Sait Alioğlu Yazdı;
Allah'ın(c), "Bölünmeyin, parçalanmayın" meyanındaki beyânına ve onun vermeye çalıştığı mesaja bakıldığında (Al-i İmran; 3/103) devrede İslâm aklının bulunduğunu, ama bahsedilen bölünmenin ve parçalanmanın mukadder olduğunda ise, devrede bu kez "Müslüman" aklının olduğu görülecektir.
Keza bundan dolayı, İslâm aklından sadır olduğu düşünülen Müslüman aklın, itikad(inanç ilkeleri) dâhil, birçok alanda insanlar arasında farklılıklara yol açtığı ve her bir yolun, kendisini İslâm'a nispet etiğini ve oluşum sürecinin de bu şekilde oluştuğu görülecektir.
Aynı zamanda, içerikten ziyade "nasıl yapılacağı" kendi dönemi açısından bakıldığında, pek net olmayan "siyaset yapma konusunda var olan görüş" durumu, birçok inanç ve düşünce akımı için geçerli olduğu gibi, Müslümanlar içinde geçerli olmuştur.
Siyasi görüşün, aynı zamanda itikad alanını da kapsadığından dolayı, kendiliğinden öne çıktığı söz konusu…
Muhtâr Es-Sekâfî'nin, Şiiliğin oluşumuna dair etkisi, adı geçen eserinde temelini oluşturmaktadır.(**)
Şiilik açısından her şeyden önce, yönetimin, kimin tarafından belirleneceği sorusuna bulmuş olduğunu düşündüğümüz cevabın, Ehl-i Beyt olduğu kabul edildiğinde, bu sisteme imamet denilebilirdi.
Muhtâr E-Sekâfî'ninn de, yönetimin mahiyeti konusunda imamette karar kıldığı görülecektir.
Bununla birlikte, onun, Hz. Ali'nin ifa ettiği Kûfe valiliği döneminde, pek de itibar görmediği düşünüldüğünde, onun imamet ve Ehl-i Beyt'e olan ilgisinin sebebi bir soru işareti olarak kalacaktır.
Buna bağlı olarak, onun İbn Hanefiyye ile ilgili kullandığı ifadeler, onun bu işe sıkı, sıkıya sahip olduğu görülecektir.
"Muhtâr'ın, İbn Hanefiyye'yi "Vasiyetü'l-Vasi", "Mehdî", "Mehdî Muhammed", "İmâmü'l-Mehdî", "İmâmü'l'-Hüda" gibi sıfatlarla vasfetmekten, onun Müslümanların emiri ile Mehdî'yi aynı kişi olarak algıladığını söylemek mümkündür." … "Muhtâr, Kûfe halkına karşı kendisini "Mehdî" tarafından görevlendirilen bir emir gibi göstermek istemiş, bunu da bazı icraatlarında yansıtmıştır." (S. 61)
Yukarıda, Muhtâr'ın, İbn Hanefiyye'yi "vasi" olarak vasfettiğini belirtmiştik. Bu durumu o dönem Şiilerinin de kabul edip yadırgamadığı görülür; "Dönemin Şiileri de bu durumu yadırgamamış ve onun peşinden giderek İbn Hanefiyye'nin imâmeti meselesinde birleşmişlerdir." (62)
Bu arada, Şiiliğin oluşumunda, ona ad olan "Keysâniyye"nin, kim tarafından kurulduğu konusunda mezhepler tarihinde çeşitli görüşlerin varlığına da dikkat çekmiş olalım…
"Keysâniyye fırkasın kurucusunu tespit etmek için öncelikle Muhammed b. Hanefiyye'nin imâmetini ilk iddia edeni bulmak gerekir. Keysâniyye fırkasının kurucusunun kim olduğu konusunda kaynaklarda tam bir mutabakat bulunmamaktadır. Fakat bu fırkanın kurucusunun Muhtâr Es-Sekâfî olduğu yönünde genel bir kanı mevcuttur." (68)
Bu fırkanın kurucusunun Muhtâr olduğuna dair bu ifadeler, mes'eleyi açıklığa kavuşturmaktadır; "Mezhepler Tarihi müelliflerinin çoğunluğuna göre Muhtâr Es-Sekâfî, Keysâniyye fırkasın kurucusu, fırka mensupları da onun ashabıdırlar. Muhtâr'ı fırkanın lideri olarak benimseyenlere göre "Keysân" bizzt onun lakabıdır. Dolayısıyla fırka Keysâniyye diye isimlendirilmektedir. Muhtâr'a Keysân lakabının takılmasının sebebi onun zamanında güvenlikten sorumlu adamı Ebu Amre Keysân olarak isimlendirilen kişiden kaynaklanmaktadır." (69)
Bununla birlikte, onu fırkanın kurucusu olarak kabul etmeyen birçok mezhepler tarihi müellifi de olmuştur. Hatta Keysâniyye'in alt kollarından sayılan "Muhtâriye" isminden bahsedilmektedir.
