Faik Bulut yazdı;
Memleket Partisi Başkanı Muharrem İnce, 2 Haziran tarihli bir TV söyleşisinde, "Kürtçe eğitim olmalı mı?" sorusuna uzun bir yanıt verdi.
Şöyle:
Anadilde eğitim talebi siyasetçilerin konuşacağı bir iş değil, herkes haddini bilsin. Anadilde eğitim konusu önce eğitimcilerin konuşacağı bir iş…
Önce onu doğru tartışacağız, pedagojik tartışacağız. Bu anadilde eğitim konusu gazetecilerin, siyasetçilerin oy devşirmek için konuşacağı bir konu değil. Kürt çocuğu benim de çocuğum, hepimizin çocuğu, onlar bu memleketin evladı. Uzman olmayan kişiye, üç siyasetçiye, iki gazeteciye bu ülkenin çocuklarını heba ettiremeyiz...
Bir politikacı yapacağı işte önce bilime uygun mu diye bakar, sonra hukuka uygun mu diye bakar, sonra vicdana uygun mu diye bakar, sonra dünya görüşüne uygun mu diye bakar. Pedagojiye uygunsa, bilin ki üniter devlete de uygundur.
Ama pedagojiye uygun değil bu. Neden değil? Şöyle ki, fiziği, matematiği Kürtçe anlatalım demek, çocuğa şu demektir: 'Ey Kürt kızı, delikanlısı, sen doktor ol ama İzmir'de görev yapama, sen Hakkâri'de kal!' demektir...
Bu sözler, geleneksel ve sosyal medyada ciddi tepkilere yol açtı. Eski milletvekili Mahmut Alınak, "Hepiniz aynısınız, suç bizdeki size selam veriyoruz" dedi.
Jacob rumuzlu biri, "Tek kelime Kürtçe bilmeyen fizik öğretmeni M. İnce, kaç kaynak araştırdın?" sorusuyla yetinmedi; Kürtçe verilen fizik ve geometri derslerinden şematik bir örnek sundu.
Kadın öğretmen 16'ncı yüzyılda geometri dersi verirken
Kıdemli gazeteci Koray Düzgören, "Irkçılık genlerine işlemiş!" ifadesini kullandı. HÜDAPAR eski yöneticisi M. Emin Vural'ın yanıtı oldukça ilginçti:
Bu efendiye göre pedagoji bilimi bile tertipçi, inkârcıdır. Kendisi gibi! 1
Muhafazakâr kesimden Serhatlı hemşerimiz Vahdettin İnce ise, hayvan biliminde aynı familyadan sayılan kedi ile kükreyen kral aslan arasında geçen (yöneten-yönetilen) meselini, ince ayar bir mesaj olarak iletti M. İnce'ye: "Weeee! Me çi kişand!" (Yöneten Efendi'den "Ne çektik be!" manasında Kürtçe bir özdeyiş.) 2
İzleyen günlerde tartışmanın boyutu daha eğitsel, bilimsel, tarihsel ve akademik bir alanda devam etti.
Kimileri şöyle:
* Mardin Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Abdurrahman Adak, "Uygun olmayan, Kürtçe anadilde eğitimin
olmamasıdır" tespitini yaptıktan sonra iki noktaya dikkat çekti:
Bir: Anadili Kürtçe olan çocuk, okula başlarken anadilinde eğitim alamadığında bir dizi sıkıntıyla karşı karşıya geliyor ve arkadaşlarından geri kalıyor. İki: Türkçeyi tam olarak öğrendikten sonra iki dil bilmenin avantajıyla öğrenim becerisi artıyor. 3
Anadilinde eğitim alan çocuklar, Kürtçe Sözlük kitabıyla
* Muş Alparslan Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Abdullah Kıran ise, Kürtçenin anadil olarak eğitimde kullanılmasının Türkçeye göre çok daha eski olduğuna dair şu tespiti yaptı:
Kürdistan'daki medreselerde eğitim Kürtçe ve Arapçaydı. Bu süreç, binlerce yıl devam etti. Selçuklular döneminde kurulan Nizamiye medreselerinin ilk ve en önemli hocaları, neredeyse sürekli Kürtler olmuştur. 4
* "Kürtçe anadilinde eğitim pedagojik değildir" diyenlere… ibaresiyle, M. İnce'ye atıfta bulunan Psikiyatr Halûk Sunat, iki dilde konuşan çocukların anadillerinde eğitim görmeleri hakkında eser yazmış olan birçok yabancı düşünürün çalışmalarına dayanarak şu noktaları vurguladı:
Dile İlişkin İnsan Hakkı' ile de uyumlu olarak, anılan durumlarda, en önemli ölçü, söz konusu çocukların, devlet okullarında (parasız), kendi anadillerinde ilkokul eğitimi (en az 6, tercihen 8 yıl olmak üzere) almalarıdır… Okulun başlangıç yıllarında çocuklar anadilleri açısından kırılgandır; (farklı bir dilde eğitim sonucu) anadillerini kolaylıkla yitirebilirler…
Anadilinin yüreklendirilmesi yalnızca çocuğun dilini değil, topluluk içindeki kimliğini/kişiliğini de geliştirir (çocuğun dilinin reddi, kendisinin de reddidir).
