Tarih: 02.07.2018 10:00

Neden İslam siyaset teorisi üretemedik?

Facebook Twitter Linked-in

Sistem meselesine İslam´ın ?değişim´ gerçeğini dikkate alan bir din olduğu tespitinden hareketle bakmaya çalışırsak, sanırım daha doğru bir adım atmış oluruz. Dinin siyasi ve idari meseleleri insana bırakması da bu temel gerçeğin bir tezahürüdür aslında. İslam´ın ilk dönem uygulamalarından sonraki aşamalarda, Müslümanların bu gerçeği anlamak istememeleri ve sorumluluktan kaçmaları yüzünden Müslümanlara yaraşır bir siyaset teorisi üretmeyi başaramamışlardır.

İslam tarihine baktığımızda; Şia´nın yönetim işini Allah´a havale ettiğini, Ehl- Sünnet´in ise Dört Halife Dönemini esas alarak Hilafeti odak aldığını görürüz. Ancak sonrasında özellikle Emevi ve Abbasi yönetimleri döneminde güç ile elde edilen yönetimler tarafından din ideolojik bir araç olarak kullanılmıştır.

Açıkçası, ?İslam´da din adamı sınıfı olmadığı? gerçeğine dayanılarak Müslüman toplumlarda ?teokratik´ yönetim modeli olmadığı kanaati yaygın olmakla birlikte, halifenin yeryüzünde Allah´ın iradesinin temsilcisi olduğu fikri, çok net bir şekilde teokrasi benzeri bir yönetim zihniyetine işaret etmektedir. Teokrasinin din istismarına dayanan bir rejim olduğu dikkate alındığında, Dört Halife Dönemi hariç, bütün saltanat dönemlerinde sultanların güç ile elde ettikleri iktidarlarını korumak ve devam ettirmek için dini araç olarak kullandıkları görülecektir.

Müslüman dünyada yüzyıllar içinde yaşanan tarihi tecrübeler böyledir ama, İslam´da esas olan adaletin sağlanmasıdır. Ve dinin temel esaslarına göre, kim hangi makam ve mevkide olursa olsun yegane üstünlük ölçüsü, ilim ve takvadır. Hz. Peygamber´in bile işleri danışarak yürüttüğü dikkate alındığında, devlet yönetiminin tek kişide toplanmasını bizzat peygamberin oluşturduğu örnekle izah etmek pek mümkün değildir.

Dolayısıyla, bir rahmet dini olan İslam´ın evrensel mesajının Müslümanlara yüklediği sorumluluk açıktır; Müslümanlar insanların insanca yaşayabilmesi ve yaratılışlarından gelen özgürlüklerini rahatça kullanabilmelerini sağlayacak, adaletin hakim olduğu ahlaki bir toplum oluşturmak zorundadırlar.

Kur´an´ın evrensel ilkeleri doğrultusunda söylemek gerekirse, dinin istediği; sosyal değişim olgusunu dikkate alan insani bir sistemdir. Siyasi sistemin adı ne olursa olsun İslami anlayışa uygun olan, adaletin sağlanması ve özgürlüklerin teminat altına alınmasıdır.

Bu perspektiften bakıldığında, modern dünyada İslam´ın evrensel ilkelerinin, demokrasinin ilkeleriyle çeliştiğini söylemek mümkün değildir. Ayrıca unutmayalım ki ?iman kardeşliği´ üzerine bina edilmiş olan müminler topluluğunda gayrimüslimler de dahil herkes Allah ve Rasülü´nün koruması ve güvencesi altındadır.

Prof. Dr. İlhami Güler?İslam siyasi düşüncesinin teo-politik ve tarihi yapısal sorunları? adlı makalesinde, insanı Tanrı´dan/dinden, tabiattan/çevreden, tarihten/gelenekten ve nihayet toplumdan koparan liberal/ kapitalist toplum projesinin karşıtı olarak İslam toplumunun siyaset düzeyinde belirlediği ilkelerin bazıları şöyle:

1-Zulüm ve baskı yerine adalet ve özgürlük.

2-Ekonominin ve teknolojinin tiranlığı yerine sözün ve idealin/umudun/ ütopyanın yaratıcılığına dayanan siyasetin önceliği.

3-Siyasal faaliyetin Machiavelli´nin teorileştirdiği gibi ne pahasına olursa olsun ?çıkar´ veya ?başarı´ maksimi yerine; Davut, Süleyman, Aristo ve Muhammed´in teorileştirdiği gibi en yüksek insani/ahlaki faaliyet olarak görülmesi: ?Tanrı insanın elinin dolu olup olmadığına bakmaz, Tanrı insanın elinin temiz olup olmadığına bakar.?

4-Siyaset, bir tanımı ile dost ve düşman (biz ve öteki) ayrımı yapmak ise; bu ayrımın kriteri olarak çıkar, ırk, dil, inanç/din ve toprağı değil, ahlakı (adalet ve zulüm) benimsemek.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —