Soyların, ülkelerin, milletlerin ve uygarlıkların tarihinde kısır, elverişsiz vakitler, kara günler, çölsü saatler ve değerlendirilmeyen zamanlar hep olmuş ve günümüze kadar da sürebilmiştir ne yazık ki… Böyle bir durumlarda aslında paniğe kapılmadan sakin kafayla düşünmek ve nedenlerini araştırmak gerekirdi. Fakat Müslümanlar bunu yapmadılar ve halen de aynı anlayış sürmektedir ne yazık ki…
İslam uygarlığı çok parlak günler yaşadı, daha sonraki zamanlarda duraklama hatta gerileme trendine girdi. Özellikle Osmanlı Devleti, bunun farkına pek varmadı veya varamadı.
Batı dünyasının teknolojide ve bilimde ilerleme, hatta sıçrama yapmasına karşılık, İslam dünyası hiçbir zaman Batı’nın teknolojisini ve demokrasisini içselleştiremedi, çünkü kendi medeniyet kodlarını pek okuyamadı. Bu yüzden teknoloji ve demokrasi yüz, yüz elli yıldır İslam dünyasında tartışılıyor. Oysaki İslam’ın Yunan düşüncesi ve Roma düzeniyle karşılaşması, onun kökten değişmesi ve bozulmasına yol açmadı. Yunan düşüncesi tasfiyeye uğrayarak özümsendi. Roma hukuku da orijinalliğini koruyan İslam hukukunda ancak bir örf hukuku olarak yararlanan bir kaynak oldu.
Pakistanlı Muhammed İkbal, Cemaleddin Afgani, Mehmet Akif, Bediüzzaman Said Nursi, Seyit Kutup ve Sezai Karakoç gibi yazar, şair, aktivist ve düşünürler, bunun farkına varıp çeşitli önerilerde bulunmalarına karşılık, Müslümanlar tüm bu durumlara kulak tıkayarak önemsemediler bu değerlerini ve onların ortaya attığı görüşlerini…
Seyit kutup İslam’da Sosyal Adalet adlı kitabında Batı medeniyetini yargılarken, onlarla teknoloji olarak bugün pek yarışamayacağımızı, ancak insani değerlerle onlara örnek olabileceğimizi söyler.
Bugün İslam dünyasının yönetim sorunu vardır ve kemikleşmiştir. Adalet ve eşitlik kalmamıştır. İslam dünyasının bilim ve teknik sorunu vardır. Dijital dünya karşısında şaşkın ve ne yapacaklarını pek bilememektedirler. Eleştiri sorunu vardır. Aliya İzzetbegoviç’in deyişiyle İslam dünyası eleştirel aklı kaybetmiştir. Bundan dolayı kendini düzeltebilme yeteneğini yitirmiştir. Bu yüzden çağa söyleyebileceği bir sözü bulunmasına karşılık söyleyememekte veya buna pek yanaşmamaktadır. Müslümanlar büyük bir uykudadır. Gördükleri rüyayı medeniyet düşüncesi ya da tasavvuru olarak görüyorlar. Oysa rüyadan hakikate varmak pek mümkün değildir. Zihinlerde kalan sadece düş ve hayaldir…
Medeniyette yorulma, arketip, leitmotif durumunda olan ilke ve kavramların geçerliliğini yitirmesi, anlamsızlaşması, ya da yerine insanlığı daha tatmin edici yeni bir atılımın yapması gerekmektedir.
İslam dünyasında düşünür ve bilginler yetiştirilmeli ve kemikleşmiş konular üzerinde uzun uzun durulmalıdır. İslam ülkeleri için çıkış yolu ancak bu şekilde mümkün olabilecektir. Fakat zalim ve beceriksiz idareciler, ortaya çıkan düşünür ve sanatkârların ya hayatına son vermekte veya onları bir köşeye iterek kaderleriyle baş başa bırakılmayı seçmektedirler. Öldükten sonra da timsah gözyaşları, ah u vahlar pek işe yaramamaktadır. Çünkü atı alan artık Kudüs’ü geçmiş ve Basra da çoktan beri yıkılmıştır…
Kaynak: Farklı Bakış