Siyahi Floyd’un boğazına çöken diz ve onun ‘nefes alamıyorum’ feryadı, vicdanları harekete geçirdi. Amerikadan başlayıp Avrupa’ya hatta Avusturalya’ya kadar uzanan itiraz ve başkaldırılar, bir siyahinin feci şekilde öldürülmesine tepkinin ötesine geçerek Batının tarihi derinliklerindeki mirasına yöneldi. Krisftof Kolomb, Winston Churchill, Afrika’dan ve Uzak Doğudan köle getiren insan tacirlerine ait heykellerinin tek tek devrilmesi, parçalanması, yakılması ve nehirlere atılması, bu itirazların, Floyd’un canice öldürülmesine zemin hazırlayan Batı tarihini ve sömürgeci kültürünü hedef aldığını göstermektedir.
Floyd cinayeti, Batıda bir tür ‘put kıran’ hareketi doğurdu. Devrilen heykeller (putlar), yaşamları asırlarca örnek gösterilen, kendileriyle övünülen ve ders kitaplarında yer alan ve putları yapılan Batılı sömürgeci ve ırkçı kimselere aittir.
Floyd cinayetinin tetiklediği bu kitlesel eylemler, Batı tarihini yeniden okuma, bir başka zaviyeden değerlendirme hareketi olarak yorumlanabilir. Batıdaki vicdanlı insanların bu hareketi, kızıl derililerin, siyah derililerin, Avusuturalya yerlilerinin kanı üzerine kurulan medeniyet ve onun tarihi arka planıyla bir hesaplaşma olarak anlamlandırılabilir. Vicdanlı insanlar, Batı medeniyetiyle övünmek yerine onunla hesaplaşma emarelerin gösteriyor.
Siyahi Floyd’un nefesinin bir beyaz ırkçı tarafından kesilmesi, Batılı toplumların bir kısmının, mazlumların boğazına diziyle çöken ve nefeslerini kesen Batı tarihine bir tiraz ve başkaldırı olarak okunabilir.
Sayısız tarihi örneklerden bir örnek olarak Avusturulya’yı örnek verebilirim. Amerika gibi Avusturulya’yı da Batılılar, özellikle ingilizler işgal edip ele geçirdi. 1950 yılında İngiltere, nükleer deneme için yer ararken Avusturalya başbakanı Robert Munzemin, Maralinka’da gayri meskun olarak gösterdiği bir araziyi nükleer deneme için İngiltere’ye tahsis etti. İngiltere’nin hava kuvvetlerinde görev yapan ve bu nükleer denemede yer alan subay, hatıratında şöyle yazıyor:
“Orada bulunduğum iki yıl boyunca 400-500 yerli insanın nükleer atıklardan etkilendiğini gördüm. Çoğu zaman onlara hayvan muamelesi yaparak bölgeden dışarı atıyorduk.”
Avusturalya, koyunları sayarken, 1960 yılına kadar Avusturalyanın yerlilerini insandan saymıyor, nüfus kayıtlarını tutmuyor ve onlara hayvandan daha aşağı muamelede bulunuyordu. Avusturalya yerlilerinden bir hukukçu, “biz bu toprakların yerlileriydik ama hayvan muamelesi gördük” diyor.
Batının tarihi, Amerika kıtasında, Afrikada ve Asya’da bu türden sayısız hikaye, trajedi ile doludur. İşte bu tarihe bir isyan başladı. Batıdaki vicdanlı insanlar ve Batıda bu tarihin kurbanı olanlar, bu kirli tarihle hesaplaşmak için meydanlarda mücadele ediyor.
