Muharrem ayı içindeyiz...
Muharrem ayı denilince, aklımıza ilk gelen Hz Hüseyin’in Kerbelâ’da şehid edilmesidir.
Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye Hicreti, bu ayda gerçekleşmiş olması. Hz. Ömer zamanında Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği günün, İslâm tarihi için başlangıç kabul edilmesi teklifini yapmış ve kabul edilmiştir.
Hadislerde, Muharrem ayında meydana geldiği rivayet edilen önemli olaylar:
-Hz. Adem (A.S)’in tövbesi bu ayda kabul olundu.
-Hz. Nuh(A.S)’ın gemisi, bu ayda Cudi dağına oturmuş ve Tufan sona ermiştir.
-Hz. İbrahim (A.S), Aşura günü doğmuş ve Nemrut’un ateşinden bu ayda kurtulmuştur.
-Hz. Süleyman (A.S)’a bu ayda Hükümranlık verilmiş.
-Hz. Yunus (A.S), bu ayda balığın karnından kurtulmuş.
-Hz Yakub (A.S)’ın gözleri, bu ayda görmeye başlamış ve Yusuf (A.S)’a kavuşmuştur.
-Hz. Eyyüp (A.S), hastalıklarından bu ayda şifa bulmuştur.
-Hz. Musa (A.S), bu ayda doğmuş, bu ayda Kızıldeniz’i kavmiyle beraber geçip kurtulur. Firavn ve ordusu, Kızıldeniz’de boğulur.
-Hz. Davud (A.S)’ın tövbesi, bu alda kabul edilmiş.
İlk aklımıza gelen Kerbelâ hadisesi öncesinde neler yaşandı ona bir göz atalım.
Ali Efendimizin Kufe’de şehid edilmesinin akabinde Hasan Efendimiz Halife seçildi. Hasan efendimiz, yumuşak huylu birisiydi ve babasının döneminde yaşananların, bir daha yaşanmaması için Muaviye ile anlaşma yolunu, tercih etti.
İntikam maksadıyla kimsenin tutuklanmaması, milliyetine bakılmaksızın herkes için emniyetin sağlanması, işlenmiş suçların affedilmesi, Muaviye'nin ölümünden sonra, yerine kimsenin tayin edilmemesi ve yeni halifenin Müslümanların katılımıyla seçilmesi şartıyla Halifeliği Muaviye’ye devretti.
Meşhur rivayete göre, Kûfe Valisi Mugīre’nin tavsiyesiyle ve Müslümanların hilâfet meselesi yüzünden, yeni bir anlaşmazlığa düşmelerini engellemek gayesiyle, oğlu Yezid’i Halife tayin etmesinden sonra, Medine dışında önemli bir muhalefetle karşılaşmadı. Muaviye Hicri 60 (680) yılında Şam’da vefat etti.
Muâviye’nin ölüm haberini alan Abdullah b. Zübeyr ile Hz. Hüseyin, o gece yola çıkıp Mekke’ye gittiler ve Yezîd aleyhindeki faaliyetlerini, Mekke’de sürdürdüler. Hz. Hüseyin’in Kûfe’deki taraftarları, kendisine mektup yazarak Kûfe’ye gelip başlarına geçmesini istediler. Bu hareketi organize etmesi için Hüseyin’in Kûfe’ye gönderdiği Müslim b. Akîl şehirde O’nun adına biat almaya başladı. Ancak durumu öğrenen Yezîd, Kûfe valiliğine Ubeydullah b. Ziyâd’ı tayin etti ve Müslim yakalanıp öldürüldü. Hz. Hüseyin, Müslim’in kendisini Kûfe’ye davet eden mektubunu alınca hemen yola çıktı.
Hüseyin Efendimiz, 57 yaşında Hicri 61 yılında Kerbelâ’da, Yezid’in Rey Valisi, Ömer İbni Sa’d komutasındaki, 4.000 kişilik ordusu tarafından, 72 yaranıyla kuşatıldığında, Muharrem’in 6. günüydü. (Ömer İbni Sa’d: Peygamber Efendimizin Sahabelerinden ve en iyi ok atanlardan ve aşere-i mübeşşere-cennetle müjdelenen on kişiden birisi olan SA’D İBNİ EBİ VAKKAS’ın oğlu)
Ömer İbni Sa’d, bir mektupla durumu, Kûfe Valisi Ubeydullah İbni Ziyad’a bildirdi. Ubeydullah, Ömer İbni Sad’a mektubundu şöyle yazdı: ‘Hüseyin ve yanındakiler, Yezid’e beyat etmezlerse, Fırat suyunu kes ve Onlarla savaş.’
Muharrem’in 7. günü gelen bu mektuptan sonra, Ömer İbni Sad’ın askerleri, Fırat nehrini kontrol altına aldı. Hz. Hüseyin ve yanındakilere, nehre yaklaşmalarına izin vermedi.
