Muhammed Nureddin, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun patlamanın hemen ardından gerçekleştirdiği ziyaretlerini Türkiye-Fransa rekabeti üzerinden okumayı tercih ederken patlamaya ilişkin soruşturmanın uluslararası teknik yardım olmadan sonuçlanamayacağını düşünüyor. Nureddin ayrıca patlamayla ilgili olarak Lübnan’da devlet zaafiyetine ve taifeci sisteme işaret ediyor.
Türkiye’nin iç ve dış politikaları konusunda Arap basınında uzunca süredir yazılar kaleme alan Türkiye uzmanı Muhammed Nureddin’le yaptığımız söyleşi, bir Lübnanlının olayları nasıl değerlendirdiğini göstermesi açısından önemli. Türkiye’de Lübnan’daki dengelere ilişkin bilgisi oldukça sınırlı olan medya ve basında boy gösteren bazı zevatın yaptığı analizlerde de görüldüğü gibi tek yanlı ve derinlemesine olmaktan uzak bir bakış açısıyla Beyrut’ta yaşananları anlamak oldukça zor.
Nureddin’le patlamayı ve uzun vadedeki etkilerinin yanı sıra bölge ve Lübnan açısından siyasi ve ekonomik sonuçlarını konuştuk.
HAKİKAT ANCAK ULUSLARARASI YARDIMLA ORTAYA ÇIKABİLİR
Beyrut limanındaki patlamanın kaza mı yoksa bir sabotaj mı olduğuna ilişkin kesin bir yanıt vermek ne kadar sürer ve neden bu kadar zor?
Askeri ve bilimsel uzmanlara göre bu tür patlamaların analizi uzun sürüyor, bu nedenle Lübnan hükümetinin soruşturmayı beş gün içinde sonlandırma hedefi, mantıksız olup siyasi bir amaca matuftur: Beyrut’taki binaların yarısında yıkıma neden olan bir olayda halkın öfkesini absorbe etmek ve mesuliyeti patlamanın asıl sorumlusu siyasilere değil, yüksek makamlarda da olsalar liman çalışanlarına yüklemek. 2001 yılında Fransa’nın Toulouse kentinde amonyum nitrat içeren bir fabrikada meydana gelen patlamaya ilişkin başlatılan tahkikat, ancak olaydan dört yıl sonra sonuca ulaşabilmişti. Bu yüzden Beyrut patlamasının soruşturulması Tolouse soruşturmasından daha uzun zaman alabilir zira Beyrut patlaması daha karmaşık ve çok boyutludur.
Bu boyutlardan biri de İsrail olup meseleyi daha da karmaşık hale getirmektedir. Bu yüzden olaya ilişkin herhangi bir tahkikat , belki de hiçbir zaman ortaya çıkmayabilecek olan gerçeğe ulaşılması için uluslararası toplumun teknik yardımını gerektirmektedir.
YOZLAŞMA LÜBNAN’DA DEVLETİN HER YANINI SARMIŞ DURUMDA
Nasıl oldu böyle bir ihmal? Bu ihmalin Lübnan siyasal sistemiyle ilgisini kuruyor musunuz?
Lübnan her rüzgara açık bir ülke ve merkezi devlet çok zayıf ve bölünmüş durumda. Bu nedenle, nüfuz edilmesi, kullanılması ve manipüle edilmesi kolaydır. Yolsuzluk, Lübnan devletinin yapısını çeşitli seviyelerde derinlemesine vurmaktadır. Beyrut limanında 12. bölümde depolanan 2 bin 700 ton amonyum nitratla ilgili bu ihmalin asıl kaynağı budur. Yolsuzluk her yerde. Beyrut limanı, Beyrut Havaalanı ve çöp ve atıkların toplanması, elektrik, su, telekomünikasyon, eğitim, çevre ve hemen hemen her sektörde yolsuzluk var.
Bu ihmal, aynı zamanda devletin zaaflı yapısı ve siyasi bölünmüşlüğün yanı sıra yolsuzluğa bulaşmış kişilerin yargılanmasını, aslında ait olduğu kimliğin yargılanması olarak gören taifeci sistemle de bağlantılıdır. Bu büyük ve ölümcül bir hatadır, bu yüzden Lübnan’da yolsuzlukla mücadele, imkansız bir süreç olup siyasi seçkinler ve tüm din ve mezhep toplulukları, bu kişilerin sorumlu tutulmasını önlemek için Lübnan’da bir iç savaş çıkarmaya hazırdır.
LÜBNAN’DA DEVLET ÇÖKELİ ÇOK OLDU
Lübnan’da devlet çöktü diyenler var…
Lübnan’da devlet uzun zaman önce çöktü, Lübnan’da devlet şeklî olarak var. Lübnan’da küçük yolsuzluk devletçikleri ve küçük mezhep devletçikleri var. Ancak son mali çöküş, Lübnan’daki devletin çöküşünün zirvesine ulaştığını gösteriyordu.
