Kılıçdaroğlu’nun “HDP, muhataptır” açıklaması, Akşener’in “Cumhurbaşkanlığına değil Başbakanlığa adayım” çıkışı ve altı muhalefet partisinin hükümet sistemine ilişkin ortak bir çalışma yapmasının ardından, Türkiye’nin seçim atmosferine girdiğini gösteren bir adım da HDP’den geldi. HDP, seçimlerde alacağı tutumun yol haritasını gösteren “Demokrasiye, Adalete ve Barışa Çağrı Deklarasyonunu” yayımladı.
Eş genel başkanlar Mithat Sancar ve Pervin Buldan tarafından kamuoyuna duyurulan bildirgede, evvela, seçim sonrası ortaya çıkacak olan tablonun, sorunların demokratik mekanizmalarla halli için yeni bir dönemin kapısını aralayabileceğine dair inanca işaret ediliyor. HDP, vaktinde veya erken yapılacak olan seçimlere çok hayati bir mana atfediyor ve bu yeni başlangıçta bir “kurucu aktör” ve bir “çözüm gücü” rolünü üstlenebileceğini belirtiyor.
Deklarasyon, Meclis seçimlerinde HDP’nin sadece toplumsal muhalefetle bir ittifak çabasının olduğunun ama mevcut iki ittifaktan biriyle hareket etme düşüncesinin bulunmadığının altını çiziyor. Millet İttifakı’nı Cumhur İttifakı’nın taarruzlarına karşı koruyan bu tavır, daha önce de ifade edilmişti. Dolayısıyla burada bir sürpriz yok.
Esnek destek
Asıl merak edilen HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl bir pozisyon alacağıydı. HDP, bu konuda da iki noktayı vurguluyor: İlk olarak, seçmenlerinin bu seçimlerde belirleyici bir rol üstleneceklerini hatırlatıyor. İkinci olarak da, kişiler üzerinden değil ilkeler üzerinden konuşulması gerektiğini savunuyor.
HDP’nin gündeme taşıdığı on bir maddelik ilkeler demeti, üzerinde mutabakata varılması güç olmayan genel bir program sunuyor. Güçlü demokrasi, bağımsız yargı, kayyımlara son verilmesi, kamu alımlarında liyakat, gençlerin ve kadınların özgürlük alanlarının genişletilmesi, barışçıl dış politika, ekonomide adalet, doğaya saygı, demokratik anayasa, vb. talepler üç aşağı beş yukarı bütün muhalefet partilerince dile getiriliyor. HDP, muhalefetin zaten zihnen ortaklaştığı bu talepleri, birlikte yol yürümenin bir harcı kılmak istiyor.
Muhalefetin farklı hassasiyetleri temsil eden renkli ve parçalı yapısı düşünüldüğünde, HDP’nin dayanışma ve işbirliği için esnek bir çerçeve çizmesi, hiç kuşkusuz, muhalefetin hareket alanını genişletiyor. HDP mutlaka aday göstereceğine dair bir imada bulunmuyor ve isimlerin değil ilkelerin mühim olduğunu söylüyor.
Eğer muhalefetin doğru bir program ve aday belirlemesi halinde, iki ihtimal söz konusu olabilir: HDP aday göstermeyebilir veya Cumhur İttifakı’nın menfi propagandasına fırsat vermemek için sembolik bir adayla yarışa girebilir. Her ikisi de muhalefetin elini rahatlatır. Böyle bir senaryoda, seçimin ilk turda bitmesi kaçınılmaz olur.
“Odak, Meclis’tir”
HDP’nin deklarasyonunda son günlerdeki muhataplık tartışması da ele alınıyor. Bu meyanda, bir yandan Türkiye’nin en köklü meselesi olan Kürt meselesinde, HDP’nin barışın ve demokratik çözümün sağlanması için üzerine düşen her yükü üstlenmeye, yapıcı bir rol oynamaya hazır olduğu belirtiliyor. Diğer yandan da, sorunun çözümü için bütün muhataplarla diyalog kurulması zorunluluğuna değiniliyor. Meclis’e de çözüm için önayak ve odak olması, başta anadil olmak üzere gerekli olan bütün düzenlemeleri yapması çağrısında bulunuyor.
HDP’nin bu yaklaşımı iki açıdan değerlendirilebilir: Bir yandan, merkeze, Meclis’i ve HDP’yi oturtuyor, yani önceliği siyasete veriyor. Diğer yandan da, Kürt meselesi gibi farklı boyutları bulunan sorunların farklı ve çok sayıda muhataba ihtiyaç duyduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak, hiçbir muhatabın süreçten dışlanmaması mecburiyetini vurguluyor. Bu, muhataplık tartışmasını rafa kaldıran doğru bir formülasyondur.
Kendini dayatan müzakere
Mithat Sancar, açıklamadan önce sadece muhalefete ve iktidara değil Kürt hareketine de çağrıları olacağını belirtmişti. İçinde “Kandil” ve “İmralı” geçmeyen deklarasyonda “savaş politikaları, savaş ve çatışma yöntemleri yerine diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır” deniliyor. Bu bağlamda herkesin “Türkiye halklarının tümünün yararını ve geleceğini düşünerek” özveri ve fedakârlık adımları atması gerektiği belirtiliyor.
“Herkes”ten kastın öncelikle PKK olduğu açık; elbette, silahın miadının dolduğuna ve müzakerenin kendini dayattığına dair düşünce daha cesur ve daha açık bir ibareyle dile getirilebilirdi, ancak bu da net bir mesaj. Nitekim HDP’nin temel düsturunun “sorunlarımızı şiddet aracılığıyla değil; konuşarak, müzakere ederek, diyalog yoluyla çözmek” olduğunun da altı çiliyor.
Hülasa HDP aşırılıktan uzak, soğukkanlı ve makul muhtevaya sahip bir açıklama yaptı. Muhalefete dönük, bir tür “asgari müşterek üzerinde mutabakat çağrısı” olarak da okunabilecek bu metnin ardından artık top muhalefetin diğer oyuncularında; normalleşmenin ve demokrasinin temel şartlarını gözeten muhalif bir çizgi, bu zemin üzerinden alanını genişletebilir. Muhalefetin böyle bir siyaset inşa edip edemeyeceği, önümüzdeki dönemin en yakıcı ve önemli sorusu olacak.