Es Selam olan Rabbimiz, insanı da selam üzere olmaya davet ederek, ona yüklediği teklifi yerine getirmesi için gereken vasatı da inşa etmektedir. Selam yurdu olan cennet, yeryüzünde de bir sorumluluk olarak inşa edilmesi istenen temel bir ilkedir. Selam, her insanın kendisini gerçekleştirirken, bir tahdit ile karşılaşmadan bunu yapabilmesini sağlayarak onun sorumluluğunu üstlenmesinin kaçınılmaz oluşunu idrak ettirmektir. Kendi iradesi ve rızası ile yaptığı şeyden dolayı sorumluluktan kaçınmak makul ve ahlaki olamaz!
Şimdi günlük bir edim olarak iki insanın karşı karşıya kaldığında söyledikleri o sihirli sözcüğün/selamın neye tekabül ettiğini anlamak kolaylaşacaktır. Bir insan evden çıktığında ev halkına verdiği selam ve eve girerken ev halkına verdiği selamın anlamı; ben evden çıkıyorum ve size yönelik herhangi bir zarar verici girişimim olmayacaktır. Benden emin olabilirsiniz. Eve girdiğinde de; ey hane halkı, güveninizi zedeleyecek bir şey yapmadım, şu andan itibaren de benden emin olarak varlığınızı idame edebilirsiniz. Hane halkının hane reisine cevap olarak verdiği selamda da; sende bizden emin olabilirsin, sana halel getirecek bir şey yapmayacağımız gibi senin arkandan iş de çevirmeyeceğiz.
Selam, bir sözleşme beyanıdır. Bu sözleşme beyanı, aynı zamanda bütün varlık katmanlarında olması gerekene yönelik bir beyandır. İnsanın insan ile ilişkisinde selam bir sözleşme iken, kâinat ve içindekilerle insan arasındaki bir sözleşmeye de atıftır. Ve en önemlisi, insan ve Yaratıcı Kudret olan Rabbi ile de bir sözlemedir. Bu sözleşmeye uygun davranıldığı sürece bütün varlık katmanlarında selam varlık kazanır. Her varlık kendi istidadı ve kendisine verili olan yörüngede varlığını idame eder. Böylece varlıkta huzur ve sükûn yer alır.
Selamın metafizik bir anlamı olduğu gibi somut fiziki durumlarda da bir karşılığı bulunmaktadır. ‘Demiri tavında dövmek’ diye bir tabir vardır. Selam, demiri tavında dövmektir. Bunun dışında demir ile kurulan ilişkide zulüm meydana gelir. Demir örneğini, diğer fiziki maddelere de uygulayabiliriz. Dağa tırmanıyorsanız, o dağa çıkmanın kendi tekniği, yolu, güzergâhı vardır. Öyle kafanıza estiği gibi hareket ederek dağa çıkamazsınız, çıkmaya çalışırsanız, istemediğiniz durumlarla karşı karşıya kalmayı göze almalısınız. Bu, deniz, rüzgâr, fırtına, deprem, sel ve benzeri afetlerde veya durumlarda da geçerlidir.
Fiziki şartlarda geçerli olan şey sosyal alanda da geçerlidir. Toplumsal zeminde veya bireysel zeminde insan selam üzere bir hayatı tercih etmediği zaman kargaşa ve kaotik bir zemine imkân sağlıyor. Çünkü toplumsal yapıyı selam üzere kurmazsanız, kimse rahat edemez, kargaşa ve karmaşa her kesi tedirgin eder. Bu tedirginlik ise her insanı rahatsız eder ve psikolojik hastalıklara neden olur.
İşte hane halkında verilen ve alınan selamın sokağa çıkıldığında da komşumuza, mahallelimize, şehirlimize verdiğimiz selamın mahiyetini belirleyicidir. Yani selam verdiğiniz insana şunu diyorsunuz: sen, benden emin olabilirsin, bende senden emin olabilir miyim? Eğer selama cevabı selam ile veriyorsa muhatap; o da evet, sende benden emin olabilirsin, demektedir. Bu eminlik ve emniyet, huzur ve güvenin teminatı olarak işlevselleşmektedir.
