Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Çarşamba Konferansları’nın bu haftaki konuğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop oldu. ESAM Konferans Salonu’nda gerçekleşen “Meclis’in 100. Yılında Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset” başlıklı programa Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ESAM Genel Başkanı Recai Kutan, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi ve TBMM eski Başkanı Bülent Arınç, milletvekilleri, bürokratlar ve çok sayıda vatandaş katıldı.
“Meclis’in 100. Yılında Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Şentop, Osmanlı’da anayasacılık tartışmalarının 19’uncu yüzyılda başladığını hatırlatarak, “Ziya Paşa ve Namık Kemal ise ‘Anayasaya ihtiyaç yoktur’ şeklinde itirazları olmuştur. Her ikisi de ‘Bizde hukukta zaten sabit hükümler, üst hukuk kuralları (şeriat) var.’ demiştir” dedi.
ANAYASALAR BİR ENSTRÜMAN OLARAK KULLANILIYOR
Anayasaları ve siyaseti birbirine karşıt konumlandırdığını dile getiren Şentop, "Siyaset alanını düzenlemek, siyasette rekabet etmek veya siyasetin alanını daraltmak için anayasalar bir enstrüman olarak kullanıyordu. Sadece Türkiye'de değil, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde tüm dünyada kullanılıyor. Bu bakımdan anayasalar ve siyaseti, aslında ikisini beraber değerlendirmek değil, birbirinin karşıtı iki kavram olarak değerlendirdiğimi ifade edeyim" dedi.
ANAYASA FİKRİ KARA AVRUPA SİSTEMİNİN ÜRÜNÜ
Anayasa fikrinin Kara Avrupası sisteminin bir ürünü olduğunu vurgulayan Şentop, “Dünyada farklı hukuk sistemleri bulunuyor. Genel olarak bakıldığı zaman da bu hukuk sistemlerinin içeriği farklı şekillerde oluşuyor. Anglosakson hukuk sistemi, İslam hukuku, Yahudi hukuku bulunuyor. Hıristiyan hukuku ise bir Kara Avrupası sistemi içinde tarihi bir dönem olarak değerlendirilebilir. Bunları birbirlerinden farklı kılan yapılarıdır” diye konuştu.
ZİYA PAŞA VE NAMIK KEMAL KARŞI ÇIKTI
19. yüzyılda Osmanlı'da ilk anayasacılık tartışmaları yapılırken Ziya Paşa'nın ve Namık Kemal'in "Anayasaya ihtiyaç yoktur." şeklinde itirazları olduğunu anlatan Şentop, “Her ikisi de ‘Bizde hukukta zaten sabit hükümler, üst hukuk kuralları (şeriat) var.’ demiştir. Kara Avrupası hukuk sistemi içerisinde hukuk paradigması zihninde oluşmuş bir öğrencinin, bu itirazı anlayabilmesi mümkün değildir. Ziya Paşa ve Namık Kemal’in anayasacılık fikrinin hangi zaruretten ortaya çıktığını tam olarak anladığı görülüyor. 19. yüzyıl bu anlamda devleti de bağlayacak üst hukuk metni anlayışının ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu yüzyılda anayasacılık alanında iyi sonuçlar alındığı görülüyor” dedi.
ERBAKAN HOCA, LOZAN’A DEVRE ARASI DERDİ
Bugün dünyanın yeniden şekillendiği, eski paradigmaların tümüyle ortadan kalktığı bir dönemde yaşandığına dikkati çeken Şentop, şu değerlendirmelerde bulundu: "20. yüzyıl aslında bir ara dönem gibi, bir devre arası gibi. Lozan üzerinden bunu söyleyecek olursak Erbakan Hocamız da Lozan'a 'devre arası' derdi. İsmet İnönü de Lozan'dan döndükten sonra vermiş olduğu bir röportajda diyor ki 'Türkiye'ye 100 yıl kazandırdık.' Yani, 'Her şeyi müzakere ettik, bitirdik, sonuca bağladık.' demiyor. '100 yıl kazandırdık.' diyor. Niye? Çünkü Lozan tabiri caizse bir siyasi mütareke. Aralarında anlaşamadığı için devletler, ‘böyle olduğu gibi kalsın’ demişler. Şimdi bugün karşı karşıya olduğumuz siyasi tartışmalar, askeri çatışmalar ne varsa hepsi 100 yıl öncesinin meseleleri. Ama biz bugün, Türkiye olarak birçok bakımdan 100 yıl öncesine göre bu meseleleri daha iyi göğüsleyebilecek bir durumdayız."
GÖRÜŞ FARKLILIKLARINI KUTSAMAMAK LAZIM
Sorulan bir soru üzerine siyasi görüş farklılıklarını çok fazla kutsamamak gerektiği kanaatinde olduğunun altını çizen Şentop, "Çok daha eskiye kadar gittiğimizde sahabe dönemindeki ihtilaflar da siyasi ihtilaflardır ama hiçbirisi birbirlerini dinden çıkmakla, sapıtmakla, batıl yola girmekle falan da itham etmemiştir. Somut bir konu vardır, etrafında iki farklı görüş ortaya çıkmıştır, tartışma büyümüştür, savaşmışlardır Cemel'de mesela ama birbirlerini itham ederken, belli bir nezaket çerçevesinde bunun sadece bir fikir ayrılığı içtihat farklılığı, siyasi görüş farklılığı olduğunu söylemişlerdir. Beslendikleri kaynak, çıkış noktaları aynı ama farklı siyasi görüşte somut olaylar konusunda, değişen konjonktür konusunda farklı siyasi yaklaşımlar ortaya çıkabilir” diye cevap verdi.
Milli Gazete - Miraç Yinanç