Kendi anadilinde eğitime tanınan önem ve ağırlık, çocukların daha sonra resmi dilde (ya da bir başka dilde) alacakları akademik eğitimdeki gelişmelerini ketlemez, destekler. Anadilinde temel eğitim ve çok dillilik, çocukların bilişsel yetilerini ve yaratıcı kimliklerini geliştirir.
Anadilinde temel eğitim hakkının tanınmasıyla edinilecek kazançlar, yalnızca o anadilin sahipleri açısından değil, toplumun geneli açısından da (manevi duruş, toplumsal barış ve iktisadi bakımlardan) bir kazançtır... 5
Kürtçe eğitimden geçen ilkokul öğrencileri, Ermenistan / Fotograf: Delil Souleiman
* Hakkarili bir Kürt olan akademisyen Felsefeci Dr. Adem Yıldırım, Gazete Duvar'da bilim, pedagoji ve siyaset içeren bir makale yazarak şu tespiti yaptı:
…Ancak baştan söylemem gerekir ki bu, Kürtçenin pedagojik ilkelere ne kadar uygun olduğunun ispatıyla ilgili bir yazı değildir… İnce'nin dediğinin tersine bu, siyaset kurumunun işidir. Zira pedagogların konuşacakları fazla bir şey de yok… Evrensel ilkelere dayanan bir pedagoji anlayışı da var mı Türkiye'de, o da tartışmalı tabi. 6
* Eğitim, dil, kültür, ahlak, pedagoji ve felsefe ile iktidar ilişkileri hakkında eserler yazmış dünyaca ünlü eski ve yeni düşünürlerin adlarını vererek konuya ne kadar vakıf olduğunu vurgulayan Adem Yıldırım'ın akademik geçmişinden biliyoruz.
Üç örnekle yetineyim: İyi derecede İngilizce ve Fransızca konuşup yazabiliyor. Eleştirel Pedagoji: Ivan Illich ve Paulo Freire'in Eğitim Anlayışı Üzerine adlı kitabı 3 baskı yaptı… Avesta Yayınlarında çıkan Koronatopia başlıklı Kürtçe felsefe kitabı oldukça ilgi çekti. 7
Bu alıntılardan sonra kanaatimi, konuya ilişkin bilgimi ve tecrübemi açıklamaya çalışacağım.
Şuradan başlayabilirim:
"İnce'nin dediğinin tersine bu (pedagojinin değil), siyaset kurumunun işidir" diyen Dr. Adem Yıldırım'a katılmakla birlikte, pedagojiyi de işin içine katma gereğine inanıyorum.
Mesleki açıdan öğretmen olmasına rağmen pedagojinin ne olduğunun farkında olmayan M. İnce ve benzerleri söz konusu olunca, vereceğim cevabın iki ayağı olmalı.
Birinci ayakta Türkçü bir siyaset, diğerinde pedagojik tahrifat vardır. Bakalım:
Pedagoji veya çocuk bilimi, çocuklarda davranış bozuklukları ve kökenini araştıran bilim dalıdır. Pedagojinin ilgi sahası, yeni doğan ile yetişkin arasındaki çocuklardır. Eğitim pedagojisi ise, yaygın ve örgün eğitimde, bilhassa okullarda eğitim-öğretim alanında doğru stratejilerin uygulanmasıyla ilgilenir.
