Müslüman vicdanı…

Taha Akyol, Yazdı;

Müslüman vicdanı…

Yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkıyor; ne iktidardan bir hassasiyet, ne de yargıdan bir hareket…

Dün muhalefet partileri suç duyurusunda bulundular

Sedat Peker’i aşağılayarak iddiaların üstü örtülebilir mi? İddialar hukukun mutlaka ciddiye alması gereken ayrıntılar içeriyor. İsim, mekân, zaman belirtiyor. Rakamları ortaya dökülen servet ve rüşvetler… Tanık gösterilen isimler… Siyaseten güçlü isimlerle ilişkiler…

İsimlerden biri yurt dışına yurt dışına kaçacakken havaalanında yakalandı.

“Şüpheli kişilerin sermaye piyasası ile ilgili olarak bu piyasanın araçlarını kullanmak suretiyle piyasa dolandırıcılığına sebep oldukları, aynı zamanda nüfuzlarını kullandıkları, bu nüfuzlarını kullanarak kişileri menfaat temin etmeye zorladıkları ve kişilerden menfaat temin ettikleri, sahte haciz işlemleri yaptıkları…”

Suç duyurusu böyle devam ediyor.

İktidara destek vermeyi dini bir vecibeymiş gibi gösterenler ne diyor? “Bizden” olunca mübah mı?!

Hz. OSMAN DÖNEMİNDEN…

Hz. Osman’ın “beytülmal görevlisi”, yani devlet hazinesinin başındaki yetkili, Abdullah bin Erkam isimli bir sahabeydi. Osman, devlet hazinesinden çeşitli kişilere yüksek miktarda ödemeler yapmasını emrettiğinde Abdullah bunu reddeti; devlet parası kişilere ‘ihsan’ edilemezdi.

Hz. Osman, Abdullah’ı azarlamıştır:

“Sen benim emrettiklerimi teslim eden hazine görevlimsin.”

Abdullah’ın cevabı:

“Ben Müslümanların beytülmalinin gözeticisiyim, senin sülalenin hazine bekçisi değilim!”

Abdullah istifa etmiş, hazinenin anahtarını mescide asmıştı! (Murat Akarsu, Kabile Bürokrasisi ve Hz. Osman, Ankara Okulu Yayınları, s. 189)

Bütün dinlerin, bütün milletlerin tarihinden fazilet örnekleri çıkarmak da yolsuzluk ve zulüm örnekleri çıkarmak da mümkündür. Çünkü tarih nihayet ‘insanoğlu’nun eylemleridir. Sorun şurada ki, İslam dünyasında “itaat” kültürü ağır bastı, “Müslüman vicdanı” deyince akla gelebilecek dürüstlük ve hakkaniyet değerleri tarih içinde hukuka dönüşmedi! Fıkıhta kamu hukuku gelişmediği gibi “iktidarın sınırlanması, denetlenmesi, kuvvetler ayrılığı” gibi düşünceler de gelişmedi. Sorun, hala devam ediyor.

GÜÇ BOZAR

Zalim iktidarın aleti olmayı reddettiği için İmam A’zam zindanda kırbaçlanarak katledildi. Müslümanlar bu olaylardan, “iktidarın zulüm ve yolsuzluk yapamayacak kadar sınırlanması ve denetlenmesi” düşüncesine geçemedi.

Ama İngiltere’de 16. Asırda, kanaatleri ve itikadı yüzünden Thomas More’un kafasının kesilmesi hürriyet fikrini ve iktidarın denetlenmesi düşüncesini ateşleyen pek çok olaydan biridir. Thomas More, insanoğlunun yolunu aydınlatan meşalelerden biri oldu.

1748’de Montesquieu, Kanunların Ruhu adlı çığır açan eserinde “kuvvetler ayrılığı” prensibini yazdı. Bu olmazsa iktidarların müstebitleşeceğini, yolsuzluğa da batacağını tarihî mukayeselerle anlattı.

Kilise otoritesini savunan Başpiskopos Criegton’a cevaben, liberal Lord Acton, 5 Nisan 1887 günlü mektubunda, denetimsiz dini otoritenin de tarihte yozlaştığını hatırlatarak ünlü ‘keşfini’ yazdı: “Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar!”

AK Parti iktidarının da özellikle son 6-7 yılda yaşadığı budur; gücü arttıkça denetimsizliği de arttı, yolsuzluk grafiği yükseldi…

DÜNYANIN NERESİNDEYİZ?

Yolsuzluk insanoğlunun tabiatında var; güç tutkusunun bir dışavurumudur… Osmanlı tarih yazımlarına bakın, ilk dönemlerde yolsuzluk, rüşvet anlatımları yoktur veya çok azdır, bir de 17. yüzyıldaki “Cihan Devleti”nin nasıl “bozulduğunu” Koçi Bey’den okuyun!

Zamanımızda, 2001 yılında AB standartlarına göre yasalaştırılmış olan Kamu İhale Kanunu’nda farklı yıllarda neden 190 değişiklik yapıldı?!

Son üç yıldaki 201 milyar liralık ihalelerin 143 milyarlık bölümü neden “davet usulü” yapıldı?!

AB’nin istediği “Yolsuzlukla Mücadele Yasaları” on yıldır neden çıkmıyor?!

Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin “Yolsuzluk Algısı” araştırmasında Türkiye neden 96. sıraya düşerek “son on yılda en çok puan kaybeden ülkeler” arasında yer aldı? (25 Ocak 2022)

‘Dış güçler’ diyerek yahut hamaset yaparak bu sorunlar çözülür mü?

Modern hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, güçlü kamu kurumları, liyakat ve şeffaflık… Başka yolumuz yok; bu değerleri kalplerimize, beyinlerimize sindirmezsek, çoook uzun yıllar “orta gelir, orta demokrasi” tuzağında debelenip duracağız diye korkuyorum.

 

Kaynak: Farklı Bakış