Geçenlerde bir okuyucu, mesajında, ?aklınız- fikriniz PKK/PYD, YPG düşmanlığı yapmak´diye laf atıyordu.. Kimliğini, eğilimlerini de ortaya koyuyordu böylece.. Ve üstelik, İslamî bir kültür atmosferinden geçtiğinin ipuçları da vardı cümlelerinde.. Ama, İslâm kardeşliğinden söz edilmesini bile, kendilerinin, mensup olduğu etnik unsurun din adına uyutulmak istenmesine bağlıyor; bizim, İslamî görünüm altında ?devletçilik´ yaptığımızı sanıyordu.
Böylesine sâbit fikirli, şartlan(dırıl)mış, sizi bir kez kendi karşıtı görmeye karar vermiş kimselere her ne deseniz, ikna etmeniz mümkün olmaz.
Buna rağmen, ikna etmek gibi bir çabaya girmekten kaçınsam da, o ve benzeri okuyucularla şahsen yine de konuşmak ve konuşup birbirimizle ortak bir takım değerlerimizin var olup olmadığını ya da anlamak isterdim. Ve öylelerine körü-körüne devletçi olmadığımı, ama devletsizliği de asla tercih edemeyeceğimi, ama devlet denilen sosyal üst-yapı kurumunu inandığım değerlere göre şekillendirmek idealinde olduğumu açık yüreklilikle belirtirdim.
Ama bu gibi arkadaşlar, üstelik de bu ülkede oldukları halde, sınırın ötesindeki ve emperyalist güçlerin kuklası olarak silahlı savaş verdikleri ateist- marxist örgütlerle gönül, hedef ve ideal birliği içinde olduklarını göremiyorlar.
Halbuki, biraz akl-ı selîmle düşünenlerin, Afrin denilen bir küçük coğrafyada olanların bir küçük operasyon değil, arkasında emperyalist güçlerin bir örgüt adına yaptırdıkları tam bir savaş olduğunu anlayabileceklerini sanıyorum.
Bizim meselemiz, birilerinin zannettiği gibi birilerinin arkasına takılıp gitmek değil, inandığımız değerler sisteminin hayrına olduğuna inandığımız adımları desteklemektir.
Sadece, ?Sıradan bir Müslüman?´
Sözcü yazarı Soner Yalçın, 2 Mart günlü ve ?Sağ´ın Adı Yok´ başlıklı yazısında, benim ?sağcı´ olarak nitelenmeyi kabul etmediğimi, bu konuda benimle röportaj yapmak isteyen bir arkadaşın, ?Sağ´ın Düşünce Atlası´ üzerine hazırladığı bir kitaptaki beyanlarından aktarmış..
Bana Rıdvan Kaya kardeşim haber verdiğinde önce durakladım ve sonra geçen sene böyle bir irtibat olduğunu hatırladım. O arkadaşın çalışmasına Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu´ndan Hamza Türkmen ve Mufid Yüksel´e kadar 26 isim yazılar vererek, görüşler açıklayarak katılmışlar.
Yalçın´ın aktardığına göre, sözkonusu kitapta, bu satırların sahibiyle ilgili olarak ise şöyle denilmiş: ?(?.) Selahaddin Eş ile Fatih´te buluşacaktık. Camiye girerken telefon etti. Bana görüşmekten vazgeçtiğini, zira gönderdiğim e-postayı incelemiş ve sağ adı geçen bir kitapta isminin ve görüşlerinin bulunmasını kabul etmeyeceğini söyledi.´
Evet, aynen böyle aktarıyor.. Ercan Şen ve diğer bazı kardeşlerin de benzer gerekçelerle katılmadıklarını Yalçın´ın yazısından öğreniyorum. ?Sağcı´denilmesinden utanıyorlar! ?Sağcı´ görünmek-bilinmek-tanınmak istemiyorlar!´ şeklinde değerlendiren Yalçın, ?Şimdi ise... Türkçüsü, Turancısı, Müslüman´ı, muhafazakarı ?sağ? sözünü işitmek istemiyor. ?Sağ put? kırıldı! (?) Otoriteyi yücelten, statükoyu savunan ve tepkisini sadece sola karşı gösteren ?sağ? Türkiye´de artık ?faşizmle? ? ?firavunla? özdeşleştirilir hale geldi. (?) Peki ?sağcı görünmemek? ne zaman ?moda? oldu? Siyasal İslam 1980´lerde sağ´ı, siyaset arenasından kovdu mu?´ diye de ekliyor.
Tabiî öyle olduğu halde, öyle görünmemek diye bir durum söz konusu değil.. ?Olduğu gibi görünmek´ ya da, ?Göründüğü gibi olmak´, Müslümanın ideal edinmesi gereken şiarlarındandır.
Bu anlayış içinde, kendimi hiçbir zaman, Türkiye´de bir zamanlar anlaşılan şekliyle ?solcu´ olarak da, ?sağcı´ olarak da nitelemedim- tanıtmadım ve olmadım. Hattâ, Müslümanlar arasındaki gruplaşmalar içinde de, -başkaları bir takım sıfatları yakıştırsalar bile-, kendimi hiçbir zaman, ?şu´cu- bu´cu´ diye bilmedim ve nitelemedim, ?sıradan bir Müslüman´ olarak gördüm, öyle niteledim ve gücümün yettiğince de, bu aziz inanç sistemini daha derinlikli olarak anlamaya çalıştım ve çalışıyorum, o kadar...