Dün öğleden sonra bu yazı için oturduğumda, John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin interaktif haritasına göre dünyada koronavirüs kapmış insan sayısı 392.780, bu virüsten hayatını kaybeden insan sayısı ise 17.159’du.
Dün akşam rakamları güncellemek için tekrar baktığımda vaka sayısı 414.277’ye, hayatını kaybedenlerin sayısı ise 18.557’ye çıkmıştı.
Aynı gün içinde öğleden akşama değişen rakamlar bunlar. Siz bu yazıyı okurken rakamlar bunların çok daha üstüne çıkmış olacak.
https://coronavirus.jhu.edu/map.html
İki dünya savaşından sonra dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük kriz diyenler abartmıyor. Yeryüzündeki bütün insanları tehdit edip, milyarlarca insanı aynı anda evlerine kapatan insanlık tarihinde bir örnek bulmak bile zor olabilir.
Dünyanın 169 ülkesine yayılmış olan virüs, sadece Kuzey Kore, Türkmenistan gibi nüfusunun yarısı bu virüsü kapsa bile dünyanın haberi olmayacağı otoriter rejimlerle yönetilen ülkelere, Nijer, Mozambik, Sierra Leona gibi bu virüsü tespit edecek kadar dahi sağlık sistemleri olmayan yoksul ülkelere ve Yemen, Libya gibi savaş bölgelerine girememiş durumda.
İki gün önce Suriye’ye hatta blokaj altındaki Gazze’ye bile girmeyi başarmış bir virüsten bahsediyoruz.
Daha dün 1 milyar 300 milyonluk Hindistan’da 21 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Sadece İtalya’da her gün her üç dakikada bir kişi koronavirüs yüzünden hayatını kaybediyor.
Peki Aralık 2019’da Çin’deki bir pazaryerinde ortaya çıkan bir virüs, üç ayda herkesin gözleri önünde bütün dünyaya nasıl yayılabildi?
Bu sorunun yanıtı üzerine epeyce şey okuduk.
Ama her gün üzerimize yağan ayrıntılara bu kadar gömülmüşken tekrar bu soru üzerinde düşünmekte fayda var.
Çünkü dün nerelerde hata yapıldığını hatırlamak bugün ve yarın benzer hatalarının yapılmaması için hayati önemde.
Bu sorgulama için hem gazetecilik hem de grafik olarak çok iyi hazırlanmış bir haberin peşinden gideceğiz. Haber, önceki gün New York Times gazetesinin internet sitesinde dört gazetecinin imzasıyla “Virüs Nasıl Yayıldı” başlığıyla yayınlandı.
https://www.nytimes.com/interactive/2020/03/22/world/coronavirus-spread.html
Haberde çok basit bir gerçeğin izi sürülüyor: Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkmış bu virüsün yayılması, ulaşım engellenseydi durdurulabilirdi. Peki neden bu başarılamadı?
Nasıl oldu da Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkmış bir virüs üç ay sonra Trabzon Of’ta 62 yaşında bir kadının hayatına mal olabildi?
Hikaye, herkesin bildiği gibi Aralık 2019’da 11 milyon nüfuslu Çin’in Wuhan şehrinin deniz ürünleri pazarında başlıyor.
Ama maalesef Wuhan aynı zamanda ulaşımda kavşak noktası olan bir şehirdi ve deniz ürünleri pazarının yakınlarında da her gün on binlerce yolcunun geçtiği Hankou tren istasyonu bulunmaktaydı.
Aralık ayının sonlarında dört vaka, onlarca vakaya yükselmişti ama Wuhan’daki doktorlar virüs hakkında, klasik yöntemlerle tedavi edemedikleri bir hastalık olmasından başka bir şey bilmiyorlardı. Şüphelenen doktorların sesleri de Çin hükümeti tarafından bastırıldı.
Virüsün ne olduğunun tespit edilemediği o günlerde bile gerçek vaka sayısının en az 1000 olduğu düşünülüyor.
Buna rağmen Çin hükümeti 31 Aralık 2019’a kadar Dünya Sağlık Örgütü’nü ortaya çıkan bu yeni hastalıkla ilgili uyarmadı.
Uyardıktan sonra da şöyle bir açıklama yaptı: “Bu engellenebilecek ve kontrol altında tutulabilecek bir hastalıktır”.
