileri hâlâ sürüyor. Bir beklenti oluşturamadığından gene de bir beklenti olarak bir yerlerde duruyor ama azınlık.

Dönemlerin farklı heyecanları olur. Kuşakları ve beklentileri. Hemen her dönem yeni bir başlangıç olur duygusu ağır basar.

Fransız ihtilalinden beri darbelerin ardı arkası kesilmiyor. Her darbe yeni zamana bir başlangıç olacağına bir kaos oluşturuyor. Bitmez tükenmez açmazlar birbirini izliyor. Sonu gelmeyen bu beklentilerin artık sonuna mı gelindi? Romantizm, realizm, modernizm, post modernizm, yeni zamanın akımı ise post trhutizm, daha yeni olanı ise z kuşağı. Baş döndürücü bir süreç. Birini bertaraf etmeden bir yenisi geliyor.

 

İslâmcı hareketin Özal ile birlikte faizci, liberal oluş Müslümanlar açısından daha büyük bir yıkıma sürüklendi. Modern muhafazakârlığın belirsizliği ile İslâmî düşünüş bütünüyle hayatın dışına itiliyor, devre dışı bırakılıyor. İttihatçı ırkçı geleneğe geçiş de ne yazık ki müslüman muhafazakârların eliyle oluyor. Geçen yüzyılın başından itibaren başlayan islâmcılık hareketi de böylece devre dışı kalıyor.

Irkçı bir sürecin içinde fikirsizlik, hamaset ve slogan gençliği türüyor. Günübirlik dalgalar ile sürüklenen oradan oraya savrulan bir genç kuşak. Fikirsiz, kültürsüz, düşüncesiz, saldırgan ve edepsiz ve hatta acımasız. Düşman oluşturma ve onun nefretiyle beslenen bir kuşak. İçi bomboş. Görünümü müslüman ama sokakta modernlerden daha modern, liberallerden daha liberal, burjuvalardan daha burjuva bir gençlik ve hatta sapkın. Kredi kartsız soluk almayan bir gençlik. Bencil ve sadece kendini düşünen ideolojisiz, ülküsüz bir gençlik.

Öfkenin çocukları merhametten, sevgiden insanlıktan uzak. Düşmanının en acımasız ve vahşi bir biçimde ölümüne sevinen bir gençlik. İnsanı kurtarma yerine insanı cehenneme göndereme çığlıklarını atan bir gençlik. Bir felâket olan Yunanistan yangınına sevinç çığlıklarını atabilen bir gençlik. Düşman oluşturmaya can atan ve onun üzerinde hamaset ile var olmaya çalışan bir gençlik. İçi boş, davasız, düşüncesiz ve inançsız bir gençlik?