Müslümanların yolsuzluk sorunu, kökeninde ‘Müslümanların hukuk sorunu’dur. Yolsuzluk dediğimiz, siyasi otorite eliyle haksız kazanç elde edilmesidir, İslam’dan önce ve sonra bütün toplumda görülmüştür, görülmektedir.
‘Müslümanların sorunu’ diye özel olarak ele almamın sebebi, çok yoğun dini referanslarla, hatta “ahiretimizi kurtarma” söylemiyle oy isteyen ve özel hayatlarında da samimiyetle dindar olan kişilerin iktidarında, son yılda yolsuzlukların zirve yapmasıdır.
Bazen düşünürüm, Tayyip Erdoğan, kamu ihalelerini şeffaf rekabetle liyakati olana vermek yerine “bizden” birine vermenin yolsuzluk olduğunu kabul ediyor mudur? Yoksa bunun “davaya hizmet” olduğunu mu düşünüyordur?
Davutoğlu’nun hazırladığı yoksuzlukla mücadele paketine “il, ilçe başkanı bulamazsın” diyerek karşı çıkmıştı! (8 Ocak 2015)
Nasıl düşürdüğü belli.
Zaten AB’nin, OEDC’nin, GRECO’nun yıllardır süren uyarına rağmen Yolsuzlukla mücadele yasalarını çıkarmadı. Sonunda FATF Türkiye’yi Gri Liste’ye aldı! (21 Ekim 2021)
YOLSUZLUK DUYARSIZLIĞI?
Sekiz yıl önce Daron Acemoğlu şu uyarıda bulunmuştu:
“Yolsuzlukta büyük artışlar oldu. Yapısal reformlarda geri adımlar atıldı. Yargıda geriye gidiş var. Üretkenlik yerine devlet talebiyle, devlet katkısıyla büyüyen bir ekonomi görüyorsunuz. Böyle bir büyüme zaten çok uzun süreli olarak devam edemez.” (6 Temmuz 2015)
Keşke bu uyarıyı dinleselerdi; düştüğümüz durum meydanda.
Hadi diyelim, güç tutkusu uyarıları ciddiye almayı engelledi.
Fakat mesela Hayrettin Karaman’ın, emsali fıkıh hocalarının İhale Kanununda artık 200’e çıkmış değişiklikler ve yolsuzluklar hakkında uluslararası raporlar üzerine bir şeyler yazmaları beklenmez miydi?
Rüşvet elbette öteden beri yaygın eleştiri konusudur. Benim kastettiğim yolsuzluk, iktidarın ‘tahsis’leriyle yapılan yolsuzluklardır. Bu manada fıkıh dünyasında yolsuzluk kavramının ciddiye alınıp akademik düzeyde irdelendiği bir makale, bir kitap ben görmedim. Varsa öğrenmekten mutlu olurum.
Fatih Erbakan, iktidar gücüyle nimet dağıtarak taraftar tutmak konumunda değil. Niye aklına yolsuzlukla mücadele gelmedi? İlahiyat Fakültelerinde derslerin “ehl-i sünnete göre” düzenlenmesi aklına geliyor! Ama bu konu gelmiyor?
Bu duyarsızlıkların sebebi ne olabilir?
FIKIH VE TARİH
Muhterem Hocamız Ali Bardakoğlu’nun anlattığı gibi, fıkıh Abbasiler zamanında şekillenmiş insan zihninin mahsulü bir hukuk külliyatıdır. Büyük değere sahiptir. Fakat sanayi çağını ve sonrasını içermediği için zamanımızın ihtiyaçlarını karşılayamaz. Hatta bizzat Hayrettin Karaman, tarihteki müstebit hükümdarların fikir hürriyetini boğmaları yüzünden fıkıhta “kamu hukukunun gelişmediğini” yazmıştır. (Ana Hatlarıyla İslam Hukuku, I, 1987, s. 166)
Kamu hukuku yani devletin yetkileri, sınırlandırılması, denetlenmesi, devlet karşısında fert hak ve hürriyetleri…
Bu çağda böyle bir hukuk sistemine dayalı devlet olabilir mi?
Fıkıh, tarihî bir hukuk külliyatı olduğu için, halifelerin, sultanların yetkileri de da o çağın, kralları, imparatorları gibi düşünülmüştü. O çağın ihtiyaçları da öyleydi… İslam’dan önceki Main kralı, ataşe tapan Pers imparatoru, Çin ve Avrupa imparatorları gibi sultanlar da uygun gördüğü kişiye kamu mallarından arazi ve ‘hediye’ verebilirdi…. Bu din anlamında İslami değildir, tarihsel bir olaydır.
MODERN HUKUK
Sırf fıkıh okursanız, hayata o gözle bakarsanız, modern hukukun geliştirdiği kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, hesap verirlik, şeffaflık… Ve, çok ayrıntılı bir dal haline gelmiş olan ‘yolsuzlukla mücadele hukuku’ ve konusu dikkatlerin dışında kalıyor.
Modern hukukta devlet başkanı “çoban”, tebaa da “sürü” değildir. Yetkileri anayasayla sınırlıdır, sadece yürütmenin başıdır, yasamada milletvekillerini tayin edemez, yargıyı etkileyemez. Kuvvetler ayrılığının manası budur mesela.
Bu çağda ceza tertibi sadece kanunla olur, devlet “tazir”le yönetilemez.
Müslümanların nasıl modern tıbba, fiziğe, kimyaya ihtiyacı varsa, modern hukuka da ihtiyacı var.
İktisatçılar yolsuzluğun verimliği düşürerek ekonomiye zarar verdiğini gösterdiler. Müslümanların modern iktisada da ihtiyacı var.
Müslümanlara bakıp da “din” olarak ‘İslam böyleymiş’ kanaatinin yayılmakta olması başlı başına vahimdir, esef vericidir.