26.08.2018 Pazar
Kronolojik olarak takip edildiği zaman ?Osmanlı halifeliği? veya Osmanlı padişahlarının aynı zamanda halife oldukları meselesi üzerindeki vurgularla ancak 18. yüzyılda karşılaşabiliyoruz. Çünkü devletin ve iktidarın yeni şartlar karşısında kendini tahkim edebilmek, hem Avrupa´ya karşı, hem de Müslüman milletler arasında nüfuz kullanabilmek için halifelik çok uygun bir zemin ve dayanak olabilirdi.
Halifelik ilk kez 1774 yılında Ruslarla yapılan Küçükkaynarca Antlaşması´nda bir uluslararası güç olarak kullanılmış oldu. Antlaşma maddesine göre, ?Kırım bağımsız olacak ama dini bakımdan Osmanlı halifesine bağlı olacaktır.? Bu antlaşma ile artık Osmanlı Devleti uluslararası mücadelede halifelik kozunu kullanmaya başlayacaktır. Buna benzer bir antlaşma da İtalya ile yapılan Uşi Antlaşması ile yapılacaktır.
Özellikle Sultan II. Abdülhamit Han, Müslümanların hilafet merkezi ile olan bağlarını kuvvetlendirmek için İslam birliği politikasını savunacak ve hatta bunu sağlamak için İslam dünyasına propagandacılar ve görevliler gönderecektir. Bu amaçla tarikatlardan da yararlanacaktır. Osmanlı Devleti´nin Müslümanların nezdinde hâlâ bir hilafet merkezi olarak görüldüğünü Çad´da bir camide yaşadığım olayla da gözlemledim. Bizim Türkiye´den geldiğimizi öğrenen hatip bizden, Osmanlı´dan, İstanbul´dan ve hilafet merkezinden söz etti. Bizim hilafet merkezi İstanbul´dan geldiğimizi söyledi. Namazdan sonra tüm cemaat bizimle musafahalaşmak için sıraya girdiler.
İngilizlerin bu çalışmaları kısmen meyvesini verdi. Özellikle Vahhabiler üzerinde çalışan ve onların halifeye isyan etmediklerini beyan ederek asi olmalarını sağlayan propagandacıları başarılı oldular.
1-İsmail Kara, Osmanlı Ansiklopedisi, c.2, s. 180, Yeni Şafak Yayınları