Halbuki salgın olabilecek en kötü zamanlamada ortaya çıkmıştı.
Yüz milyonlarca Çinlinin, Çin Yeni Yılı tatili için seyahate çıktığı günlerde.
Çin’in Google’u Baidu ve en önemli Telekom şirketlerinin verilerine göre 1 Ocak 2020 günü milyonlarca insan Wuhan’da hareket halinde görülüyor.
Sadece 1 Ocak günü 175 bin Wuhanlı tatil için şehri terk etmişti.
Wuhan’ın karantinaya alındığı 22 Ocak gününe kadar Ocak ayı içinde üç hafta boyunca tatil için şehirden geçen ya da ayrılan insan sayısı 7 milyonu bulmuştu.
22 Ocak’tan önce virüsü taşıyanlar Pekin, Şangay gibi Çin’in büyükşehirlerine çoktan dağılmış, tatil için dünyanın her yerine binlerce Wuhanlı uçmuştu.
Ocak ayında Wuhan’dan tatil için New York’a 900, Sydney’e 2200, Bangkok’a 15 bin kişinin uçtuğu düşünülüyor. Yurtdışındaki ilk vaka da zaten Ocak ayının ortasında Bangkok’ta görüldü. Ardından Tokyo, Seul, Singapur ve Seattle’de ilk vakalar ortaya çıktı.
Ama uzmanlara göre bu tespit edilenler azınlıktı. Yüzde 85’i hiç denetlenmeden ve tespit edilmeden virüsü aralarında Roma’nın, Paris’in Milano’nun, Tahran’ın da olduğu 26 ülkeden 30 şehre taşımışlardı.
Yani New York Times haberi diyor ki virüs durup dururken, kaçınılmaz bir zorunluluk olarak dünyaya yayılmadı, başta Çin hükümeti olmak üzere, hükümetlerin yanlış, gecikmiş kararları yüzünden göz göre göre uçaklarla tüm dünyaya taşındı.
Örneğin bugün ölü sayısında Çin’i geçmiş, vaka sayısında da yaklaşmakta olan İtalya’da, Wuhan’ın karantinaya alındığı gün Roma’da İtalya-Çin ilişkilerinin 50’inci yılı için ilan edilen 2020 İtalya Çin Kültür ve Turizm Yılı’nın açılış töreni yapılıyordu. Tören için Çin turizm bakanıyla birlikte kalabalık bir Çinli heyet İtalya’ya gelmişti.
https://global.chinadaily.com.cn/a/202001/22/WS5e28025da310128217272d24_1.html
Aynı günlerde bugün vakaların yüzde 60’ının olduğu sanayi bölgesi Lombardiya’da çalışan Çinli göçmenler ise yeni yıl tatili için gittikleri Çin’den İtalya’ya geri dönmüşlerdi. Muhalefet, Cumhurbaşkanı Conte’den en azından okullar açılmadan Çin’den gelen göçmen çocukların karantinaya alınıp takip edilmesini istemişti ama bu talep de dinlenmedi.
Bu arada Çinli turistler akın akın İtalya’ya gelmeye devam ediyorlardı. İtalya’da tespit edilen ilk vaka da 23 Ocak’ta Wuhan’dan Milan’a turistik bir seyahatle gelmiş bir Çinli çift olmuştu. İtalya, Çin ile tüm uçuşlarını ise ancak bir hafta sonra 31 Ocak’ta durdurabildi.
Ama virüs çoktan Çin ile güçlü ekonomik ilişkileri olan Milan’da ve Lombardiya bölgesinde yayılmaya başlamıştı Virüsün yayılmasında etkili olan ilk hasta olan 38 yaşındaki Hasta-1’in virüsü Çin’den dönmüş bir İtalyan arkadaşından kaptığı zannediliyor.
4 Şubat’ta Lombardiya bölgesindeki küçük bir kasaba olan Codogno’daki hastaneye başvurmuş olan Hasta-1’e grip olduğu söylenmiş, sonra ağırlaşınca tekrar hastaneye başvurmuş ama yine koronavirüsten şüphelenilmemişti. Bu sırada virüs önce hastane çalışanlarına, sonra 38 yaşındaki adamın aktif sosyal hayatı yüzünden barda içki içtiği, maç yaptığı arkadaşlarına, hamile eşine, annesine ve akrabalarına bulaşmıştı. Fark edildiğinde virüs yüzlerce kişiye yayılmış haldeydi.
