Her yönüyle vahşetin yaşandığı bir dönem. İnsanlığın iyice sorumsuzlaştığı, vurdumduymaz olduğu puslu ve karanlık bir dönem. Batı, bir bütün olarak insanlığı bunalıma sürüklüyor. Gerilim şiddet ve öfke ile. Bu yetmiyormuş gibi Müslümanlar da onlara ayak uyduruyor.
Asıl sorun Müslümanların kendisinde. İçeride bütünlük sağlamadıkları gibi, iç gerilim ve aşırılıklar yüzünden geleceklerini de tehlikeye düşürüyorlar.
Batı´nın ne olduğu biliniyor, onlardan bir beklenti içinde olmak safdillikten başka bir şey değil. AB tutkusu yetmiş yıldan beri devam ediyor. Bir türlü aralarına kabul etmiyorlar. Böyle olmasına karşın hâlâ bir umut ile bekleniyor. AB Parlamentosu´nun aldığı kararlar bunun açık göstergesi. Buna karşın AB aşkı bir türlü ne bitiyor ne de vazgeçiliyor. Türkiye´nin sıkıştığı ve bunaldığı bir sırada gerçek yüzlerini ortaya koyuyorlar. Ayasofya konusu? Yunanistan Başbakanı Çipras Türkiye´ye geldiği zaman üç önemli ziyarette bulundu. Patriklik, Ayasofya ve Heybeli´deki atıl ruhban okulu. Ateist olarak bilinen Çipras´ın ziyareti ve süreci ilginçti.
Türkiye´deki aşırı iç gerilimden ötürü, insanların dengeleri de bozuldu. İktidara karşı olan öfkelerinden ötürü içerideki muhalifler, ne yazık ve tuhaftır ki ülkemizin düşmanlarından yana tavır takınabiliyorlar. Çok yönlü açmazları var bu sorunların. Onların bu psikolojiye sürüklenişleri nedensiz değil kendi insanını ötekileştiren ve tamamen düşman konumuna sürükleyenlerin bunun gibi durumlara neden oldukları yok sayılamaz. Elbette onların yabancılardan yana tavır takınmaları kabul edilemez ama bu insanlar öyle bir ruh hâline sürükleniyorlar ki kendilerini bu ülkenin insanı olarak neredeyse göremiyorlar. Yıllar önce yazdığım bir yazımda, Türkiye ile Yunanistan, Allah korusun bir savaşa tutulurlarsa, yüzünü Batı´ya çevirmiş bu insanlar Yunanistan´ın yanında yer alırlar. Şu günlerde bu psikoloji ne yazık ki daha çok hissedilebiliyor.
Yeni Zelanda´daki vahşi katliama sevinenler var. İçler acısı bir durum.
Ülkemizin gelecek sorunları daha tehlikeli boyutta. Nefret tohumları öylesine etkili ki, büyük çatışmalar olacağı kesin. Bu da emperyalizmin işine geliyor. Örneğin söz konusu iktidardan kurtulmak için her türlü yola başvurabilirler. Geçmişte olduğu gibi egemenlerle işbirliği bile yapabilirler. Taşeronluğa hazır çevreler var.
Ülke bütünlüğü önemli. Yönetenlerin âdil olma zorunluluğu var. Belli parti ve kesimlerin sadece bu ülkenin sahibi olmadığı bilinmeli. İş bulamayan, ortada kalan kesimler ister istemez dışlanmış oluyorlar.
Müslümanların adalet ve hakkaniyet sorunu var ise, bu ancak yabancıların işine gelir. Bir taraftan ülke bütünlüğü için çabalanılırken bir yandan da, böyle düşünülürken ülke insanını parçalara bölünmesinden kaçınılmıyor. Bu kadar yüksek dozda gerilim büyük zarar veriyor.
Bugünün geriliminin geleceğe çok büyük zararları olacak. Gençliği bir ideal etrafında toparlamada zorlanılır. Durumları bir ölüm kalım sorunu hâline getirmek kimseye bir yarar sağlamaz. Türkiye geçmiş yılların olumsuzluklarını büyük ölçüde geride bıraktı. Yeniden o gönlere dönmek kime ne yarar sağlar?
Irkçı, şoven, mafya ruhu şu anda ne yazık ki egemen. Bunu da İslâm adına yapıyorlar. Faşizm ve ötekileştirmek, nefret ettirmek bu ruhun bir cihadı gibi. İnsanlar gerçekleri söylemekten korkuyorlar. Düşüncelerini anlatmada çekinen bir topluma dönüşüldü. Yanlışları söylemek, yol göstermek gibi bir ortam da yok. Nefretin boyutları o kadar derin ki, taraflar olumluluk adına bir şey söyleseler bir karşılık bulmuyor.
Durumları, gelişmeleri kritik etmek, yorumlamak, var ise yanlışlar dile getirmek, çözüm yolları bulmak gibi bir durum bile söz konusu değil. Hakikat bilinci kalmadı.
İktidar el değiştirse aynı durum bir başka şekilde yaşanacak. İntikam duygusuyla kendilerine karşı olanlara aynısını, belki de daha fazlasını yaşatacaklar. İnsanımıza, geleceğimize, ülkemize yazık. Hatta coğrafyamız bir bütün olarak etkilenecek.