Pek çok ülkede bu konu, pedagojinin ana branşıdır. Pedagog ise, çocuk ve ergenin psikolojisini, psiko-sosyal, bilişsel ve duygusal gelişimini takip eden, gerektiğinde ebeveynlere psikolojik ve pedagojik danışmanlık yapan, çocuk ve ergenler ile çalışan psikolojik danışmanlardır. 8
Madem anadili Kürtçe olan çocuklar, okullarda Türkçe öğrenirken birçok sıkıntıyla karşı karşıya geliyor, Türkçe bilen arkadaşlarından geri kalıyor ve daha önemlisi kendisinde davranış bozuklukları başlıyor.
Bu durumda, sorun aynı zamanda pedagojinin alanına giriyor. Çünkü okulda çocuğa kendi anadilinden tümüyle vazgeçmesi, yerine Türkçeyi koyarak hayata başlaması telkin ediliyor.
Madem ilkokula giden Kürt çocukları tokatla, sopa ve cetvelle dayaktan geçirilmek suretiyle (ki Cumhuriyet'in ilk 60-70 yılında çok yaygındı) Türkçe öğrenmeye zorlanıyorlar.
Madem sınıfta ve teneffüste Kürtçe konuşmaları yasaklanarak adeta toplama kamplarındaki muamelelere maruz bırakılıyorlar.
Madem bu tür fiziki, sözlü veya psikolojik şiddet çocukların beyinlerinde tedavisi güç sarsıntılara ve travmalara yol açıyor. Bu durumda, onlardaki davranış ve kişilik bozukluklarına şaşmamak gerekiyor.
O zaman bu da bir pedagoji sorunudur.
Yabancı yayınlarda pedagoji şöyle tanımlanıyor:
Öğretme ve öğrenmenin hem teoride hem de pratikte yaklaşım yöntemi, akademik disiplindir. Öğrenme süreci interaktiftir; karşılıklı etkilenme ve etkilemeye dayalıdır.
Modern pedagoji, büyük ölçüde çeşitliliktir; farklı sosyal, politik ve kültürel farklılıkları da yansıtan fikir ve uygulamalar bütünüdür. Öğretmen, öğrencilerinin farklı kültürel, sosyal ve inançsal arka planlarını bilerek onlara öğretmelidir. 9
Batılı eğitim uzmanlarına göre; pedagoji eğitimi ve pedagoglar, yaşadıkları sosyopolitik ortamdan soyut değiller.
Okullar da bulundukları ülkelerde izlenen politikalar doğrultusunda belirlenmiş yasalar ve müfredatın dışına çıkamazlar.
Sözgelimi Nazi yönetimindeki Almanya'da politikadan soyutlayarak bakıldığında pedagoji eğitimi normal gözükmekteydi. Öğretmenlerin büyük kısmı pedagoji eğitimini severek ve gönüllü olarak veriyordu.
Ancak bu eğitim tarzı, Nazi Sistemi ile sıkı sıkıya irtibatlı olduğundan, ölme/öldürme programları da ders müfredatına eklemlenmişti. Dolayısıyla ırkçılık ve Yahudi yahut yabancı düşmanlığı da ders kabilinden işleniyordu. 10
Yıl 1933, Nazilerin yükseliş devrinde okul çocukları / Fotoğraf: DPA
Peki, M. İnce yukarıda özetlediğimiz evrensel ölçekteki pedagojiyi temel alan bir eğitim ve öğretimden mi söz ediyor?
Kesinlikle hayır!
Ana çerçevesi önceden kanunlarla sıkı sıkıya belirlenmiş Türkçe eğitimi kastediyor ki, asimilasyonun özü budur.
Son T.C. Anayasası'nda taçlandırılan 66'ncı madde'deki örneğe bakabiliriz:
Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.