Bölge karantinaya alındı ama bu kez de yakınlarındaki Milano’nun Belediye Başkanı “Milano durmaz” adlı bir kampanyayla şehrin halkını günlük hayatlarına devam etmeye çağırdı, virüsün Milano gibi büyük şehirlerde yayılması da hızlandı ve bugünkü korkunç manzara ortaya çıktı.
https://www.instagram.com/p/B9EH07MI9o3/
Güney Kore’de, Çin’de, İspanya’da, Fransa’da, Uruguay’da, Romanya’da benzer hikayelerle virüs yayıldı.
Türkiye’deki hikaye de benzer.
Türkiye’de virüsten hayatını kaybeden ilk kişi olan Beyoğlu’ndaki Melis Eczanesi’nin sahibi 89 yaşındaki İhsan Giray’e virüs eczanede çalışan ve geçen gün vefat eden 71 yaşındaki Ekrem Öztürk’ten, ona da eczaneye gelen bir Çinli turistten geçmişti.
Muhtemelen o Çinli turist de kendini hasta hissedip eczaneden ilaç almaya gelmişti.
Muhtemelen çünkü daha fazla ayrıntı bilmiyoruz.
Ama net bildiğimiz bir şey var; Virüsün Wuhan’da ortaya çıkmasından ve yayılmasından sonra Çinli China Southern Havayolları, 23 Ocak’a kadar yani Wuhan’ın karantinaya alınmasından bir gün sonraya kadar İstanbul’a haftada üç gün uçmaya devam etti.
Yani ocak ayı içerisinde en az 9 kez Wuhan’dan İstanbul’a Çinlileri taşıyan uçaklar indi.
Ancak 23 Ocak’ta Sağlık Bakanlığı, Wuhan’ın karantinaya alınmasından sonra bir açıklama yaparak “Çin hükümetinin bölgeyi karantina altına almasının ardından, Çin'e ait bir havayolu firması tarafından haftada üç gün düzenlenen Wuhan- İstanbul seferleri durdurulmuştur” dedi.
Virüsün çoktan yayılmış olduğu Çin’in diğer şehirlerden uçuşlar ise sekiz gün daha sürdü.
Tedbir olarak Bakanlık Çin’den yapılan diğer uçuşlar hakkında 23 Ocak’ta şöyle bir karar aldı:
"Çin'de görülen Koronavirüs sebebiyle dün Bakanlığımızda toplanan Bilim Kurulu, Çin'den gelen tüm uçuşlar için bulaşıcı hastalık kontrol önlemlerinin alınması, yolcu iletişim bilgi formlarının doldurulması ve yer personelinin bilgilendirilmesi yönünde karar almıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu konuda henüz bir uyarı yapılmamış olmasına rağmen, Bakanlığımız tarafından Çin'den gelen tüm uçaklardaki yolcuların uçaktan inişte termal kameralarla taranması kararı alınmıştır.”
Fakat uçuşlar yine de iptal edilmedi.
29 Ocak’ta British Airways, United Airlines, American Airlines, Air Asia, Air India, Lufthansa ve Finnair gibi dünyanın en önde gelen havayolu şirketleri, Çin’e olan tüm uçuşlarını iptal ettiler.
Aynı gün THY sözcüsü ise sosyal medyadan şöyle bir açıklama yaptı: "Türk Hava Yolları olarak Çin'de ortaya çıkan Corona Virüsü ile ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz. İlgili kurum ve kuruluşlarla gerekli değerlendirmeleri yapıyoruz. Değerlendirmelere göre sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz"
Bir gün sonra 30 Ocak’ta THY bir açıklama daha yaparak şöyle dedi: “Pekin, Guangzhou, Şangay ve Xian uçuşlarımızda bir süredir görülen belirgin talep düşüşü nedeniyle bahse konu noktalara 5 Şubat - 29 Şubat tarih aralığına planlı uçuşlarımızda frekans azaltımına gidilecektir"
THY’yi Çin’e olan tüm uçuşlarını iptal ettirmeye ikna edebilen ise, 31 Ocak günü, Dünya Sağlık Örgütü’nün koronavirüs için “uluslararası kamu sağlığı acil durumu” ilan etmesi oldu.
Peki salgının Çin’den sonra yayıldığı diğer ülkelerden Türkiye’ye yapılan uçuşlarda nasıl tedbirler alındı?
