Bu başlık bir süre önce vefat eden ama hep aramızda olan Muhammed Hüseyin Fadlallah’ın bir yapıtının başlığı. Fadlallah, İslam dünyasında çok büyük bir âlim ve mütefekkirdir. Onun hem fikirleri hem eylemsel karakteri Müslüman âlemine yol göstermeyi sürdürecektir. Bugün belki anlaşılmadı ama yarın mutlaka anlaşılacak. Bu yazının konusu Fadlallah değil. Ama onu da yazmam gerekir bir başka yazıda.
İslam ve direniş kültürü. Bu önemli. Küreselleşme karşıtı hareketler yirmi birinci yüzyılda kapitalist postmodernite karşıtı bir hal aldılar. Siyetıl’da başlayan direniş, her tarafa yayıldı. Doksan dokuz Dünya Ticaret Merkezi protestosu anarşist bir dalganın yükselişi oldu. Ne ki, Ortadoğu’da aynı dönemde İslami hareket yeniden hayat buluyordu. İslami hareketin avantajı, yeni bir dünya inşasını yaratabilme potansiyeline sahip oluşu ve yegâne antikapitalist değerleri içinde barındırmasından kaynaklanıyorken, dezavantajı İslamcılık batağına saplanmış olması ve İslami olanla İslamcılığın iç içe geçmesinden geliyordu.
Peki, nedir İslamcılık özünde? İslamcılık öncelikle devleti temel alan politik oluşu devletçilikle taçlandıran bir ideolojidir. İslam motivasyonlu ama İslam karşıtıdır. Bu paradoksal durumun kaynağında iktidar olgusu yatar. İktidar, İslami gelenekte kötücül bir şey olduğu halde İslamcılık son yüzyılda yenilgi psikolojisiyle savunmacı bir karaktere bürünerek iktidarcılaştırılmıştır. Ancak İslamcılık, modernist bir temelde varolmuşken İslami oluş antimodernist ve antikapitalist bir direniş geleneğine sahiptir. Batı’da anarşizmin yürüdüğü süreç, Ortadoğu’da ve Afrika’da İslam’la anlam bulur. O yüzdende bugün savaş ideolojisine, anti ekolojik tahribatlara, tahakküm organizasyonunun tüm boyutlarına İslam ve anarşizm birlikte direnebilirler.
İslami direniş, kapitalist küresel dünyanın kâbusudur. Zira İslam sınırsız tüketime, sınırsız haz ve eğlence kültürüne, modalaştırılan yaşam biçimlerine kökten karşıdır. Bu nedenle İslami direnişin varlığı egemenleri rahatsız eder. Batı dünyasında anarşizm, her ne kadar modernizm ortamında mecrasından sapmış olsa da, her ne kadar aydınlanmacı bataklığa düşme noktasında etkileşim yaşasa da hep Batı dünyasının ve çağının vicdanı olmuş ve olmaktadır. Bugün İslam algısı tasavvufi damardan kopartılarak baskı ve despotizmin odak noktasına yerleştirilmiştir.
Sömürgeci Batılılar, kendi yasallaştırdıkları ölümcül egemenliklerini daha sonra İslam görünümlü faşizan anlayışa miras bıraktı. Mesela Batı, Suudi krallığına hep destek verdi ve Suudi krallığıyla hiç kavga etmedi. Bunun karşılığında Suudi krallığı sözde bir şeriat maskesiyle maskelediği düzenini İslam tekelciliğine merkez kıldı. Oysa İslam, hayatın dostudur. Sınırsız tüketime, modalaştırılan çağdaş putperestliğe, baskı ve sömürüye karşı en büyük muhalefet odağıdır. Gel gelelim Müslümanlar, bin dört yüz yıldan gelen birikimi sığlaştırıp yeni ve adil bir dünya imkânını bertaraf etmişlerdir. Müslümanların kısırlıkları, zihinsel ve ruhsal yozlaşmışlıkları, dünyaya ve âleme sağır kör kalan halleriyle dünya sistemine eklemlenmeleri bu hayatı cehenneme çevirmiştir.
Anarşizmin Batı’da içeriğinden boşaltılma çabalarını alt kültürlerin sistem içinde bir çeşni olmaları, dönüştürme bilincinden yoksun kitlelerin daha fazla haz ve daha fazla tüketme arzusuyla isyanları saptırmaları, bugünün muhalefet tahayyüllerini olumsuz etkilemiştir. Solun Marksizm’in tekeline sıkışması, kendi orijininden ve özgün kaynaklarından kopuşu günümüz dünyasında muhalefetsiz bir sistemik yapı yaratmıştır. Çağdaş İslam düşüncesi, çağdaş anarşist tutum ve tefekkür bütünleşerek bir koalisyon kuramazlarsa, dünyanın sonu demektir. Sürekli savaş ve istikrarsızlığın pompalandığı Ortadoğu’da, İslam direniş boyutuyla yeniden buluşturulmalı, Batı’daki anarşizmle tanışarak birbirleriyle eklemleşme yaşamaları elzem durumdadır.
İslam’ın IŞİDdleştirilmesi, yakın dönemde anarşizmin terörize edilme ihtimalini düşündürmektedir. Zira egemenler, muhalif olan ne varsa ya tamamıyla dönüştürüp alt kültür haline getirmekteler yahut da, onları terörize ederek kamuoyu nezdinde fobi yaratacak korkunç idealler olarak yeniden kurgulamaktadırlar. Günümüz kapitalist küreselleşme karşıtları, yeniden sistemi üretmek kıskacında bulunuyorlar. Zira hayatı ve adaleti savunan söylemin içini dolduramamakla beraber, sınırsız haz ve sınırsız tüketimci yaşam biçimini tartışmıyorlar. Kapitalizme duyulan tepkisellik, daha çok sistemin kıyısında durmakla sisteme katılım sağlayamamakla ortak olamamakla ilgili.
Dolayısıyla, İslam tam bu noktada rolünü oynamak durumundadır. Sınırsız tüketim, sınırsız haz, sınırsız eğlence kültürasyonuna karşı insanı ve tüm âlemi yeniden tasarlayacak, yeni bir hayat modelini inşa sürecine yönelerek direniş ve adil oluş temelinde örgütleyecek bir boyuta kavuşmalıdır. Anarşizmin modernist ve post modernist hazcı sınırsızlıktan, İslam’ın İslamcılık ve despotik muhayyileden kurtarılmasıyla beraber, büyük düşünür Antonyo Negri’nin de sözünü ettiği bir koalisyonla başka bir hayatın coşkusu ve inşa oluşu birleştirilebilir. Zira insanlığın çıkış yolu budur.
Kaynak:Farklı Bakış