Bu, altmış altının numarası odur ki, 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bile değil, 'Türk Devleti'ne, herhangi bir kimse (o kimse, Rum, Ermeni yahut Yahudi, Kürt vs olsun, fark etmez) 'vatandaşlık' denilen o sihirli bağ ile bağlanır bağlanmaz Türk oluvermektedir! 11
Maarifin (Milli Eğitimin-F.B.) ve askeriyenin tedrisat tezgâhından geçmiş, her halükârda iyi aile çocukları olarak yetişmiş olanlar; ta 1925 tarihli 'Şark Islahat Planı'yla başlayıp 12 Eylül darbesinin 1983/2932 tarih ve sayılı yasası ile iyiden iyiye katmerlendirilmiş 'Kürtçe kullanma yasağı'nı farkında bile olmadan kullanmıştır…
Hele hele 42. Madde, 66. Madde'ye bağlandıktan sonra, ikisinin 'değiştirilmeyecek ve değiştirilmesi daha teklif (dahi!) edilemeyecek' (12) yolundaki hükmü, aslında şu manaya gelmektedir: Herkes zaten Türk olduğundan (istese de istemese de, öyle sayıldığından-F.B. ) Türkçeden başka bir anadilde eğitim almayı/görmeyi istemek de elbet abestir. 13
Böylece pedagoji, politikanın bir aracı haline geliyor. Anadili Kürtçe, Lazca, Arapça ve Süryanice olan öğrencinin kültürel kimliğini ve kişiliğini değirmen taşı gibi ezip geçiyor; onu Türkçe eğitim aracılığıyla kalıba sokup Türkleştiriyor.
Beyni yıkanmış böyle bir öğrencinin ne kendine, ne halkına ne de yaşadığı ülkeye hayrı dokunabilir!
M. İnce anadili Kürtçe olanlar için, "onlar benim çocuklarım" diyor! Aslında bu da samimiyetiz bir söylem.
Mesela o; öz çocuklarının, dünyanın yaygın dillerinden sayılan İngilizce, Fransızca, Almanca veya İspanyolca öğrenebilmesi; yurtdışında yüksek eğitimin son kademesine kadar ilerlemesi için elinden geleni yapıyor olmalı.
Oysa Kürt çocuğuna, anadilini çok görüyor; bu dilde eğitim almasına ince bir inkârcılıkla karşı çıkıyor!
Kürtler tarlada bile okur yazarlık öğreniyorlar, Sovyet dönemi, Ermenistan
Meseleye bir de şu açıdan yaklaşalım ve varsayalım ki: "Kürtçe, pedagojiye uygun değildir!"
Sovyetler Birliği, "Pedagojiye uygun olmayan" bir Kürtçeyi, bakınız, nasıl eğitim-öğretim dili haline getirmiş.
Bu tarihi tecrübeyi, birçok akademisyen yazmış. Ben, bu konuda ayrıntılı bilgi veren iki önemli iki kaynaktan örnekler sunacağım:
Rohat Alakom, Kürdoloji Biliminin 200 Yıllık Tarihi Geçmişi: 1787-1987, (Deng yay., 1991, Ankara) ve Herman Taels, Eski Sovyetler Birliği'nde Kürtler: 1927-1994, (Pêrî yay., 2001, İstanbul.)
Rohat Alakom'un Kürdoloji konusunu ele alan kitabı
"Sovyet şarkiyatçılarının niyeti, Kürt bölgelerindeki durumun incelenmesine ve bütün Kürt problemine Marksist açıdan yaklaşmak olmuştur. Burada elbette belirli başarılar sağlanmıştır… Sovyet Kürdolojisi'nin ilgi alanı genellikle tüm Kürt bölgeleri olmuştur. Örneğin; SSCB'nin Kürdoloji bölümlerinde Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürt bölgeleri için uzmanlar hep bulunmuştur…
SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) içerisinde Kürt bölgelerinin Sovyetleştirilmesi sırasında, Sovyet otoritesi ve Komünist Partisi'nin izlediği ulusal Leninist politikalar sonucunda Kürtlerin edebiyat sorunu gündeme gelmişti. Transkafkasya Kürtlerinin, Ermenistan, Gürcistan, Acaristan, Nahçıvan, Türkmenistan topraklarında bölünmüş olması ve yerel ağızların farklılık göstermesi nedeniyle birlik oluşturma çabasına girildi.