Muharrem ayının 10. gecesi Hz. Hüseyin efendimiz, yanında bulunan 72 yaranına şöyle bir konuşma yaptı: ‘Bu gece son gecemiz ve Cuma gecesidir. Ömrümüzün son günleridir. İbadet ve taatla, Kur’an okuyarak geçirelim. Ben sizden daha hayırlı dostlar, sizden daha iyi yardımcılar olduğunu bilmiyorum. Allah, hepinize ecir versin. Ceddim, bana Kerbelâ’da şehid edileceğimi, söylemişti. O gün, gelip çattı. İşte sizin hepinize izin veriyorum, hakkımı helâl ettim size. Gece gelip çatınca, karanlığı fırsat bilerek; herkes ehli beytimden birinin elinden tutsun gitsin, dağılın gidin. Çünkü bu askerler, sadece beni istiyorlar. Beni ele geçirdiler mi, başkasını aramazlar artık.’ dedi.
Yaranları: ‘Senden sonra yaşamayı istemeyiz biz, Allah o günü göstermesin.’ diyerek; ayrılmayı kabul etmediler ve geceyi ibadetle geçirdiler.
Muharremin 10. günü Hüseyin Efendimiz, Ömer İbni Sa’d’ın askerlerinin karşısına çıktı ve şu konuşmayı yaptı: ‘Ey merhametsiz kavim! Başımdaki sarık, belimdeki kılıç, arkamdaki zırh, altımdaki at, Hz. Resülullah’ındır. Ben, Resül sancağının varisiyim. Zehra Betül’ün göz nuruyum. Hiçbir zaman, yalan ve boş yere söz söyleyip, ayak diremedim. Allah’a ve Resül’e aykırı yol tutmadım. Bana, mektuplar ve elçiler gönderdiniz. Üzerime huccetler yolladınız. Beni, bu diyara getiren sizlersiniz. Bu fitneyi, türlü sebeplerle kışkırtıp, bu raddeye siz getirdiniz. Ama hilenin eseri yaşamaz.’
Ömer İbni Sa’d, Hüseyin’in karşısına gelip: ‘Ey Hüseyin! Yezid’e beyat etmedikçe, bu sözlerin bir faydası yok.’ dedikten sonra; yayını gerip, bir ok attı ve: ‘Bilin ve şahid olun ki, Hüseyin ile savaşa başlayan ben oldum.’ dedi.
Sa’d oğlu Ömer ‘in komutanlarından birisi olan Riyahi Oğlu Hür, tam bu esnada, Ömer İbni Sa’d’ın huzuruna geldi ve ‘Ey Sa’d oğlu! Gerçekten Hüseyin ile savaşa kararlı mısın?’ diye sordu.
Ömer İbni Sa’d: ‘Elbette kararlıyım.’ dedi.
Hur: ‘Sen Resülullah’a kıyamet günü ne cevap vereceksin?’ diye sordu. Ömer İbni Sa’d, hiçbir cevap vermeyince; Hur, askerlerinin bulunduğu yere geldi ve şöyle bir konuşma yaptı: ‘Allah’a minnet olsun ki, gayb âleminden hidayet nurunun ışığını gördüm. O, beni eğri yoldan doğru yola çevirdi.’ Ve atını mahmuzlayarak, Hz. Hüseyin Efendimizin yanına geldi.
‘Acaba, mü’minlerin emiri, özrümü kabul ediyor mu?’ diye sordu.
Hz. Hüseyin efendimiz: ‘Allah kullarının tevbesini kabul eder.’ diye cevap verdi. Ve devam etti: ‘Ey Hür! Lutuf ve ihsan dergâhının kapıları, özür dileyenlere daima açıktır. Günahını itiraf eden kimse, her zaman sevabı kazanır. Ve daima beğenilir.’
Hür, bu sözleri duyunca, hızla ve hışımla Yezid’in ordusuna saldırdı. Birçok kimseyi öldürdü. Bu arada yaralandı ve: ‘Yetiş Ya İmam !’ diye bağırdı. Hüseyin Efendimiz, imdadına geldi ve Yezid’in askerlerinin arasından, savaşarak Hur’ü çekip kendi yaranlarının bulunduğu çadıra getirdi. Hur, o anda kendine geldi ve: ‘Ey zamanın İmamı! Benden razı oldun mu?’ diye sordu. Hz. Hüseyin efendimiz: ‘Evet, senden razı oldum. Sen, annenin sana Hür adını verdiği gibi hürsün.’ dedi. Hur, Hüseyin’in kucağında, gülümseyerek şehid oldu.
Hüseyin Efendimiz, Yezid askerleri tarafından, ok ve mızraklarla 72 yerinden yaralanıp yere düştüğünde, Şimr Zilcevşen adındaki Yezid askeri geldi ve Hüseyin Efendimizin üzerine çöktü, tam kılıcını vuracakken; Hz. Hüseyin efendimiz: ‘Ey Şimr! Üzerimden çekil, bir namaz kılayım.’dedi. Şimr, çekildi ve Hüseyin efendimiz, kıbleye yöneldi ve namaza durdu. Tam secdeye vardığında; Şimr kılıcıyla vurup, Hüseyin Efendimizi şehid etti.