12 Mart 2021 yılında 68 yaşında vefat eden Mehmed Alagaş, İslami camiada 80’lerin ortalarında beş yıl boyunca çıkardığı İnsan Dergisi ve otuzdan fazla kitaplarını yayımladığı İnsan dergisi yayınları üzerinden yaptığı İslami çalışmalarla birçok insanın zihin dünyasına etki etmiş bir şahsiyet olarak bilinir.
İzmir’in Basmane semtinde doğan Alagaş, kendi ifadesiyle her türlü karanlık ve kötülük dünyasının pratiklerini yaşamış bir insan olarak 70’lerin ortasında tanıştığı Kur’an ile aydınlık dünyanın kapılarından içeri girdiğini ifade eder. 1
İki yaşında yaşadığı dil tutulması rahatsızlığından olsa gerek Ali Şeriati gibi konferans ve seminerler vererek kitlelerle buluşmaktan çok; yazarak, dergi ve kitap neşrederek İslami bilgi ve birikimini insanlarla paylaşma yolunu tercih etmiş, bu yönüyle de irşad ve tebliğ görevini bilfiil yerine getirmiş bir Müslüman’dı.
Bilgi ve birikim paylaşımının ilk somut örneği ise 1985 yılında özelde gençlere genelde tüm insanlara yönelik yayınıyla bilinen İnsan Dergisi’ni yayımlamasıyla görmekteyiz.
Ardından 1987 yılında çıkardığı ilk kitabı olan “Rabbani Yol ve Sünnetullah” kitabı olup, Said Hakim mahlasıyla mezkur kitabı yayımlamıştır.
Bu ilk kitabı dışında Kadının Onuru, Din Gerçeği ve İslam, Kur’an’a Yönelirken, Tevhid ve Şirk, Dünden Bugüne Şeytan ve Dostları, Aynalar ve İnsanlar, Kimlik Tercihi, Yoldaki Musibetler, Türkçe Kur’an Meali, Taş ve Rahmete Yolculuk gibi daha ismini sıralayamadığımız birçok kitabı okurlarıyla buluşturdu.
Bilebildiğimiz kadarıyla en son 2017 yılında “23 Mesele” ismiyle yayımladığı kitabıyla otuzdan fazla kitap neşretmiş velud bir yazar olduğunu söylersek, abartıda bulunmamış oluruz.
Kendisine yazar denilmesine sıcak bakmayan biri olarak “okur-yazar” değil de “okur-yaşar” denmeyi daha çok tercih edecek kadar da, alçakgönüllü bir kişiliktir Mehmed Alagaş.
Yazmak veya yazar olmak, kendi başına bir değer değildir. Çünkü doğruları yazmak değil yaşamak yiğitliktir. Rablerinin huzuruna okur-yazar olarak değil okur-yaşar olarak çıkmaya çalışan Müslümanlar…
Mehmed Alagaş’ın vefatından sonra kendisiyle ilgili yayımlanan taziye mesajlarında dikkat çekilen hususlarından biri, gençliğe yönelik fikirleri, çalışmaları, kitapları ve emekleriyle anılır olmasıydı.
Ortaokul, lise ve üniversite gençliğine yönelik kullandığı duru dil, sade anlatım, net bakış bizatihi yaşantısıyla da bunu somutlaştırması birçok gencin İslamlaşmasına vesile olmuştur.
Nitekim sosyal medya mecralarında kimi kullanıcılar, kendilerinin gençlik dönemlerinde bilinç kazanmalarına çokça katkısının olduğuna dair vurgu yapanların sayısının az olmadığı da görülmüş oldu.
Kitaplarındaki basit anlatım ile biçimciliğe veya yazarlığın estetik boyutuna değil de; içeriğe, mesaja ve meramını anlatmaya odaklanan bir yazar olması Alagaş için söylenebilecek ayırt edici yönlerindendir.
Bundan dolayı, akademik, bilimsel ve teorik olmayan bir bakış serdetmez Mehmed Alagaş. Ya da Aliya İzzetbegoviç veya Ali Şeriati‘deki Batı düşüncesi ve felsefeyle yoğrulmuş bir anlatım yolunu tercih etmez, dönemin gençliğinin anlayacağı kolay bir dille meseleleri siyah-beyaz bir zemin üzerinden işler.
Bu da kendi dönemindeki gençlik nezdinde çokça okunmasına ve dolayısıyla da bilinç edinmesine yol açmıştır.