Amerika’dan başlayıp dünyaya yayılan itirazları, sadece Amerika’daki siyahilerin veya toplumsal bir katmanın ırkçılığa karşı bir itirazı olarak değerlendirmek eksik bir değerlendirme sayılır. Irkçılık madalyonun bir yüzüdür ve düzeltilebilir. Ayrıca Amerika ve Batılı ülkelerin yasalarında ırkçılığı öngören maddeler de yoktur. Irkçı ve ayrımcı yasa yok, ırkçı ve ayrımcı uygulamalar, pratikler vardır ve bu ayrımcı pratikler Batının tarihinden ve kültüründen neş’et etmektedir. Yıkılan heykeller, pratikteki uygulamaların kurucuları olduğu içindir ki, itirazcıların hedefi olmaktadır. Yıkılan her heykel, Batı tarihindeki bu kirli sayfalardan birinin vicdanlı insanlar tarafından yırtılması anlamına gelmektedir.
Amerika’dan başlayıp Batı dünyasına ve hinterlandına yayılan ayaklanmaların salt ırkçılığa değil, Batının mazlumların nefesini kesen tarihine dönük olduğunu gösteren bir diğer delil, geçmişteki benzer vakıaların bu denli geniş kapsamlı itirazlara yol açmaması olarak gösterilebilir.
1992’de Rodney King’in dövülmesi, 2010’da Oscar Grant’ın öldürülmesi, 2012 de 17 yaşındaki siyahi bir gencin tatlı alırken öldürülmesi, 2014’te 18 yaşında olan Michel Brown adındaki siyahi gencin öldürülmesi, 2018’de yine polisin 20 kurşunuyla bir siyahinin feci şekilde katledilmesi, 2018’de beyaz bir gencin 20 kişiyi öldürüp 46 kişiyi yaralaması ve bu eylemi beyaz ırkın dışındakilere dönük yaptığını açıklaması bugün yaşananlar kadar geniş tabanlı isyanlara yol açmamıştı. Dolayısıyla Floyd olayı, yeni bir hadise değildir. Batının tarihinden ve kültüründen kaynaklanan bir zihniyetin son olmayan sondan birinci tezahürüdür.
Peki Floyd olayı neden, bu çapta bir isyana neden oldu?
Batının kirli tarihinin pratik ve yasalar yoluyla değil, ameli olarak devam etmesinin, istimrar/(devam etmesi) halinde olmasının ve Trump’ın da bu devamlılığı ve istimrarı tetiklemesinin sonucudur. Trump’ın, isyancıları ‘çapulcu’ ve beyazları ‘şerif’ olarak en üst perdeden nitelendirmesi, Batının sömürgeci tarihinin ameli olarak işlediğini göstermektedir.
Covid-19 pandemisinden ötürü Amerika’da hayatını yitirenlerin dörtte üçünün siyahiler olması, kalan dörtte birinin çoğunluğunun da beyaz göçmenlerden oluşması, dikkatle uygulanan ameli ayrımcılığın bir sonucudur; yasal ayrımcılığın değil.
Başta siyahiler olmak üzere vicdanlı insanlar, bu sebeple Trump’ın aleyhine slogan atmak yerine ve Trump’ı hedef almak yerine, İngiltere Başbakanı Boris Johnson’u hedef almak yerine Kiristof Kolomb’un ve George Washington’un, köle tacirileri ve insan avcıları olan İngiltere’deki Edward Colston ve Robert Milligan’ın ve Afrikalıların katili Belçika Kralı 2. Leopold’ün heykellerini devirmeyi tercih ediyorlar, tarihi deviriyorlar.
Vicdanlı insanlar ile ahlaksız sermaye sınıfı arasındaki savaş, bir şekilde sermaye sınıfını temsil eden heykeller/simgeler üzerinden yürütülüyor. Boris’in, “heykellerin yıkılması, İngiltere tarihinin ortadan kaldırılması anlamına gelir” demesi, kitlesel tepkilerin, Batı tarihi ve medeniyetine yöneldiğine işaret ediyor. Tarihin ıslahı için yüz binlere varan imzaların toplanması da aynı yönü gösteren ayrı bir gösterge sayılır.
Batılı yöneticiler yerine Batının tarihi ve medeniyetinin hedef alınması, doğrusu siyasal ve kültürel isabetliliği olan bir tercih. Bize de bu tercihe saygı duymak ve destek olmak düşer.
UFKUMUZ HABER SİTESİ