Belki “tarihsel” sorunlar bizi neden ilgilendirmektedir diye sorulabilir. Biz iki nedenle bu tarihsel olarak kategorize ettiğimiz meseleleri konuşmak ve bunlarla hesaplaşmak gerektiğini düşünüyoruz. İlk olarak tarihsel sorunlar bugüne kadar etkileri olan ve halen de bizi bir şekilde ilgilendiren sorunlardır. Sözgelimi tarihsel olarak hilafet meselesinde kimler haklıydı diye sormanın pek bir anlamı yok. Bu soru, bugün sadece tarihçileri ilgilendiriyor, ancak bugün siyaset tartışmalarımızda hala hilafetin gerekli olup olmadığına dair görüşler var ve bunun avantajları ve dezavantajları konuşulmaktadır.
İkincisi tarihsel sorunlar zihnimizde önemli bir yük oluşturmaktadır. Bu yükü üzerimizden atmadan yeni ve farklı şeyler düşünmemiz pek olası görülmüyor. Tarihsel ve toplumsal belleğin çalışma biçimi ve yeni fikirler üretmesi, bu tarihsel sorunları aşmamıza bağlıdır. Ya değilse düşüncemiz hep aynı kısır döngü içinde çalışmaya devam edecek ve bunun bize sağlayacağı pek bir yararı da olmayacaktır.
Tarihsel sorunlarımız hakkında konuşmanın iki fikri cephesi bulunmaktadır. Birincisi “tezekkür” cephesidir. Bu kavram bugünkü kuşaklara pek bir anlam ifade etmiyor. Dilimiz öylesine kısırlaştırıldı ki, Osmanlıca’da düşünmeyle alakalı pek çok kavram varken bunların hepsini silip attık ve şimdi sadece “düşünme” kavramıyla yetinmek durumundayız. Düşünmenin farklı türevlerini ifade eden tezekkür, tedebbür, tefekkür, tefehhüm, tefakkuh, teemmül ve tahayyül kavramlarını ne biliyoruz ne de kullanıyoruz.
Tezekkür kelimesinin kökü olan zikr olup unutulmuş bir şeyi hatırlama gayreti anlamına geldiği gibi, bir şeyin kalple veya dille anılması anlamına da gelmektedir. Zikr kelimesi, Kur’an’da her iki anlamda da kullanılmıştır. Tezekkür, külfetlere katlanarak yapılan geçmişe yönelik bir düşünme biçimi olarak tanımlanabilir. Bundan dolayı hatırlama eksenli olan bu düşünce biçimi, unutulan veya aktif olarak kullanılmayan bir bilginin, bir tecrübenin yeniden bilinç düzeyine çıkarılarak kullanılmasını temin etmeyi amaçlar.
Tarihsel sorunlar geçmişle alakalı olduğu için tezekkürün konusudur. Ben bu kelimeyi Türkçeye “anımsayıcı düşünme” olarak çeviriyorum. Anımsayıcı düşünme kapsamında tarihsel sorunların her birini yeniden hatırlamak, neden ve niçinlerini konuşmak zorundayız. Bu düşünme tarzı, “bugünden tarihe doğru” bir düşünüş biçimidir ve güçlü bir empati gerektirir. Ancak böyle bir empatiyle sorunun bağlamsal analizini yapabilir ve anlayabiliriz. Tarihsel sorunların ikinci cephesi “teemmül ve tefekkür” cephesidir. Arapça Aml kökünden gelen taˀammul, “tefekkür etme, bir konuya yoğunlaşarak düşünme” sözcüğünden alıntıdır. Arapça “umut ve beklenti” anlamına gelen amal/emel ile aynı köktendir. Bu çerçevede teemmül, talep edilen şeyin öğrenilmesinin umut edildiği bir nazar şeklidir. Teemmül ancak uzun sürede gerçekleşir. Her teemmül nazardır, ama her nazar teemmül değildir. Nazar bir şeye yönelme, teemmül ise bir şeye yönelmenin ötesinde odaklanmadır. Ben bu kavramı Türkçeye “odaklı düşünme” olarak çeviriyorum. Batılılar buna “refleksiyon” ya da “reflektif düşünme” diyorlar. Refleksiyon, yaptığımız işin üzerinde düşünme ve daha iyi yapma olanaklarını ortaya koymak demektir.
Tefekkür kelimesine Türkçede hala aşinayız, ancak tam anlam boyutlarıyla hafızamızda yer almıyor. F-k-r kelimesi, tefekkür eyleminin türediği kelime köküdür. Fekr kelimesi, sözlükte kalbin bir şey hakkında düşünsel anlamda işleyişini ifade eder. Bu kelime, f-r-k kelimesinden çevirmedir. Ferk, badem gibi kabuklu yemişlerin, çekirdekleri kabuklarından ayrılıncaya kadar ovalanması ve sürtünmesi demektir. Bu durum tefekkürün, özü ayrıntıdan, gerekliyi gereksizden ayırma ameliyesi olduğunu gösterir. Düşünmenin ham maddesi duyumlar olduğuna göre tefekkür, bu hammaddeler arasında gerekliyi gereksizden, özü ayrıntıdan, faydalıyı faydasızdan ayırma işlemi olur. Bu durumda tefekkür, ta’akkulle kurulan bağlantılardan sonraki aşama olan ayıklama işlemini anlatır. Tefekkürde, kabuğu aşma ve içe doğru hareket etme anlamı vardır. Bir şeyi ovarak kabuğunu yok edip hakikatine ermek anlamına da gelmektedir. Nitekim Kur’an’da da tefekkürün Allah’ın kelimeleri, tüm nesneler, olaylar ve oluşlar üzerinden akıl yorup, bir sonuca varmak, ibret almak, bu nesne, olay ve oluşların kabuğunun örttüğü altlarında gizlenen gerçeğe ulaşmaya çabalamak anlamında kullanıldığını görüyoruz.
Bu anlatımlardan görüldüğü üzere tefekkür “derinlikli düşünme”dir. Odaklı düşünme ile derinlikli düşünme arasındaki ilişki, birbirini tamamlama ilişkisidir. Odaklı düşünmede değerlendirme, derinlikli düşünmede aşmak ve hakikate varmak ağırlıklıdır. Eğer tarihsel olaylar ve sorunlar üzerine yoğunlaşıp, değerlendirmeler yaparak yeni bir anlama ulaşırsak o zaman bu iki düşünme biçimi birbirini tamamlamış olacaktır.
Burada serdedilen yaklaşımlara bağlı olarak gelecek haftadan itibaren Müslüman düşüncenin temel tarihsel sorunları üzerinde konuşacağız. Temel başlıkları yedi madde halinde sıralayabiliriz:
- Hilafet meselesi;
- Büyük günah meselesi;
- Kader ve irade meselesi;
- Halku’l-Kur’an meselesi;
- Tanrı tasavvuru;
- Akıl ve nakil ilişkisi;
- Mehdi inancı.
Gelecek hafta görüşmek ümidiyle.
Kaynak: Farklı Bakış