Hiç şüphesiz bu tercihi entelektüel ve derinlikli bulunmayabilir lakin son kertede tercihini bu minval üzere kullanmış bir yazar olarak İslami camianın emektar bir ismiydi ve tabiri caizse nevi şahsına münhasır bir simaydı.
Tebliğ ve davet çalışmaları üzerinden kendi ifadesiyle tevhidi mesajı veRabbani yolu anlatmaya azmetmiş birinin, belki de kendi kavminin diliyle konuşması yaklaşımının bir sonucu olarak da görülebilir onun bu yönü.
Polemiklerden uzak yaklaşımı, esen rüzgârlara göre konum almayışı, bilinç ve kimlik aşılayıcı derdi, sade hayatı ve dünyayı tevhid ve şirk çelişkisi üzerinden okuması ya da Kur’an ve Sünnet eksenli vahyi bakış açısını benimseyip yaşamaya azmetmesi Alagaş’ta, İslam’daki hurafe ve bidatlere karşı tavır koymaya itmiştir.
Düşünce evreninin temel anahtar kavramları sıralandığında görülecektir ki, kendisinde tasavvufi veya Risale-i Nur terminolojisi ya da geleneksel din tasavvuruna yönelik bir bakıştan ziyade kimilerinin Devrimci kimilerinin Sahih İslam anlayışı kendisinin ise tevhidi yol, tevhidi bakış ya da Rabbani yol diye kavramsallaştırdığı bir düşünce damarına yaslandığı görülür.
Düşünce evrenine dair anahtar kavramlar ya da kitap ve makalelerinde sıklıkla kullandığı tevhid, şirk, tağut, Rabbani yol, müstazaf, müstekbir, Kur’an, Sünnet, vahiy, vahdet, kimlik, müşrik, kâfir, cahiliye, Sünnetullah, ahiret, ölüm, şeytan belli başlı sıralanabilir.
Düşünce dünyasını şekillendiren bu kavramlar, politik, sosyal, ekonomik, fikri ve aktüel meselelere de bu perspektiften bakmasına yol açar ve bu yönüyle katidir, nettir, keskindir ve ara renklerde dolaşmayı sevmez bir kişiliktir.
Tüm bunlar Alagaş’ın düşünce evrenine ya da tasavvuruna dair Batılı kavram ve değerlerin içselleştirmemeye bilakis bunlara karşı reddiyeci bir tutum takınmaya iter.
Düşünce evreni demişken, 1985-1990 yılları arasında 33 sayı yayımladığı İnsan Dergisi üzerinden Mehmed Alagaş’ın düşünce evrenin başlangıcını ve sürecini bütünlüklü olarak görmek mümkün olduğu kadar yayımladığı kitaplardan bunu rahatlıkla görmek mümkündür.
Rahatlıkla görülecek bir başka yönü ise, çalışmalarını demokratik bir yol veya aktif siyasetin ürünü olan partisel mücadele şeklinde görülen sistem içi mücadele araçlarıyla değil, bağımsız ve sistem dışı bir zemin üzerinden yapmaya çalışmasıdır.
Bu yüzden laiklik, demokrasi, özgürlük, Batılı kavram ve değerler gibi gündelik hayatımızda çokça duyduğumuz enstrümanlara bakışı Nuri Pakdil‘in o meşhur çıkışı olan antilik üzerine kuruludur.
Bunda beslenme kaynağı olan Kur’an ve Sünnet merkezli bakışında Seyyid Kutud, Hasan el-Benna, Mevdudi, Mutahhari gibi İslam dünyasının önemli aktörlerinin payı inkâr edilemez.
Nitekim İnsan Dergisi’nin kimi sayılarında bu düşünür ve aksiyon isimlerinin makalelerini, konuşmalarını yayımlattığı görülür.
Düşünür ve entelektüel kimlikten çok, davetçi kimliği ön planda olan Alagaş’ın mücadelesinin cemaatsel/örgütsel bazda ne kadar karşılık bulduğu bahsi diğer olmakla birlikte O’nun düşünce dünyasına yönelik bakışını serdetmek burada yerinde olacaktır.
Ama öncesinde beş yıl boyunca çıkarttığı İnsan Dergisi’ne dair tanıtıcı bilgilere yer verip, ardından düşünce dünyasına bir giriş yaparak, kendisini bilenler için vefatı sonrasıyla yazılan bu yazı bir tür hatırlatma, bilmeyenler için tanıma işlevini yerine getirir düşüncesindeyiz.
İnsan Dergisi, 1985 yılının Ekim ayında “Aylık Düşünce Dergisi” alt başlığı ile yayın hayatına başlar. Toplam 33 sayı yayımlanarak, 1990 yılında yayın hayatına son verir.