Bu konuda iki temel nokta bir birini besleyerek diğer noktaları da beslemektedir. O da Allah ve insan arasındaki selamın varlığıdır. Allah, insanı yarattı ve ona teklifi yükleyerek onu onurlandırdı, değerli kıldı ve onu sorumlu tuttu… Bu, Allah’ın kula selamıdır. Çünkü ‘cennette Allah, kullarına selam’ diyecektir. Bu açıkça belirtilmektedir. Allah, selamını kuluna vermiştir. Yarattığı gibi ona akıl ve irade nimetini bahşetmiştir. İdrak ile ilişkide olduğu her şeyi anlamaya ve tanımaya imkân sağlanmıştır. Duygu ile ilişkiye girdiği varlığı hissetmeye ve ona yönelik bir ilgiyi açığa çıkarmaya zemin oluşturulmuştur. Buna karşılık kulun selamı da; kendisini yaratan Güç’e yaratıldığı amacı gerçekleştirme, bunu gerçekleştirirken de tevazuu ve şükür sahibi bir kul olarak varlığını idame ederken, varlığın hangi hal üzere yaratıldığını dikkate alarak varlıkla bu düzey üzerinden ilişki kurması ve varlığa yönelik selamını hiç esirgememesidir. Bu da kulun Rabbine selam demesidir. İkincisi ise insanın kendisi ile selam üzere bir ilişki içinde olmasını başarmasıdır. Kendisiyle barışık olmayan bir kulun kendi dışındaki varlık ile barışık olması beklenemez! Kendisi ile barışıklığın teminatı ise Rabbine verdiği selamdır. Rabbi ile selam üzerinden ilişki kuran kişi, kendisini tanımaya başlar. Çünkü Rabbini tanıyan kişi, kendisini de tanıma şerefine erer. Ve böylece kendisini tanıdıkça da Rabbini tanımada derinleşir. İşte bu tanışıklık, selam üzere olmayı kolaylaştırıcı bir unsur olarak hayatını belirler ve kendisiyle selam üzere bir ilişki kurar. Bu ilişkinin mahiyetini ise fıtratının üzerine bina edildiği anlam ve sorumluluk ile kültürel beninin varlığı arasındaki selamın varlığı ve mahiyetidir. Fıtratı ile kültürel beni arasında selamı inşa ettiğinde anlam ve sorumluluğu, kültürel benini özü ile buluşturarak, kültürü, hem doğru zeminde anlama ve hem de gerektiğinde kültüre katkı sunma becerisi ve iradesi kazanır.
İşte bu iki selamın varlığı, aileden başlayarak sayha – sayha, safha – safha yayılarak tüm ilişkiler ağına sirayet eder ve selam ontolojik bir zemin olarak varlık kazanır. Şeytan ve avanesinin işsiz kaldığı bir zemini inşa ederek selam üzere bir yaşamın mümkünlüğünün hem teminatı ve hem tanıklığını oluşturur. Elbette ki insan, burada imtihan oluş üzere olmasından mütevellit yanılma, yanılgıya düşme, unutma ve nefsine yenik düşme gibi sebeplere binaen selamı zedeler, zarar verir veya fesadı başlatır. İşte o zaman selam anlamını kaybeder ve kaotik bir durumun inşa edildiği bir vasata işaret olur.
Bir alışkanlık olarak gördüğümüz ve ‘selamün aleyküm ’ün tam olarak anlamını izhar edebildiğimizde, neyi ve neleri değiştirebileceğini anlamak bir başlangıç adımı olarak kabul edilmelidir. Toplamsal olarak ‘günaydın’ dediğimizde ise neyi kaybettiğimizi de anlamalıyız. Gelenek diyerek küçümsediğimiz bireysel veya toplumsal edimlerimizin kıymetini öğrenmeden bir ihya ve ıslahtan söz edemeyiz. Geleneğe, özü anlamak ve onu asli anlamına geri döndürmek üzere bir bağ kurulmalıdır. Modern olanla da bizi özümüzden uzaklaştırdığı ve yakınlaştırdığı zemin üzerinden ilişki kurmalıyız ve anlamlandırmalıyız. Bugüne kadar sahip olduğumuz düşünce mevcut hali ile sorunumuzu çözemedi. O zaman yeni bir bakışa olan ihtiyacı görmek ve bakışımızı değiştirmek elzem olmuştur.
Selam diyerek güne başlamak ve her ilişkiye geçtiğimiz şey ile selam üzere bir bağ kurmak selam içinde yaşamayı da mümkün kılar…
Kaynak: mirahaber.com