YOLSUZLUĞUN GERÇEK SORUMLULARI YARGININ KORUMASI ALTINDA
Siz sorumluların yargıda hesap vereceğine bir Lübnanlı olarak inanıyor musunuz?
Lübnan’da geçmiş deneyimler ışığında hesap verebilirlik ilkesi mevcut değildir. Yolsuzluk tüm grupları vurmaktadır: Siyasiler, bankalar, Lübnan Merkez Bankası Başkanı, hepsi bu yolsuzluğun içinde. Hesap sorması gereken yargı erkinin bizzat kendisi yolsuzdur. Çünkü yargıda görev yapmakta olan yargıçların hepsi şu an oturdukları makamlara kendi gruplarının/taifelerinin liderleri sayesinde gelmişlerdir. Bu yüzden Lübnan’da bağımsız bir yargıdan söz edilemez. Herkes Lübnan’da yolsuzluktan bahsediyor. Ancak yolsuzluktan yargılanarak cezaevine gönderilmiş tek bir kişi bulamazsınız. Bugün insanların gözünü boyamak için bazı genç çalışanlara “günah keçisi” olmaları için hapis cezası verilebiliyor. Gerçek anlamda yozlaşmış ve yolsuzluklara bulaşmış kişiler ise yargının tam koruması altında.
BEYRUT’TA BİR PATLAMA YA DA FACİA İSRAİL’İN İŞİNE GELİR
İsrail’in vurmuş olabileceği üzerinden yürüdüğümüzde sizce İsrail, yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği böyle bir suikastı gerçekleştirmeyi göze alabilir mi? Lübnan ordusunun ya da Hizbullah’ın yapacağı misillemeden çekinmez mi?
Soruşturmalarda İsrail’in patlamanın arkasında olması da dahil olmak üzere bütün ihtimaller göz önünde bulundurulmalıdır. Patlama, birçok açıdan İsrail’in işine gelen bir olay:
-Beyrut limanı, Hayfa limanını daha da öne çıkarmak için vurulmuş olabilir.
-Lübnan’da altyapının zayıflaması, İsrail’in işine gelir.
-İsrail, Beyrut limanında silahlar olduğunu söyleyerek Lübnanlıları Hizbullah’a karşı kışkırtmak isteyebilir.
İsrail sivil ya da sivil olmayan kayıpların sayısını umursamıyor. Siyonistler Lübnan’a onlarca kez saldırdı ve altyapısını birçok kez tahrip etti. 1982’de Beyrut tamamen yıkıldı, 2006’da ise Dahiye’de birçok bina ve Güney Lübnan’da yüzlerce köy yok edildi. İsrail’in bölgedeki rolü ve işlevi, ülkelere saldırmak ve onları parçalamanın yanı sıra bölgenin yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle mamur yapılarının yok edilmesidir. İsrail, ABD emperyalizminin tam desteğiyle yaratılmış bir katliam ve yıkım makinesidir.
İsrail her zaman Hizbullah’ın misillemesinden korkar, ancak bu konunun karmaşık kuralları vardır. Hizbullah’ın caydırıcı gücü olmasaydı, İsrail’in Lübnan’a zaman zaman düzenlediği saldırılar, olduğundan çok daha büyük yıkımlara neden olurdu.
Lübnan ordusu ise çok zayıf olup jandarma benzeri bir rol yerine getirmektedir ve sadece bazı hafif silahlara sahiptir. Gelişmiş tankları, uçakları ve füzeleri yoktur. İsrail’in hatırı için Amerikan kararıyla Lübnan ordusu silahsızlandırılmaya çalışılıyor.
ÇAVUŞOĞLU VE OKTAY’IN ZİYARETİ, FRANSIZ-TÜRK ÇEKİŞMESİ BAĞLAMINDA OKUNMALI
Fuat Oktay geçtiğimiz gün Beyrut’u ziyaret etti. Türkiye’nin Lübnan’a ilgisini nasıl yorumlamalı?
Türkiye’nin Lübnan geneline ilgisi yeni değil. Arap ve İslam dünyası, Ankara’nın “sıfır sorun” politikası ve “neo-Osmanlıcılığın” yeniden tesis edilmesi çerçevesinde girmek istediği alanlar arasındaydı. Arap dünyasındaki her Sünni ülke ya da bölge, potansiyel bir Türk müdahale alanıdır.
Uzun bir aradan sonra üst düzey yetkililer (Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu insani yardım için önerileriyle Lübnan’a geldiler.