1928'den itibaren Ermenistan'da yoktan bir Kürt edebiyatı oluşturuldu. Daha sonraları ise, Kürtlerin yaşadığı yerlerde kitaplar çıkarılarak, tüm Kürtlerin yazılı edebiyata kavuşmaları sağlandı. SSCB döneminde Kürtler üzerine çalışmalar daha çok cumhuriyetlerde ve özellikle Ermenistan'da yoğunlaştı…
Erivan Radyosu Kürtçe bölümünün dijital arşivi
Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetindeki Ermeniler de boş durmayıp Erivan Radyosu'nu açarak Türkiye'deki Kürtlere yönelik yayın yapıyorlardı. Ermenistan'daki Kürtlerin durumu, Türkiye Kürtlerine örnek gösterilmekteydi. Kürtler, Sovyetlerin içerisinde sürgün gibi acılar çekmiş olsalar dahi 70 yıllık süreçte Sovyetlerin Kürtlere yaptığı kültürel katkı tartışılamaz.
Erivan Radyosunun Kürtçe yayınını dinleyen Kürtler
SSCB'de Kürdoloji bölümleri açılmış, radyolar yayına başlamış, okullar açılarak kitap ve gazeteler basılmıştır. Kürtçe ilk modern roman Sovyetlerde yazılmıştır. Sovyet yönetimi, diğer milletlerin eğitimine dikkatle eğilmiştir…
İlk Kürtçe romanın kapağı
Okuma yazması olmayan kitlelere Kürtçeyi öğretmek için geniş okuma-yazma seferberlikleri başlatıldı. Bunun için dilbilgisi kitapları basıldı, okuma kitapları ve diğer eğitim malzemeleri hazırlandı. 1931 yılında Erivan Kafkas ötesi Teknik Pedagoji Okulu açıldı. Süreç içerisinde burada birçok öğretmen adayı yetişti ve bu öğretmenler okullarını bitirerek Kürt köylerinde göreve başladılar.
Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin ilköğrenim okullarının 1. ve 2. sınıflarında anadilde eğitim görülmesi kararınca (23 Nisan 1921) Kürt çocukları, Ermeni alfabesi ile Kürtçe basılan Şems adlı kitapla eğitime başladı. Eğitim, 1929'a kadar bu kitap esasında yürütülmüştür. 1925'te ise Ermenistan ve Azerbaycan bölgelerinde 55 okul açıldı.
Sovyet döneminde Kürtçe okullarda yetişen bir grup meşhur Kürt aydını, Ermenistan
Ermenistan'daki Kürt Pedagoji Teknik Okulu, 6 yılda 70 yeni öğretmen yetiştirdi. Erivan'da Kürt kadın eğitimci yetiştirmek adına iki yıllık kurslar açıldı. Azerbaycan'da Kürtler için özel bir kurum oluşturulmayıp Şuşa Pedagoji Yüksek Okulu'na Kürtçe bir bölüm eklendi. Gürcistan'ın başkenti Tiflis'te 1935 yılında Kafkas Araştırmaları Enstitüsü'nde Kürdoloji bölümü açılarak, pedagoji faaliyetleri bu bölümde yapıldı.
Sovyet döneminde verilen Kürtçe eğitimden kadınlar da yararlanmıştı, Ermenistan
Kafkas ötesi cumhuriyetlerde yetişkin kesimdeki eğitimsizliği gidermek için Sovyet yönetimi, liktpunkt (eğitimsizliği tasfiye merkezi) adı verilen kurumlar açtı. Ermenistan Kürtleri arasında 1925 yılında 109 yetişkinin kayıtlı olduğu 7 eğitimsizliği tasfiye merkezi kuruldu. Gürcistan'da da iki okul hizmete sokuldu.Bu eğitim süreci özellikle Kürt köylerinde olmak üzere 1930'lu yıllara kadar devam etti. iştir. Bu çalışmalar sonucunda 1935 yılı başlarında yapılan bir araştırmaya göre 5 bin Kürt okuma yazma öğrendi.
Sovyet devlet basımevi, 1929-1932 yılları arasında başta pedagoji okulunun ihtiyaçlarını karşılamak için, başta matematik, fizik, doğa bilimleri ve coğrafya olmak üzere 21 çeşit Kürtçe ders kitabı basmıştır.
