Tarih: 04.05.2020 03:28

Müslüman paradigma üretmeli

Facebook Twitter Linked-in

Salgın hastalığın bugüne kadar pek çok boyutunu ele aldık.Bilim insanları hastalığa çare arıyor. Toplum da bir yandan bu salgından kendilerini korurken diğer yandan da dünyayı kasıp savuran bu hastalığın açtığı manevi sarsıntıyı anlamaya çalışıyor. Ramazanı idrak ettiğimiz şu günlerde belki de salgın yüzünden en yalnız günlerimizi yaşıyoruz. Peki bu hastalığın manevi boyutunu inanmış bireyler olarak nasıl okuyup anlamamız gerekiyor? Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde Din Psikolojisi
alanında çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Asım Yapıcı merak ettiğimiz soruları cevaplandırdı.

Koronavirüs nedeniyle dünya adeta uzlete çekildi. Birçok ülkede savaşı andırır manzaralar var. Kutsal mekanlar kapalı ve Ramazan’a böyle girdik. Bu virüs hakkında çok konuşuldu, herkes bir başka pencereden olayı yorumladı.Koronavirüs küresel bir salgın, farklı inançlara sahip devletlerin neredeyse tümünde etkili. Bilimsel boyutu yanında ilahi boyutu da var. Bunu ilahi anlamıyla nasıl değerlendirirsiniz?

Modern bilim neden ve nasıl sorularına odaklanır. Kovid-19 neden ve nasıl çıktı, bilimin cevap araması gereken bir soru. Ancak niçin ortaya çıktığını bilim açıklayamaz. Zira niçin, gözlem ve deneyle izah edilemez. Niçin’i anlamak için ilahiyat ve felsefeye müracaat etmek, metafiziği dikkate almak gerekir. İnsanlar neden ve nasılla ikna olamadıkları vakit niçin sorusuna cevap arar. Depremler niçin olur, felaketler niçin yaşanıyor, Kovid-19 niçin var, soruları ilahi irade üzerinden açıklanır genellikle. Yaşanan olumsuz durumlar üzerinden Allah’ın bize ne dediğini bilmeyiz, ancak çeşitli yorumlarla ilahi iradenin mesajını anlamaya çalışırız. Buna dini atıflar ya da yüklemeler deniyor literatürde.

ALLAH KENDİNİ HATIRLATTI

Niçin sorusuna bir ilahiyatçı olarak sizin cevabınız nedir hocam?

Kovid-19 meselesinde yapılan metafizik açıklamalar genellikle Allah’ın insanlara kendisini hatırlatması olarak yorumlanıyor. Burada geçen “kendisini” ifadesini iki türlü anlamak gerek. Birincisi Allah bizzat kendisini hatırlatıyor insanlığa, ikincisi insana insanlığını hatırlatıyor. “İnsan başıboş bırakıldığını mı sanıyor?” (Kıyamet, 36) ayeti bu anlamda ilgi çekicidir. Kuşkusuz bu mesajı inanan insanlar alır. Doğrusunu söylemek gerekirse her inanan da derinlemesine alamaz, kimisinde sorgulama yüzeysel kalabilir. Eskilerin ifadesiyle satırdan sadra inmez. Yine de ‘niçin’i merak eden insanlar sürekli sorgular. Buldukları cevaplar şöyledir: Eğer bir olumsuzluk yaşanıyorsa bu durum kendilerinin, çevresindeki insanların ve topyekun insanlığın yapıp etmelerinden yani günahlarından kaynaklanmaktadır. Daha açık bir ifadeyle insanların kendilerine, sosyal çevrelerine ve doğaya adil davranmamaları, yani zulmetmeleri Kovid-19’un temel nedenidir. “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir” (Şura, 30) ayeti bu anlamda dikkat çekicidir. Kapitalizme eklemlenen, tüketim kültürü içinde boğulan, haz, hız ve deneyim hastalığına tutulan, hiçbir hakikat ve otorite tanımaz hale gelen insanlığa çeki düzen verme olarak da anlaşılabilir Kovid-19 küresel salgını.

BİR İMTİHAN DİYE DERS ÇIKARMALI

Manevi olarak nasıl bir ders çıkarmalı ne yapmalıyız bu süreçte?

Peki insanlık neler yaptı diye sorarsak, somut olarak Suriyeli göçmenleri, boğulup ölen çocukları, Irak’ı, Afrika’yı, Arakan’ı, Filistin’i, Doğu Türkistan’ı, başta ABD, Çin ve İsrail olmak üzere sadece kâr arzusuyla her şeyin genetiğiyle, fıtratıyla oynayan şirketleri destekleyen ülkeleri, petrol ve değerli madenler için her türlü zulmü yapan emperyalistleri sayabiliriz. Zulüm küresel, Kovid-19 da küresel. İnanan insanlar arasında bu şekilde yaşanan hadiseleri bu şekilde izaha çalışanlar var. Sadece bireysel olarak kendilerini suçlayanlar da var. Biz nerde yanlış yaptık diyerek kendi hayatlarını gözden geçirenler ve tövbe edenler de mevcut. İnanan insan Kovid-19’u birbiri içine girmiş iki şekilde anlıyor: Her şey bizim yapıp etmelerimiz yüzünden ve her şey ilahi bir ikaz, bir imtihan.

DİN ANLAYIŞIMIZI ETKİLEYECEKTİR

Bu pandemi sonrasında sizce dünya nereye savrulur, dinin önemi artar mı azalır mı?

