ALMANYA ayrılıkçı Katalan lider Carles Puigdemont´u gözaltına aldı ve çıkartıldığı mahkeme Puigdemont´un İspanya´ya iade işlemleri tamamlanıncaya kadar yine gözaltında kalmasına karar verdi.
Gözaltı hadisesinin ayrıntıları da ilginç: İspanya´nın hakkında Avrupa ülkelerinde geçerli bir tutuklama emri çıkartmış olmasına rağmen adam elini kolunu sallayarak aylarca Belçika´da yaşamış, oradan Finlandiya´ya geçmiş, otomobil ile 1200 küsur kilometre oradan oraya dolaştıktan sonra Almanya´ya girmiş ama girer girmez polis ensesinde bitmiş ve alıp nezarete atmış.
Puigdemont´un Almanya´ya geldiğini Alman polisinin farkedip adamı hemen gözaltına aldığını da zannetmeyin. Almanlar, Katalanya´nın ayrılıkçı liderinin ismini Avrupa Birliği´nin giriş-çıkış kayıtlarının tutulduğu ?Sirene? sistemine sınırdan geçişi sırasında girmişler. Puigdemont´u adım adım takip eden İspanyol Gizli Servisi ismin kendi ekranlarına da düşmesi üzerine hemen Almanya´yı uyarmış, yani İspanyol Gizli Servisi haber vermemiş olsa, Almanlar´ın uyanacakları yokmuş!
KATİLİ BİLE BIRAKTILAR
Burada mesele Carles Puigdemont´un nasıl yakalanmış olması değil, yakalanıp gözaltına alınmasıdır ve bu işin asıl önemli olan tarafı da Türkiye´nin bazı suçlular, kaçaklar, şüpheliler ve darbeciler için çıkarttığı dünya kadar yakalama kararını Avrupa´nın şimdiye kadar dikkate almamış olması, bu taleplerin hemen hiçbirine doyurucu cevap bile vermemesi, işi hep sürüncemede bırakması, PKK´sından bilmemnesine kadar Türkiye aleyhinde faaliyet gösterenlere, hattâ silâhlı eylemleri ile ölümlere sebebiyet verenlere bile göz yummasıdır...
Özdemir Sabancı´nın, Haluk Görgün´ün ve Nilgün Hasefe´nin katillerinden olan Fehriye Erdal´ın Belçika´da yirmi sene boyunca kısa süreli bir-iki gözaltı dışında elini-kolunu sallayarak dolaşmasına izin verilmesini ama işin tehlikesi kendilerine kadar uzanınca ancak 2016´da gıyabında 30 sene hapse mahkûm etmelerini fakat mahkûmiyet süresinin ertesi sene yarıya indirilmesini ve hâlâ yakalanamamış olmasını hatırlayın!
Avrupa´nın işin içinde İspanya olunca hemen harekete geçmesine rağmen mesele Türkiye olunca kıvır kıvır kıvırmasına ?çifte standard? denir ve bu işin tam karşılığı da ikiyüzlülüktür!
ZÜLF-İ YÂRE DOKUNUNCA...
Hâlâ anlayamadık mı? Bizler neredeyse bir buçuk asırdan buyana?Avrupalı olacağız, medenîleşeceğiz? diye çırpındıkça Avrupa önümüze reçete üstüne reçete, ardarda talep listeleri sürüyor, hemen her defasında zayıf notlarla dolu karneler uzatıyor, sınıfta çaktırıp duruyor, bizden kaçan katillere ve darbecilere bile ?Buyur ağam, meydan senin? dercesine her türlü imkânı sunuyor ama işin içine kendilerinden biri, yani İspanya girince ayrılıkçıyı hemen derdest ediveriyor!
Neden? Türkiye´nin başına bir işlerin gelmesi Avrupa´nın umurunda bile olmadığı ama İspanya´nın bölünme ihtimalinin kendilerini de etkilemesi, yani günün birinde zülf-i yâre dokunması ihtimali mevcut olduğu için...
Almanya´nın Carles Puigdemont´u gözaltına almasının bize karşı mükemmel bir ikiyüzlülük örneği olduğunu farkettiğimiz anda ?Biz de Avrupalıyız, aranıza bizi de alın, ne olur reddetmeyin, alın, alın alın!..?gibisinden yakarışlarımızın mutlaka bir son bulması gerekir ama o idrak henüz nerelerde dersiniz?
Katalanya´nın bahsi geçmişken, tarihçilerimizin şimdiye kadar üzerinde pek durmadıkları bir hususa dikkat çekeyim:
Osmanlı Devleti, 19. asırdan itibaren, özellikle de Tanzimat sonrasında Katalanya´da olup bitenleri yakından takip etmiştir. Barcelona´da resmî yahut fahrî her zaman bir konsoloshanemiz mevcut olmuş, diplomatlar Katalanya´daki hadiseleri ve İspanya´nın Katalanya politikasını neredeyse günü gününe İstanbul´a rapor etmişlerdir.
Konunun üzerinde çalışmadığım için bu yakın alâkanın sebebi hakkında bir yorum yapamayacağım ama o dönemin uzmanı tarihçilerimize arşivlerimizde Katalan meselesi hakkında dünya kadar belge olduğunu söylemekle yetiniyorum.