Bu tedbirler önemli çünkü Güney Kore’de 6500 kişiye virüs, Çin’den gelmiş bir kişiyle temas kurmuş “31 numaralı hasta” denilen tek bir kişiden bulaştı. Uruguay’a virüsü, 7 Mart’ta İtalya ve İspanya’dan gelerek 500 kişilik bir düğüne katılan bir kadının taşıdığı düşünülüyor. Romanya’daki 150 kişi, İsrail’den gelen bir kişiyle temas etmeleri sonucunda virüsü kaptı.
Türkiye’de vakalar açıklanmadığı için elimizde yine basına yansımış bir örnek var.
Dün Yeni Şafak’ta yayınlanan “Keşke 14 gün kuralına uysaydı” başlıklı haberden okuyalım:
“Ailesiyle birlikte Fransa’da ikamet eden 62 yaşında gurbetçi E.Y. bir yakınının cenaze töreni için 9 Mart’ta aktarmalı uçakla İstanbul’a indi, oradan da Trabzon’a geçti. Virüsün merkezi Avrupa’dan geldiği halde kendini karantinaya almayan E.Y. maske ve eldiven gibi basit güvenlik önlemlerini bile gözardı ederek Of’taki taziye evine gitti. E.Y. burada önce cenaze törenine, ardından da mevlid ve taziyeye katılarak çok sayıda insanla fiziki temasta bulundu. E.Y., 2 gün geçtikten sonra 11 Mart’ta yüksek ateş şikayetiyle Of Devlet Hastanesi Dahiliye Polikliniği’ne başvurdu. E.Y. burada da bir ihmale imza atarak doktorlara yurt dışından geldiğini söylemedi. Buna rağmen doktorlar kendisine korona testi yaptı, ancak sonuç negatif çıktı. İlaç verilerek evine gönderilen E.Y.’nin ateşi düşmeyince 12 Mart’ta yeniden hastaneye götürüldü. Burada bir kez daha test yapıldı. Ancak Avrupa’da da benzerleri görüldüğü gibi sonuç yine negatif çıktı. Olumsuz durum görülmediğinden E.Y. yeniden evine gönderildi. 16 Mart’ta yüksek ateşten dolayı Kaşüstü Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilen E.Y.’ye bir korona testi de burada yapıldı, sonuç pozitif çıktı. İlk değerlendirmelerde kuluçka döneminde olduğu için testlerin ‘negatif’ sonuç verebileceği öngörüldü. E.Y. karantinaya alınarak tedavisine başlandı. Ancak E.Y. 20 Mart günü yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.”
Haber neredeyse koronavirüsten hayatını kaybetmiş 62 yaşındaki bir kadını suçlayan bir dille yazılmış. İki kere test yapan ama ikisinde de negatif bulan hastane ise “Avrupa’da da benzerleri görüldüğü gibi” diyerek korunmuş.
Halbuki E.Y.nin Fransa’dan Türkiye’ye giriş yaptığı 9 Mart günü, Türkiye’de yurtdışından gelenlere yönelik karantina uygulaması yoktu. Fransa’dan gelenler 16 Mart’tan sonra karantinaya alınmaya başlandı.
9 Mart’ta gelenlerden ise sadece 14 gün kendilerini karantinaya almaları isteniyordu. Cenaze için Fransa’dan Trabzon Of’a gelmiş 62 yaşındaki bir kadının üstelik korana testleri negatif çıktıktan sonra kendini gönüllü olarak karantinaya alması pek mümkün değildi. Bu yanlışın sonucu hem bir hayat hem de virüsün 70’ye yakın insana bulaşması oldu.
Nitekim, kendi kendilerini karantinaya almaları istenen Kayseri’de ve Malatya’da Umre’den gelen iki kişi de maalesef hayatlarını kaybettiler.
Peki o tarihlerde, çok sayıda koronavirüs vakası görülen Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye gelenlere karşı nasıl bir denetim vardı?
Bunun cevabını da o günlerde yaşanan bir Twitter tartışmasından biliyoruz.