Bugünlerde birçok düşünür, pandemi sonrası hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kanaatinde. Bence de şu an geçici gibi görünen pek çok alışkanlığımız kalıcı şekilde değişecek gibi. Moderniteden postmoderniteye evrildikçe yükselen bireyselleşme daha da artabilir. Sosyal yapı ve zihniyetler değişince dini düşüncelerin, dini pratiklerin ve alışkanlıkların az ya da çok değişmesi kaçınılmaz. Kuşkusuz değişim bir anda olmaz sürece yayılacaktır. Yeni kuşaklar farklı bir dini yaşantıyı tercih edebilir. Bu bağlamda, koruyucu tedbirler kapsamında kullanılan sosyal mesafe kavramına hassaten dikkat çekmek isterim. Fiziksel mesafe demek gerekirken sosyal mesafe deniyor. Sosyal mesafe duygusal ve düşünsel olarak da uzaklaşmak demek. Korona sonrası dünyada insanlar sadece fiziksel değil sosyal olarak da uzaklaşacak gibi. Bu açıdan kurumsal ve geleneksel dinler açısından çok kolay olmayacak zamanlar geliyor. Yeni insan ve yeni tip dindarlıklar şekillenecek gibi. Postmodernite ile birlikte zaten filizlenmiş olan bireysel din, kurumsal temeli zayıf maneviyat, “evde din” ve “ait olmadan inanmak” eğilimleri ön plana çıkarken; kurumsal din ve dindarlık-maneviyat bütünlüğünü vurgulayan dini anlayışlar zayıflayacak gibi görünüyor.

Modernite bir paradigmaydı süresi doldu

Bu salgının yaralarının sarılması için Müslümanlar olarak üzerimize düşen görevler nelerdir? Bu aşamada ve bundan sonrası için neler yapmalıyız?

Bilim ve zihniyetin paradigma (bakış açısı), enigma (muamma) ve new-paradigma (yeni bakış açısı) olarak ilerlediğinden bahsedilir. Modernite bir paradigmaydı, kullanım süresi doldu, postmodernite ile insanlık muamma ya da bilmece dönemini yaşamaya başladı. Kovid-19 tam da bu süreçte devreye girdi. Artık yeni paradigmalar kuruluyor.

Müslümanlar olarak öncelikle şunu söylememiz gerekiyor.

İSLAM DÜNYASI FIRSATA DÖNÜŞTÜREBİLİR

Yeni paradigmalar kurulurken kendimize özgü bilgi üretme, üretilen bilgiyi uluslararası dolaşıma sunma ve bunu dünyaya kabul ettirme bakımından ne yaptık, neler yapıyoruz? Eğer biz hala sadece geleneğe ya da sadece yeniye saplanıp kalırsak birilerinin kurdukları dünyayı en az 200 yıl daha seyrederiz. İslam’ın tevhit ve vahdet ilkesini temel prensip edinerek gelenek ile moderni harmanlayıp yeni bir medeniyet inşasına doğru gidemezsek hem bilimsel, hem sosyal hem de dini anlamda başkalarının çizdiği rotayı benimseriz de haberimiz olmaz.

Covid-19’u İslam dünyası açısından fırsata dönüştürmek mümkün. İnsanların pek çok şeye güven ve inancı sarsılmışken, sağlık ve güvenlik pahasına özgürlüklerinin kısıtlanmasını talep ederken, birçok meselemizi masaya yatırıp esaslı bir şekilde ele almamız gerekir. Bunu başarabilmek için her şeyden önce İslam’ın ve Müslümanların insanlığa söyleyecek sözü var diyerek yola çıkmalıyız. Ancak bu yolda sosyal medyada görünürlük kazanan kuru hamasetten öteye geçmeli; din bilimleri, fen bilimleri ve sosyal bilimler ayrımı yapmaksızın entelektüel bir bakışla; siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları düşünülmüş bütüncül bir vizyon ortaya koymamız gerekiyor.

Salgından ölenler hükmen şehit sayılır

Biliyorsunuz, şu an içerisinde yaşadığımız koronavirüs sebebiyle vefat eden mümin insanların şehit olduğuna dair farklı kesimlerden görüşler var. Bu konuda bize biraz daha ayrıntılı açıklama yapabilmeniz mümkün mü? Bunun ölçüsü nedir?

İslam alimleri arasında şehitliği hakiki ve hükmi olarak iki kısımda ele alanlar mevcut. Hakiki şehitlik İslam için, vatan için, millet için canlarını verenlerdir. Doğal felaketlerde ve salgın hastalıklarda ölenler ise hükmen şehit kabul edilir. Bu bağlamda Hz. Peygamberin çeşitli hadisleri var. Bununla birlikte hükmi şehitliğin sosyopsikolojik bir kavram olduğunu söylemek gerekir. Zira hükmi şehitlik ünvanı, vefat eden kişilerin yakınlarına bir teselli olur, onların yaşadıkları acıyla başa çıkmalarını kolaylaştırır. Şehit olunca onlara yönelik rahmet dileme ve dua daha fazla yapılır. Bunlar dini-sosyal destek bağlamında önemlidir. Burada şu hususu özellikle vurgulamak isterim: Vatanı ve milleti için canını veren sağlık çalışanları neden hakiki şehit olmasın? Bunlar da bir düşmana hem de görünmeyen bir düşmana karşı savaşmaktadırlar. Eğer onlar koronaya karşı savaşmazlarsa ölümler artacak, ekonomik ve toplumsal sorunlar yükselecek, hülasa insanlık daha çok acı çekecektir. Bunlar yaşanmasın diye canını dişine takarak mücadele eden, bu arada virüs kaparak vefat eden sağlık çalışanları hükmi değil hakiki şehit olarak değerlendirilebilir, kanaatindeyim.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —