NATO, yani Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü 4 Nisan 1949’da Washington’da imzalanan 14 maddelik kısa bir antlaşmayla kuruldu. Görünürdeki hedefi Sovyetler Birliğini Avrupa’ya saldırmaktan caydırmaktı, ama Almanya’nın yeniden tehdit olarak tarih sahnesine çıkmasını önlemeyi, Amerika’yı Avrupa’da Avrupa’nın güvenliğinin garantörü olarak tutmayı da amaçlıyordu.
İttifak şimdiye değin bu hedefine ve amaçlarına başarıyla hizmet etti. Sovyetler, daha sonra da Ruslar müttefiklerden hiç birine saldırmadı, Almanya silahlanmaya, saldırganlaşma kalkışmadı, Amerika da Trump döneminin yarattığı tüm tereddütlere rağmen Avrupa kıtasının güvenliğini ve hatta esenliğini korumayı sürdürdü.
***
Hem de bunu hiç silah kullanmak, Washington Antlaşması’nın “hepimiz birimiz için” diyen 5’inci maddesini çalıştırmak (2001’deki sembolik deklarasyonu saymazsak) zorunda olmadan gerçekleştirdi. İlk güç kullanımı üye ülkelere saldırı olduğunda değil alan dışı gerçekleşen bir müdahale sırasında, 28 Şubat 1994’de Bosna’da oldu.
O gün uçuşa yasak bölgeye giren dört Sırp uçağı NATO güçleri tarafından düşürüldü. Çok geçmeden yine Bosna’da Sırp birliklerine karşı kara bombardımanı yapıldı. 1999’da da yine Sırplara karşı, bu kez Belgrad’ı da hedef alan, Kosova sorununu askeri yöntemlerle çözmeyi öngören 78 günlük bir hava bombardımanı gerçekleştirildi.
NATO, Bosna’da barışın korunmasında, Afganistan’da istikrarın sağlanmasında da görev aldı. 2004’de Irak askerlerinin eğitilmesinde rol oynadı. “Arap Baharı” Libya’ya vardığında orada da NATO vardı. Şimdi de 29 üyesi, muhtelif işbirliği anlaşmalarıyla dünyanın pek çok bölgesinde bir şekilde var.
Yine de üyeleri içinde bulundukları ittifaktan mutsuz. Kimi ittifakın çıkarlarını yeterince korumadığından şikayetçi, kimi hali-vakti yerinde olanların yeterince mali fedakarlık yapmamasından rahatsız, kimi de günün birinde gerçek bir tehdit olsa ittifakın yardımına koşmayacağından endişeli.
Ancak bu endişelerin, kaygıların, mutsuzlukların hiçbir yeni değil. İttifak çok daha küçükken de sorunlar vardı. Soğuk Savaş’ın en gerilimli günlerinde bile Amerika’nın Paris, Londra için New York’u, Washington’u feda etmeyeceğinden kaygı duyuluyordu. Şimdi ittifak çok daha büyük ve dayanışma duygusu çok daha gevşek.
NATO’nun ana hedefi olan üyelerine yönelik büyük bir saldırıya karşı topluca karşı koyma olasılığı eskisine nazaran çok daha düşük. Evet, bu zorluğun üstesinden gelmek için yeni caydırıcı tedbirlerin düşünüldüğü doğru. Ukrayna’daki hibrit savaş sonrasında muhtemel Rusya yayılmacılığına karşı çıkmak için ittifakın ortak reaksiyon vermesini tetikleyici, özünde caydırıcı unsurlar oluşturulduğu da gerçek.
Ama bunların hiç biri yeterince güven verecek mahiyette görülmüyor. Ki bu da çok doğal. Nihayetinde birbiriyle çok az ortak değer paylaşan ülkelerin diğerleri için nükleer bir savaşta yok olmayı göze almasından söz ediyoruz. Estonya, Karadağ ya da başka bir üye ülke için Türkiye’nin mesela Rusya ile savaşa girmesinden bahsediyoruz.
Ayrıca ittifakın en güçlü üyesinin devlet başkanının tutumu da Avrupa’nın kendi güvenlik sorunlarına kendi içinde cevaplar arama arayışını hızlandırıyor. Avrupa anakarası ve Amerika kıtası giderek birbirinden ayrılıyor, siyasi beklentiler ve öncelikler her geçen gün daha az örtüşüyor.
Büyük bir tehdidin olmadığı, üyelerin tamamının ciddi tehdit algılamadığı bir ittifak içinde ulusal önceliklerin ittifakın dayanışma mantığını sarsmaması zaten çok zor. Peter Mansoor ve Williamson Murray’ın derlediği, 2016 yılında Cambridge Üniversitesi Yayınevi tarafından basılan Grand Strategy and Millitary Alliances (Büyük Stratejiler ve Askeri İttifaklar) kitabının giriş bölümünde belirtildiği gibi güven tüm ittifakların en temel sorunu.
Araştırmacılar en yoğun çatışma ortamında bile müttefiklerin birbirleri ile bilgi, istihbarat paylaşmadıklarını tespit etmiş. İttifakların kuruluş amaçları dışında kalan alanlarda üyelerin birbirlerinin çıkarları aleyhine aldıkları pozisyonların da güven sorununu büyüttüğü biliniyor. Bu da ittifakların mantığının sorgulanmasına, bazen de ittifakların çökmesine yol açıyor.
***
Fakat NATO’nun çökmesini beklemek gerçekçi değil. NATO üyelerini ciddi bir tehdit karşısında savunamayacak olsa da, üyelerin birbirleriyle bol bol sorunu bulunsa da ittifakın varlığını görünür bir gelecekte de sürdürme olasılığı güçlü. Çünkü yola askeri bir ittifak olarak çıkan NATO yıllar içinde askeri ittifak olmanın yanında üyelerinin sadece üye olmaktan bile yarar sağladığı bir güvenlik rejimine dönüştü.
Bu yüzden uzunca bir süredir yazılanlara ve konuşulanlara rağmen Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını beklemek de gerçekçi değil. Çünkü biz orada söz sahibiyiz, kararların alınmasında etkiliyiz, ayrılmamız halinde kararların bize rağmen alınmasını, mesela Yunanistan’la Kıbrıs ya da Ege’de veya Amerika ile Suriye’de ya da başka bir yerde yaşayacağımız bir sorun yüzünden dünyanın ne güçlü ittifakının karşımıza hasım olarak çıkmasını istemeyiz…