26 Şubat günü gazeteci Şirin Payzın şöyle bir tweet atmıştı:
“İst. Havaalanı’nda Corona salgınına dair hiç bir önlem yok. İtalya’dan geliyorum. Salgında 3. ülke. Ne kontrol yapıldı ne görevliler maskeli. Ekranda saçma sapan konuşanları dinleyip kelle paça yiyoruz bize bişey olmaz mı diyor yönetenler?@igairport @saglikbakanligi”
Sağlık Bakanı da bu tweete şöyle cevap vermişti:
“Şirin Hanım, termal kamera taramasından geçişinizi gösteren görüntüleri izin verirseniz buradan paylaşabilirim. Sizi iyi görünce zahmet vermedik :)”
O günlerde bu cevaba pek çok kişi “yılın kapağı” dedi.
Ama bugünden bakıldığında, o günlerde koronavirüs yüzünden koskoca bir bölgenin karantina altında olduğu İtalya’dan gelen yolcuların sadece termal kameradan ateşi ölçülerek ülkeye girişine izin verilmesi pek de iyi bir tedbir gibi görünmüyor.
Zaten bu tartışmadan iki gün sonra da THY İtalya’ya yaptığı seferlerinin önemli bir kısmını iptal etmişti. İki hafta sonra da karantina uygulaması başladı.
Kararları geç almada, koronavirüsün Türkiye’ye gelmeyeceği konusundaki abartılı bir özgüvenin katkısı olmuş olabilir.
28 Ocak günü Anadolu Ajansı’nın yaptığı bir haberden okuyalım:
“Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği üyeleri, Çin'de ortaya çıkan yeni tip koronavirüs (2019-nCoV) salgınının Türkiye için bir tehdit oluşturmadığını, gerekli önlemlerin alındığını vurguladı.”
https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/uzmanlardan-koronavirus-aciklamasi/1716120
Tüm dünyanın virüsten etkilendiği 9 Mart’ta Sabah gazetesinin birinci sayfasında çıkan “Virüssüz tatilin adresi Türkiye” başlıklı habere bakalım son olarak:
“Dünya koronavirüsle sarsılırken turistler, tedbirli ve güvenli olduğu için Türkiye’yi tercih ediyor.”
Türkiye’de tedbirlerin radikalleşmesinde Dünya Sağlık Örgütü’nün 11 Mart günü koronavirüsü küresel salgın olarak ilan etmesi etkili oldu.
Ondan sonra yine bir kaç günlük dirençle okulların tatil kararı, yurtdışından gelenlerin karantinaya alınması kararları verildi.
Ama yine de Diyanet, Cuma namazlarını iptal etmemek için, Futbol Federasyonu ve bazı kulüpler ise ligleri tatil etmemek için direndiler, her saatin önemli olduğu salgının yayılmasına yardım ettiler.
Yine de Türkiye pek çok Avrupa ülkesinden ve ABD’den daha atak davrandı.
Belki en önemli hata radikal adımları atmak için Dünya Sağlık Örgütü’nün kararlarını beklemekti.
Çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nün başkanı Etiyopyalı Tedros Adhanom Ghebreyesus, 29 Ocak Pekin’e gidip, Çin’in virüsle mücadelesindeki başarıları övmüş, bütün dünya çalkalanmasına rağmen salgın kararını ancak 11 Mart günü açıklayabilmişti. Bu tercihlerinde, Etiyopya eski Sağlık Bakanı olan başkanın bu göreve, 2017’de İngiliz adayın karşısında Çin’in desteğiyle seçilmesinin tabii ki payı vardı.
Yani Çin’de ortaya çıkan virüsü dünyaya doğa değil, başta Çin hükümeti olmak üzere tüm dünyadaki karar vericilerin basiretsizlikleri yaydı. Bu kaçınılmaz bir durum değildi, maalesef yanlış kullanılan tercihlerin sonucuydu.
Tehlikeyi görememek, önemsememek, sansür, ülkenin itibarını, turizm gelirlerini, ekonomiyi halkın sağlığına tercih etmek, geç kalmak, risk alamamak gibi pek çok nedenle yanlış verilmiş kararlar, Wuhan’da bir balık pazarında ortaya çıkmış bir virüs yüzünden yüzbinlerce insanın hastalanmasına, binlerce insanın ölmesine, milyarlarca insanın evlerine kapanmasına neden oldu.
Bu krizden çıkarılacak en önemli ders bu kararların neden yanlış ve geç verildiğini anlamak olacak. Özellikle de bundan sonraki kararlarda yanlış yapmamak ve geç kalmamak için...