Kısacası, o Keysâniyye'in bizzat kurucusu olsun, ya da denildiği üzere, onun adına izafeten belirtilen ve Keysâniyye'in alt kolu olan Muhtariyye'nin kurucusu olsun; fark etmez, onun, Şiiliğin oluşumunda, işe önayak olan kişilerden olduğu kabul görecektir.
Zaten, onun, daha ilk dönemlerde kendisini "Ehl-i Beyt'in intikamını almaya ahdetmiş biri olarak lanse etmesine bakıldığında, onun, girift bir ilişki ağı içerisinde kendine bir misyon belirlemeye çalıştığı ve nihayetinde de belirlediği ve öylece kayda geçtiği söylenebilir.
İlahi olarak insanlara sunulduğu ve zamanla içerisine insani söylemin karışıp hak yoldan sapıp beşeri bir anlayışa bürünen tüm dinî akımlarda olduğu gibi, "Kur'an'ın korunmuşluğu baz alındığında, İslâm'ın değil de, ona tevessül eden insanların inançlarının büyük oranda bozukluk içerdiği söz konusu olmuştur.
Buna, insanların, hakkında kesin bir nass'ın bulunmadığı konular değil de, kesinliği tartışılmasının mümkün olmayacağı konusunda, akla ve tevhide aykırı düşünceler ileri sürmenin hiç de kabul edilir bir tarafının bulunmadığı insaf ehli tarafından kabul edilir.
Burada, nübüvvet konusunda; kişinin spekülasyona dayalı görüşlerini Muhtâr Es-Sekâfî üzerinden değinecek olursak, onun da bu konuda kabul edilmeyecek görüşlere sahip olduğunu belirtebiliriz; "Muhtâr Es-Sekâfî doğumundan ölümüne kadar siyasi ve itikadi açıdan son derece hareketli bir hayat sürmüştür. Hayatının her safhasında karşılaştığı durumlar ve olaylar hakkında muhatap olduğu kişilere karşı şiirsel bir üslup kullanmış, elde ettiği başarılar sayesinde nübüvvet iddiasında bulunmaya varacak derecede aşırı yaklaşımlar sergilemiştir." (71)
Onun, nübüvvetinin kabul görmesinin, en önemli amilinin, o dönemde onun çevresinde bulunan insanların ezici çoğunluğunun mevali kesimden oluşmuş olması, onun açısından işin kolaylaşmasını sağlamıştır dersek, abartmış olmayız,
Buna bağlı olarak, onların, yapıları gereği ve düşünerek, fıkhederek değil sürü psikolojisi içerisinde İslam'a dahil olma durumları ile bu tür inançları sorgulamadan kabul erme durumları, onun nübüvvet iddiasında, ona kolaylık sağlamış olmalı; "…Muhtâr da onların bu inançlarını kullanarak nübüvvet iddiasını kanıtlamaya ve onları kendi yanına çekmeye çalışmış, bunda da başarılı olmuştur." (74)
Muhtâr'ın, kendisine "vahiy geliyor" düşüncesine atfen nübüvvet iddiasında bulunmasının yanında, Cebrail ile birlikte, Mikâil ile görüştüğü iddiaları da söz konusu…
Onun, vahiy aldığına dair iddiasının yanında, bir de kendisinin peygamberliğini teyit sadedinde, çevresinde bulunan insanlara hadis uydurmalarını da istemiş olduğu rivayet edilmektedir; "Muhtâr'ın sadece vahiy iddiasında bulunmakla kalmayıp çeşitli insanlardan kendisi için hadis uydurmalarını istemesi hadis ilmi açısından da bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. Zira bu durumun ardından insanlar birbirlerine isnad sorar olmuştur. Benzer şeklide Muhtâr'ın bu yöndeki iddiaları kendi dönemindeki insanları fıkhî açıdan da etkilemiştir." (81)
Dipnotlar:
*) Konu ile ilgili ilk yazımızda, "Bu yazının devamı olarak; Onun, yani Muhtâr Es-Sekafî'nin, eserin "Muhtâr Es-Sekafî'nin Görüşleri" ile onun "Şii fırkaların teşekkülüne etkisi konusuna dair bir yazı daha yazmayı düşünüyoruz." Demi ve "Eser, önemli bir konuya temas ettiği için, hepsini bir yazıya hapsetmek istemedik." İfadelerini not düşmüştük.
**)Muhammed Usame Karadeniz, "Muhtâr Es-Sekafî; Şiiliğe Dair Farklı Bir Okuma", Mana Yayınları 1. Baskı, 2024 İstanbul
Devam edecek…
Kaynak: Kitap Haber