Amerikan Başkan Yard. Mike Pence, (yani, USA Yönetimi’nde Trump’tan sonraki ikinci kişi) geçen hafta, -tıpkı daha önce de Trump’ın yaptığı gibi-, Bağdâd’daki merkezî Hükûmet’e haber vermeden Irak ülkesine gidiverdi! Ve Irak merkezî hükûmetiyle hiçbir görüşme yapmadan ve sadece -iki aya yakın zamandır, kanlı gösterilerin yapıldığı Irak’ta istifası istense de henüz istifa etmeyen- Başbakan Abdulmehdî ile bir telefon konuşması gerçekleştirerek. Evet, bu durum, emperyal güçlerin sadece Irak halkına değil, bütün Müslüman halklara baskılarını ve hakaret duygularını açığa vurmaktadır.
Pence, Bağdâd civarındaki Amerikan işgal kuvvetlerinin karargâhında birkaç saat bulunduktan sonra, Irak-Kürdistan eyaletinin merkezi olan Erbil’e geçerek bu eyâlet hükûmetinin başkanı Neçirvan Barzanî ve başbakan Mesrûr Barzanî ile görüşmelerde bulundu ve Amerika’ya döndü.
***
Hele de 2. Dünya Savaşı’ndan beri geliştirilmeye çalışılan diplomatik teamüller ve uluslararası hukuk kurallarının hiç kaale alınmadığını ve 19. Yüzyıl vahşî kapitalizminde görülen, ‘Dünyada kuralları biz koyarız’ şeklindeki, -en hafif tabiriyle- diplomatik magandalık, haydutluk ve kovboy anlayışıyla hareket eden Amerika B. Devletleri’nin bütün dünyaya vermekte olduğu mesaj, özellikle de Trump denilen kişi zamanında açıkça, bu! Bu kumarda Trump ve avanesinin en azından şimdilik kazançlı çıktığı da görülüyor.
Bu zorbalık anlayışının ve başka ülkelere böyle destursuz gidiş-gelişlerin dünyaya mesajı şu: ‘Yahu, insan kendi evine girip çıkarken, başkasına haber verir mi?’ Öyle ya, içerde ya kendi aile efradı vardır ya da evin hizmetlerini gören kâhya ve temizlikçiler. İnsan evine girerken izin alacak değil ya.
USA Başkan Yard. Pence’in bu Müslüman toprağına bu tarz gelişinin özündeki asıl mesaj ise şu: ‘Müslüman halklar ilkel topluluklar. Onlar kendi kendilerini yönetemezler, biz medenî toplumlar onları idare etmek zahmetine katlanıyoruz..’
***
Müslümanlar, ıslaha muhtaç tarafları olsa da, bir Hılâfet veya Riyaset kurumu etrafında büyük çapta ve asırlarca, kendi iç disiplinlerini koruyarak, dışarıya karşı tek yumruk halinde durabilirken; emperyal-şeytanî güçlerin ve onların içerdeki yerli kuklalarının hıyanetleriyle, 1. Dünya Savaşı sonrasından beri, bugün 1 milyar 800 milyonluk dev bir nüfus oldukları halde, büyük bir kalabalıktan öte bir mânâ ifade etmiyorlar. Ve emperyal güçler de lûtfedip nice zahmetlerle bizi idare etmeye çalışıyorlar, gûyâ!!.
Bu anlayış, o emperyal güç odaklarının etkisi altındaki dünya kamuoyu tarafından da zımnen kabullenildiği için onların dünyasında 10-15 kişinin öldüğü bir terör eylemi günlerce bütün dünyayı meşgul eder ama Müslüman coğrafyalarında, emperyalistler ve uşaklarınca yüzbinlerce insan katledildiği halde, işte o, ‘Müslümanları yönetmek zahmetine katlanmalarının sonucu’ olan bu tablo bir de alkışlanır.
***
Yani bugün ayıplanacak olan, sadece Irak rejiminin âcizliği değildir. O aşağılanmayı bütün Müslümanlar olarak içlerinde hissetmedikçe, hepimiz suçluyuz.
***
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını devamlı vurguladığı ve kendi askerî hareketinin, sadece Suriye rejiminin engelleyemediği ve kendisi için de tehlike teşkil edecek olan terörist ve ayrılıkçı grupları ezmeye yönelik olduğunu bütün dünyaya defalarca ilan ettiği halde, bugün, sadece emperyal güçlerce değil, Müslüman halkların tepesindeki hemen bütün devletçikler tarafından da suçlanıyor.
Müslüman dünyasının derdi büyük. Genç nüfus kitlelerine ve zengin yer altı kaynaklarına da sahip olmanın imtiyazları elinde olduğu halde, Müslüman halklar, bir bütün olarak asıl kayıpları olan ve birliklerini sağlayacak İslamî- şer’î ve aklî kurumları yeniden oluşturamadıkça, bugünkü bu zilletli durumdan bir bütün halinde kurtulmayı beklemek, hayâlciliğin de ötesindedir.