Ne tür bir özerklik? Kimin için özerklik? Niçin özerklik?

Mehmet Metiner, CHP G. Başkanı Kılçdaroğlu’nun danışmanı Nuşirevan Elçi’nin, özerklik konusundaki görüşlerine yönelik parti içerisinden yapılan “kendini bağlar” ifadesinin mahiyetine değiniyor.

Ne tür bir özerklik? Kimin için özerklik? Niçin özerklik?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt oylarını devşirmek için kendisine danışman olarak atadığı Kürt Nuşirevan Elçi’nin Kürt inkarının ve asimilasyonunun müsebbibi olan CHP’yi Kürtlere sevdirmek için sergilediği psikolojiyi şimdilik bir yana bırakıp, gündeme taşıdığı özerklikle ilgili sözlerini tartışmak isterim.

Öncelikle belirtmek isterim ki, mahut danışmanın özerklikle ilgili sözleri, yerel yönetimlerin özerkliğiyle alakalı değildir. Bu tarz bir özerklik, pek çok Avrupa ülkelerinin demokratik yönetim tecrübeleriyle alakalı bir olgudur. Bunun etniklikle veya etnik sorunların çözümüyle alakası yoktur. Ama danışmanın partisi adına savunduğu özerklik, münhasıran etniklikle alakalıdır. Çünkü “Kürtler için özerklik”, başka bir anlama gelmez.

Bir kez daha altını çizerek belirtmek isterim ki idari bir yönetim biçimi olarak herkes ve her yerde özerk yerel yönetimlerin oluşmasını istemek ayrıdır, etnik topluluklar için yönetim tarzı anlamında özerklik istemek ayrıdır. İkincisi, etnik bir siyasal statü talebini içerir. Rudaw televizyonu muhabirinin Irak Kürdistan’ındaki yönetim modelini merkeze alan sorusuna cevap verirken mahut danışmanın dedikleri tam da ikinci formülasyondan yana olduğunu ortaya koymaktadır.

Danışmanın böyle düşündüğünü bilmeyenimiz yok. Kendi açısından ilkeli ve tutarlı biri. Federasyonu veya özerkliği savunmak da suç değil ayrıca. Pekala Kürtler için bunu talep edebilir, bunun gerçekleşmesi için demokratik mücadele verebilirsiniz.

Sorun burada değil.

Sorun şurada:

Birincisi, mahut danışmanın bu röportajı CHP Genel Merkezi’nde yapıyor olması.

İkincisi, CHP adına Kılıçdaroğlu’nun danışmanı sıfatıyla soruları cevaplıyor olması. Öyle ya, Kılıçdaroğlu CHP’sinin özerklikle ilgili ne düşündüğü elbette merak edilir. Ve bu yüzden danışmanına konuyla ilgili sorular sorulur. Nitekim sorular da CHP’nin bu konularla ilgili ne düşündüğüyle alakalı. Danışmanın kişisel düşünceleri sorulmuyor yani. Danışman da cevap verirken bunlar benim kişisel düşüncelerim demiyor zaten. Yeni katıldığı partisi adına konuşuyor.

Buradaki sorun şu: Partisinin gerçekte böyle düşünmediğini, yani Kürtler için özerklik gibi bir talebinin olmadığını bildiği halde kalkıp hem Kürtler nezdinde kendi yeni konumunu haklı çıkarmak hem de CHP’yi savunmadığı bir şeyi savunuyormuş gibi göstererek Kılıçdaroğlu CHP’sini Kürtlere sevdirmeye çalışmak gibi siyaseten ahlaki olmayan bir yolun seçilmesidir.

Nitekim gelen tepkiler üzerine CHP parti sözcüsü Faik Öztrak, “Bunlar kişisel düşünceleridir. Partimizi bağlamaz” deme mecburiyeti hissetti.

Bu açıklama da siyaseten çok sorunlu.