İlk Kürtçe roman-Şivanê Kurd (Kürt Çoban)
Alfabenin değişmesinin ardından 1932-1933 öğretim yılının sonunda Ermenistan'da 71 öğretmenli 40 Kürt okulu bulunmaktaydı. Bu okullarda okuyan 1936 öğrenci vardı. 1934 yılında Ermenistan'daki okul sayısı 45'e, öğrenci sayısı 2365'e ulaştı. 1930'dan 1938 dönemine kadar Kürt halkı içerisinde eğitim hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Eğitim faaliyetleri artan Kürtler, Arap alfabesinden ayrılarak kendilerine alfabe oluşturmak istediler.
Kürdolog Akop (Hagop) Kazaryan (Lazo) Kürt dili ve alfabesi konusunda çok çalıştı. Lazo, Ermeni grafiğine dayalı bir Kürt alfabesi ve bu alfabeye göre de Ekim 1921'de Şems adlı ilk Kürtçe ders kitabını çıkardı. Fakat Kürtler, Ermeni alfabesini benimseyemedi. Bu sorun 21 Nisan 1926 tarihinde Kürtler arasında yapılan bir kongrede tartışıldı; 9 Temmuz 1926'da Kürt alfabesi oluşturma hususunda Bilimler Akademisi üyesi İ. A. Orbeli'nin, Kürtçe alfabeyi Latin grafiğine göre yapması için görevlendirildiği duyuruldu. Sonuç olarak 1929 yılında Latin grafikli Kürtçe alfabe kullanılmaya başlandı.
Orbeli'nin çalışmaları sonucunda, Hugo Makas'ın Mardin yöresi Kurmanci lehçesiyle derlenen, (Kürtçe Metinler) adlı çalışması 1926 yılında yayımlandı. Sovyet Ermenistan'ının başkenti Erivan'da 1930 yılında kurulan ve Rusça, Ermenice, Kürtçe eğitim veren Marksizm ve Leninizm Enstitüsü, Kürtçenin gelişiminde önemli rol oynadı. Bu enstitü, Kürt alfabesini Latin harfleriyle düzenleyerek, kitaplar bastırdı.
Bu faaliyetler sayesinde bahsedilen enstitüden münevver bir Kürt tabakası yetişti. Burada okuyan öğrencilerden Ortadoğu'da propaganda yapacak kişiler seçilerek, ayrıca eğitildi. 25 Mart 1930 tarihinden itibaren SSCB'de Kürt diliyle Riya Teze (Yeni Yol) adında gazete yayımlandı.
Latin harfleriyle Kürtçe yayımlanan Riya Tezê, Erivan
Gazete Latin harflerle Kürtçe çıkıyordu. Ancak Latin alfabesi kullanımından dolayı emperyalistlerin gazeteyi kendi amaçları uğruna kullanabileceği düşüncesiyle 1937 yılında kapatıldı. Aynı gazete, 1955 yılında Kiril alfabesi ile tekrar yayıma başladı.
1980'lerde Emerîkê Serdar ile Mîroyê Esed, Riya Teze gazetesinin yönetim merkezinde
Riya Teze gazetesi; Kürtçedeki ekonomik, politik, sosyal ve daha birçok alandaki terminoloji çalışmalarına katkıda bulunarak, Kürt yazı dilinin gelişmesinde aktif bir rol oynamıştır. 1935 yılında yaşanan Türkiye-Rusya ilişkilerinin gerilimi sebebiyle, gazetenin dış Kürtlerin sorunlarıyla ilgili yayın yapması Sovyetler tarafından yasaklandı…
1932 yılında Azerbaycan'da Şura Kürdistan adıyla Kürtlerle ilgili yayın yapan, dili Azerice olan bir gazete daha yayın hayatına girdi. Bu gazete ise 1962 yılına kadar yayımını sürdürdü.
