Neden sansür yasası?

Taha Akyol, sansür yasası ile ilgili olarak, bir ara AK Parti’nin, kendini savunma imkânı bulduğu ve çok öneme haiz Venedik Komisyonu’nun kararlarına uygunsuz olan bu yasanın, yapılacak olan seçimlere yönelik olduğunu belirtiyor.

Neden sansür yasası?

İktidar, ilk on yılında mesela 2004’te Türk Ceza Kanunu’nu Avrupa kıstaslarına göre düzenlemişti. Aynı iktidar son on yıldır özgürlükleri adım adım baskıladığı gibi şimdi de ‘sansür yasası’ denilen bir kanunla fikir ve ifade hürriyetini daha da kısıtlamaya çalışıyor.

Reform ruhunun yerini güç tutkusu alınca böyle oluyor; tabiat kanunu adeta.

‘Sansür yasası’nın özellikle 29. Maddesi fevkalade sorunludur:

Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası…”

Teklif komisyondayken, Yargıtay Üyesi Hukuk Doktoru İhsan Baştürk, bunun bütün sakıncalarını, nasıl sıkıntılara yol açacağını anlattı. Hukuk tekniğiyle ilgili olduğu için ayrıntılara girmiyorum. Mesela “saik” sübjektif, son derece muğlak bir kavramdır… “Gerçeğe aykırı bilgi” neye göre tespit edilecek?! Bir tweet veya retweet de “yayma” mı sayılacak?!

HUKUKUN UYARILARI

Sosyal medya bir özgürlük alanı olduğu gibi aynı zamanda bir sorumsuzluk, hatta tahrik ve suç alanıdır. Teknolojinin yarattığı bu durum karşısında demokratik ülkeler de yeni düzenlemeler getiriyorlar. İktidarın iddiası da bu…

Fakat, Avrupa’nın en yüksek hukuki danışma kurumu olan Venedik Komisyonu, yaptığı açıklamada, Avrupa ülkelerinde sosyal medyaya ırkçılık, nefret suçu ve çocuk istismarı gibi alanlar için yaptırım getirildiğini, Türkiye’deki ‘sansür yasası’nın ise “özellikle de Haziran 2023’te gerçekleşecek seçim öncesinde yol açabileceği otosansür ve korku iklimi gibi olası sonuçlardan dolayı kaygı” verici olduğunu açıkladı.

Venedik Komisyon’u deyip geçmeyin. AK Parti vesayet sisteminin açtığı kapatma davasına karşı kendisini AYM’de Venedik Komisyonu’nun açıklamalarına dayanarak savunmuştu.

Venedik Komisyonu, AİHM’nin referans yaptığı bir hukuk kurumudur.

Türk vatandaşlarının o düzeyde özgürlükleri hak etmediğini kim söyleyebilir?

Türkiye’de mesele büyük ölçüde yargının tavrına bağlıdır.

YARGIYA GÜVEN

Eylül enflasyonu TÜİK’e göre yüzde 83, ENAG’a göre yüzde 186 çıktı… Hangisi hukuken “doğru bilgi” sayılacak, hangisinin “halkı yanılttığına” hükmedilecek?!

Böyle örnekler çoook uzun bir liste oluşturur.

Aslında hukuken herkes bildiğini söyler, özgürlük alanıdır… Ama bugünkü iktidar isterse, kendisini rahatsız eden herhangi bir açıklama, yazı veya bir tweeet için soruşturma açtırabilir. Hatta soruşturma aşamasında sulh hakimine “bu kişiyi tutukla” diye talimat da verebilir! Çünkü 2014 yılında yapılan kanun değişikliğiyle böyle yargıya talimat vermenin yolu açılmıştır. (TCK madde 277)

Savcı veya hakim talimata direnebilir mi? Hemen başka bir yere atanma riskini göze alması lazım. Bundan başka, AYM ve AİHM kararlarını uygulamayı reddeden yargıçların, iktidarın beğendiği savcı ve hakimlerin nasıl yüksek makamlara atanarak ödüllendirildiği de bilinmektedir.

Böyle muğlak kavramlar içeren kanunlar bir sorun olduğu gibi artık uluslararası metinlere geçmiş bulunan yargıya baskı gerçeği de vardır.

HÜRRİYETİN DEĞERİ

Birinci Meclis’te muhalefetin en vasıflı sözcülerinden Trabzon milletvekili merhum şehit Ali Şükrü Bey’in şu sözlerini herkese ve özellikle muhafazakarlara hatırlatmak isterim:

“Memlekette basın hürriyeti olmazsa ve bilhassa fikir hürriyeti olmazsa o memleketin terakkisi demeyeceğim, hattâ bulunduğu mevkiin muhafazası bile imkan haricindedir. Bulunduğu mevkii muhafaza edemez ve daima geri gider. Sonra efendiler; fikir zincirlenemez. Fikri zincirledim zannedenler kendilerini aldatırlar. Tarihî misaller meydandadır. En yakın misali Abdülhamid’in bu vadideki baskılarıdır. Binaenaleyh fikri belki muvakkat zaman için cebir ve zorla zincirlemek imkânı vardır, fakat o yine vazifesini icra eder… (Zabıt Ceridesi, Devre 1, cilt 27, s. 50, gün 29 Ocak 1923)

Bu fevkalade uyarıcı sözlerin iktidara bir etkisi olmayacak çünkü önceliği güç ve seçim.

Fakat ülkemizin imajı ve ekonomisi zarar görüyor. Son on yılda Türkiye’nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 1.24’den yüzde 0.82'ye düştü! Dünya büyürken biz küçüldük…

Özgürlükleri kısarak, hukuku araçsallaştırarak gelişmiş ülke olma imkanı yok.