İlk sayıda derginin amacına ve neden İnsan isminin dergiye ad olarak verildiğine dair şu bilgi yer alır:
İyi, kaliteli ve Rabbani amaçlı bir dergi çıkarabilme arzusu içindeyiz. Derginin ismi neden İnsan? Dili, ırkı, rengi, milleti, sınıfı, ideolojisi ne olursa olsun, insanın muhatap alınması, muhatab kabul edilmesidir.
Haziran 1987 yılında 21. sayıya kadar yayımlanan dönemi için, derginin 1. dönemi olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır.
Dokuz aylık bir aradan sonra Nisan-Mayıs 1988 yılında ikinci dönemiyle tekrar okuyucusunun karşısına çıkar İnsan Dergisi.
Derginin künyesinde de değişiklik olduğu görülür. İlk döneminde Mehmed Eker ve Muammer Özkan görülürken, ikinci döneminde Mehmed Alagaş, Mehmed Ekinci ve Tacettin Ekmen’i görmekteyiz.
İlk sayılarında mizanpaj, dizgi, baskı açısından kötü bir görünüm veren dergi, sonraki sayılarında bunu izole etmeye çalışmıştır.
1990 yılında yayınına son vermesinde ise, ağırlıklı olarak mali sıkıntılar olsa da dergiye olan negatif bakışın etkisi olduğunu söylemeden de geçmemek gerekir.2
Nitekim son 8-9 sayıdaki editör ya da takdim yazılarından bu hemencecik farkedilebiliyor. Hatta derginin kimi açmazları 3 ve Alagaş’ın gördüğü muamelelerden olsa gerek -ki başka birçok faktör de olabilir- bir dönem Alagaş’ın şehir hayatından uzaklaşıp, uzlete çekildiği de konuşulur olmuştu.
Derginin farkedilen bir başka hususu da, derginin demirbaş bölümlerinin olduğudur. Dergi belli başlı şu bölümlerden oluşmakta idi; Yayınlarken, Düşünürlerden Seçmeler (Seyyid Kutub, Ali Şeriati, Said Halim Paşa, Mutahhari vb), Soruşturma Dosyaları (Ercüment Özkan, Atasoy Müftüoğlu, Beşir Eryarsoy, Cihan Aktaş, Mehmet Metiner, Hüsnü Aktaş) Dünya Haberleri, Sizden Gelenler, Günlük, Yayın Dünyası (Mavera Dergisi, Aylık Dergi, Zaman Gazetesi, Kitap Dergisi, Girişim, Kelime ve Mektup Dergisi vb), İnsanlarla, Gündem ve Mezar Notları’dır. Derginin edebi damarının çok kuru olduğunu neredeyse hiç edebi metinler yayımlatmadığı tespitini belirttikten sonra 1-5. sayılarında sadece Günlük, 6. sayıdan sonra şiirler, 22. ve 33. sayıda ise iki hikâye yer aldığını da not edelim.
Alagaş’ın düşünce dünyasına dair İslami, itikadi ve fıkhı meseleler ile modern dünyanın belli başlı kavram ve sorunlarına dair bu iki hat üzerinden düşünce dünyası analiz edilebilir.
Burada, ikinci yönünü irdelemeyi hedeflemekteyiz. İslami, İtikadi ve fıkhı meselelere bakışı ise başka bir yazının konusu olmakla birlikte, konuya ilgi duyacaklar için şöyle bir kolaylık sağladıktan sonra, Alagaş’ın demokrasi, laiklik, özgürlük, kapitalizm, komünizm ve Batılı değer ve kavramlara ilişkin bakışını serdetmeye çalışalım.
Alagaş’ın; Tevhid-İman-Amel meselesine4, Kur’an-Sünnet ilişkisine5, Mezheplere6, İslami Hareketin Sahası/Yöntemi ve Hedeflerine7, İran Devrimi ve İhvan Hareketine8 , Zalim-Mazlum ilişkisine9, İçtihad10 ve Mehdi Meselesine11 dair bakışları için vermeye çalıştığımız bu dipnot kaynaklarına bakılabilir.
Alagaş’ın bu meselelerdeki perspektifinin; 80 ve 90’lı yıllarda yazılarını okuyarak beslenmiş dünün gençleri, bugünün ise orta yaş veya yetişkin Müslümanları için oldukça sığ, siyah-beyaz ve belki de radikal görüleceğini kestirmek ise zor olmasa gerek.