***

İsterseniz sorularla açalım bu konuyu.

Daha partisinin böylesine hassas ve temel konularda ne düşündüğünü bilmeyen biri nasıl danışman yapılabiliyor?

Bir genel başkan danışmanı şayet kişisel düşünceleriyle partisini zora sokacağını bilmiyorsa, merak ediyorum, onun hangi aklına ihtiyaç hissedilebiliyor?

Bir danışman şayet genel başkanı veya partisi adına konuşmayacaksa niye danışman yapılır?

Bir danışman şayet konumu itibariyle partisiyle ters düşen kişisel düşüncelerini açıklama hakkına artık sahip olmadığını bilmiyorsa, niye danışmanlık makamına kurulur?

Benim bildiğim, danışmanlık makamı, kişisel görüşlerin uluorta serdedilebileceği bir makam değildir.

Neyi nerede nasıl konuşacağını siyaseten bilmeyen birinin danışman olarak istihdamı bir nebze anlaşılabilir ama parti genel merkezlerinde ekranların karşısına o sıfatla nasıl çıkartılabildikleri anlaşılabilir bir husus mudur?

Hem o sıfatla ekranların karşısına çıkarttığınız bir danışmanın sözlerine tepki gelince anında “Kişisel görüşüdür. Bizi bağlamaz.” demek de neyin nesidir?

Madem öyle, o vakit siz partiniz adına çıkıp cevap veriniz: CHP olarak özerklikten yana mısınız değil misiniz? Yana iseniz ne tür bir özerklikten yanasınız? Kürtler için özerklik istiyor musunuz, istemiyor musunuz?

Açıklayınız da bilelim.

Dolayısıyla bu bahiste Kürtler için ne düşündüğünüzü de öğrenmiş olalım.

***

Ha, yeri gelmişken bir kez daha sorayım: Madem Kürt sorununu biz çözeriz diyorsunuz. O vakit biz Kürtler adına, Türkiye Kürtlerinin güçlü ve saygın bir sivil toplum kuruluşu olan Demokrasi ve Birlik Derneği’nin (DEMBİR-DER) genel başkanı olarak ben sorayım:

-Kürt sorunu dediğiniz sorun nedir, tanımlar mısınız?

-Kürt sorununu çözmek için öngördüğünüz somut önerileriniz nelerdir?

-Kürtler için ne vadediyorsunuz? Sözgelimi, özerklik mi, anadilde eğitim mi?

Lütfen yeri gelmişken bu sorulara da cevap veriniz ki biz Kürtler bizim için ne düşündüğünüzü veya bize ne vadettiğinizi bilelim.

***

DEMBİR-DER olarak bizim durduğumuz yer belli: Biz etnik federasyon, otonomi ve özerklik gibi talepleri ayrıştırıcı ve çatışmacı buluyoruz. Ne Kürtlerin lehine buluyoruz ne de Türkiye’nin. Irak için doğru bulduğumuz bir formülü Türkiye için yanlış ve zararlı buluyoruz. Çünkü Türkiye’nin demografisi, şehir ve sosyolojik gerçekliği çok farklı. Bu tür iktidar arayışlarının, herkesten önce Kürtleri kendi aralarında kanlı bıçaklı hale getireceğine inanıyoruz. Demokrasiyi herkes için derinleştiren birlikte yaşam formülüne dayalı katıksız demokratik üniter devlet modeli en doğrusudur. Üniter devletin ırk devleti olarak anlaşılmaması gerektiğini bilmem söylemeye gerek var mı?

Elbette bütün bu öneriler özgürce konuşulabilir tartışılabilir. Bunda bir beis görmemek lazım. Makul çoğunluk nerede duracağını bilir.

* * *

Eğer o danışman Kürtler için istediği özerklik talebinde samimi ise, başka bir deyişle, siyasi varlık nedenini buna bağlamışsa, o vakit CHP’de o makamda durması, kendi adına çelişkilidir.