Riya Teze gazetesinin 5 Mayıs 2015 tarihli nüshası
Kürt dili üzerine yapılan bilimsel araştırmalar, ilk yıllarda Kurmanci lehçesi üzerine yoğunlaştırıldı. Daha sonra kadroların yetişmesiyle Kürtçenin diğer lehçeleri de ele alınıp araştırılmaya başlandı. Lehçe ve ağızlardaki önemli ayrılıklar ile benzerlikler, Kürtçenin diğer dünya dilleri arasındaki yerini büyük çapta aydınlığa kavuşturdu. Kürt dili üzerine yapılan bu çalışmalar başta Leningrad, Erivan, Moskova ve Semerkant'ta devam etmekteydi. Bu süreçte Sovyet Kürdologları arasında Kürt kökenlilerin sayısı da arttı.
1932 yılından itibaren Sovyetlerde yaşayan Kürtlerin okuma-yazma oranı artınca, tarım ve hayvan yetiştirme ile ekonomik gelişme yaşandı. Ermenistan ve Gürcistan fabrikalarında çalışan Kürt proletaryası da ortaya çıktı ve emekçilerden entelektüel bir sınıf oluşmaya başladı. Bunun sonucunda ise, Kürt edebiyatı üzerine eğilmek isteyen Kürtler 1934'te Erivan'da bir kongre düzenlediler. Kongrenin temel hareket noktası, Kürt edebiyatı ve Kürt edebi dilinin oluşturularak sınır ötesindeki Kürtlerle ilişki yolunun açılmasıydı.
Erivan kongresinde, Sovyet genelinde kullanılmak üzere Ermenistan Kürtlerinin lehçesi seçildi. Ana nedeni şuydu: Bu lehçenin Tiflis'te, Leninakan'da ve Allahverdi bakır madenlerinde yaşayan Kürt proletaryasının dili olması, bu lehçeyi konuşan Sovyet Kürt entelektüel grubun oluşması, Ermenistan Kürtlerinin klasik Kürt edebiyatının önemli modeli sayılan Ahmed Hani (Ehmedê Xanî) ekolüyle sıkı irtibatının olması, Ermenistan Kürtlerinin zengin folklor varlığı ve nispeten diğer Kürt lehçelerine göre daha fazla yazılı eserin bulunması…
Erebê Şemo (Şamilov)-Kürt alfabesi oluşturan Kafkasyalı Kürt aydını
Kürt yazar ve Pedagog Arab Şamilov (Kürtçe adı Erebê Şemo-F.B.), Sovyet Kürt Edebiyatı'nın öncüsü kabul edilir. Kendisi Mayıs 1917'de Sarıkamış devrimci hareketine katılmıştır. 1918-1922 yılları arasında Rus İç Savaşı'nda Kuzey Kafkasya'da yaşayan Şamilov, 1924-1931 yılları arasında Ermenistan Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne bağlı olarak ulusal azınlıklar alanında öğretmenlik yapmıştır. Şamilov, Kürt kültürü, tarihi ve dili üzerine araştırmalar yapmış olup, 1929 yılında Latin Kürt alfabesini oluşturmuştur.
İlk Kürtçe roman yazarı ve pedagogu Erebê Şemo, Sovyet Kızıl Ordusu saflarında
Sovyetler Birliği dönemindeki Kürtçe derlemelerden biri de 1936'da Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde devlet yayınları arasında çıkmıştır. Bu kitap, ulusal devlet yayını olarak Kürtçe yayınlar dizisinin ilkidir. Başlangıçta 1000 adet basılan kitap, 663 sayfadır ve Kürtlere ait folklor, edebiyat, gelenek ve göreneklerden bahsetmektedir.
1936 yılında oluşturulan yeni anayasa gereğince milli eğitim politikası değişmiş ve etnik gruplara özel kurumlar kapatılmıştır. Geriye kalan okullarda ise, Rusça eğitim yapma zorunluluğu getirilmiş; farklı alfabeler kaldırılarak, azınlık dilleri Kiril alfabesine dönüştürülmüştür.
1938'e kadar birçok Kürtçe kitap yayınlanmıştır. Bu kitapların hemen hemen yarısı okul kitaplarıdır. İdeolojik kitapların sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur. Marksizm-Leninizm ve bu ideolojinin kurucuları ile ateizm hakkında çeşitli kitaplar yayımlanmıştır…" 14