Alagaş’ın düşünce dünyasında demokrasi, laiklik, özgürlük, kapitalizm, komünizm ve batıya bakışına dair için şunlar söylenebilir.
Dünyaya Kur’an-Sünnet ya da Tevhid-Şirk ekseninde bakmanın doğal bir sonucu olarak İslam dışı ideoloji, kavram, değer, akım ve hareketlere bakışın reddiyeci ve katıksız bir karşıtlık üzerine kurulu olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Çünkü toplumları, Rabbani Toplum ve Şeytani Kutup ikilemi üzerinde algılayan ya da devleti Tağuti sistem ve İslami Devlet olarak benimseyen bir zihin için bunları bırakın savunmayı, en ufak bir sempatiye mazhar bulmak da mümkün değil.
Bu eksen üzerinde mücadele eden veya benimseyenlere yönelik ise kendisinin ifadesiyle “bizim işimiz onlarla olmaz” kestirmece yaklaşımı ise derginin sayfalarında çok rahatlıkla görülür.
Demokrasi için “Herhangi bir kişinin herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde bulabildiği bir harlot”12 olduğunu belirten bir çeviri yazısı dergide yayınlanır ve ardından “Demokratik yolla İslami hükümet arayan aldanış içindeki kimi insanlar, batının değerleri ve politik düşünceleri ile İslam arasında uzlaşmacı bir yakınlık inancını taşımaktadırlar. Demokrasinin istekleri; laik partiler ile İslami partileri biraraya getirip birleştirmektir. Oysa İslami hareket, yepyeni bir dünyanın inşası ile meşguldür”13 denilerek, Batıya ve demokrasiye olan negatif bakışını serdeder.
Kapitalizm ve komünizme dair “Batıdaki Kapitalist rejimler ile Komünist rejimlerce tercih edilen koalisyon veya çok partili sistemin sağlam bir temeli yoktur”14 görüşünde olan Alagaş, “İnsanlar ister Kapitalist blokta ister Komünist blokta yer alsınlar, ezilmeye ve sömürülmeye mahkûmdurlar”15 tespitinde bulunarak, ne kapitalizmi överek komünizme lanet etmek ne de komünizmi överek kapitalizme lanet okuyarak işin içinden çıkılamayacağını ve Allah adını kullanarak sömürüye yol açanlara karşı İslam’ın karşı olduğunu net olarak ortaya koyar.
Peki, çözüm önerisi sunmakta mıdır? şeklinde gelebilecek bir sorunun önceden kestirircesine şunu ifade eder Alagaş:
Müslümanlar; demokratik hükümler ile cunta, askeri ve bürokratik rejimlerin şimdiki kurallarına göre tanınan yol, yöntemlerle uzlaşmacı bir ilişkiye sahip olmadan16 her yerde laik, ırkçı ve sömürgeci sistemlerin düzenlerine darbe indirerek, topyekûn bütünsel bir değişikliği gitmeli ve buna dair çabalar sergilenmelidir.
Böylece, “Demokrasiye hayır beyler, lütfen, biz Müslümanız”17 yaklaşımı içinde olduğunu göstermekle kalmaz, sistemsel bir devrimden yana olduğunu da açıkça belirtir Mehmed Alagaş.
Laiklik konusunda ise, ironi bir dil kullanarak din adamı ile devlet adamı ayrımını, devlet ve din işlerinin ayrımında olduğu gibi yaptıktan sonra, bunun bir aldatmaca olduğunu ve devlet adamları tarafından kullanıldığından hem laik hem de layık olunduğunu (derginin kapağı Laikiz, Layıkız başlığıyla çıkar) belirttikten sonra Laikliğe net bir şekilde karşı olduğunu ve benimsenemeyeceğini ortaya koyar.18
Son olarak özgürlük kavramına bakışını belirtmek gerekirse, özgürlük kavramının bir put gibi yüceltildiğini ve insanlara bir ideal olarak benimsetildiğini ileri sürüp, özgürlüğün insanları Allah’a kulluktan soyutlamak için Firavunlar tarafından uydurulan bir kavram olduğunu ve yegâne gayelerinin insanları kendilerine köle yapmak olduğunu belirtir.
Kendi ifadesiyle sözü uzatmadan, mürteci sıfatının yapıştırılacağını bile bile “Siz Özgür müsünüz ve Özgürlüğe talip misiniz” diye soranlara “Biz Özgür değiliz ve Özgürlüğe talip değiliz, Allah’a kulluğa talibiz”19 diyerek özgürlük kavramıyla doku uyuşmazlığı içinde olduğunu ortaya koyar.