Bu ziyaretin şu çerçevede geliştiğine inanıyorum:
a- Son zamanlarda Türkiye-Fransız çatışması her alanda daha da şiddetleniyor. Bu ziyareti Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Beyrut ziyaretine bir tepki olarak değerlendirdim. Sarkozy’nin 2011 yazında Erdoğan’ın ziyaretinden bir gün önce Trablus’a yaptığı ziyareti hatırlamak gerekiyor. Özellikle geçen perşembe akşamı kendileriyle görüşen Lübnan siyasi bloku liderleriyle yaptığı görüşmede, Türkiye’nin Kuzey Lübnan’a müdahalesi tehlikesine işaret eden Macron’un, limanda patlama olduğu bir dönemde Türkiye’den bahsetmesi gerçekten ilginç ve şaşırtıcıydı.
b- Ziyaret, Sünni kesimden olan Lübnan İçişleri Bakanı Muhammed Fehmi’nin Lübnan’ın Sünni bölgelerinde silahlı grupların arkasındaki Türk rolü hakkında yaptığı basın açıklamaları da dahil olmak üzere resmi Lübnan güvenlik raporlarından hemen sonra gerçekleşti. Maruni Cumhurbaşkanı Michel Avn’ın damadı olan Cibran Basil, parlamentodaki en büyük blokun başkanı olarak Türkiye’ye suçlamalar yönelterek onu Lübnanlı gruplara kaynak sağlamak ve silahlandırmanın yanı sıra hükümet aleyhine gösteriye katılmakla itham etti. Bu nedenle ziyaret, aslında Türkiye’nin Lübnanlı yetkililere bu raporlar hakkındaki tutumunu açıklığa kavuşturması için bir fırsat sundu. Ayrıca, insani yardım sağlanmasının da Türkiye’ye “insanî yüzünü” göstermesi için de bir fırsat sunduğunu söyleyebiliriz.
c- Ziyaret, Beyrut’taki patlamanın ardından özellikle Suudi Arabistan ve Mısır gibi bölgede Türkiye karşıtı ülkelerin Beyrut’a üst düzey resmi ziyaretlerinin azalması ışığında bakıldığında Lübnan’daki Türk etkisini güçlendirme fırsatı olarak değerlendirilebilir.
Her halükarda, Beyrut’un yaşadığı feci patlamaların ardından (İsrail hariç) hangi taraftan gelirse gelsin Lübnan’a yapılacak herhangi bir yardım, şu anda Lübnan açısından yararlı ve olumlu bir konudur.
FRANSA’NIN LÜBNAN’DA NEO-KOLONYAL EMELLERİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ‘biz Lübnan’la ilgilenmezsek Suudiler, Türkler ve İranlılar Lübnan’la ilgilenir’ dedi. Bu sözler nasıl değerlendirmeli? Fransa’nın sömürgeci emellerinin yeniden kıpırdanması olarak mı yoksa iyi niyetle dile getirilmiş tarihsel bir yakınlık ve ilgi mi?
Fransa tarihsel olarak Lübnan’a en yakın yabancı ülke… Lübnanlıların büyük bir kısmı, özellikle de Hıristiyanlar, Fransa ile dini ve kültürel bir duygusal bağ hissediyor. Bu nedenle, özellikle Lübnan’daki Fransız kültürel varlığı, Hıristiyanlar ve Müslümanlar da dahil olmak üzere Lübnanlıların çoğu tarafından beğeniliyor ve destekleniyor. Fransa’nın Lübnan’da neo-kolonyal emelleri olduğunu düşünmüyorum daha çok Frankofon bir ülkeyi korumaya çalışıyor. Elbette Fransa bazı Lübnanlıların dediği gibi “şefkatli anne” değil. Fransa’nın Suudi Arabistan, Mısır ve hatta İran ile bir rekabet ya da çatışma halinde olduğuna inanmıyorum ancak Lübnan’ın Türk nüfuz alanı haline dönüşmesine engel olması Fransa’nın çıkarınadır. Macron’un işaret ettiği de buydu: “Lübnan, Fransa’nın dünyada ABD politikasından bir miktar farklılık gösterdiği bir arenadır.”
NASRALLAH SUÇLAMALARA YANIT VERMESEYDİ BUNLARI KABUL ETMİŞ SAYILIRDI
Nasrallah’ın patlamaya ilişkin son konuşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasrallah Hizbullah’ı suçlayanlara cevap vererek bir ölçüde onların bu iddialarını kamusal alana taşımış olmadı mı?
Seyyid Hassan Nasrallah’ın konuşması ılımlıydı. Fransa Cumhurbaşkanı’nın ulusal birlik hükümeti kurma çağrısını desteklemesi, yabancı ülkelerden gelen yardımları memnuniyetle karşılaması ve patlamayı soruşturmak için Lübnan ordusunun komisyon kurmasına destek vermesi dikkat çekiciydi. Yanıt vermemesi suçlamaları doğrulayacağı için yanıt vermek zorunda kaldı.
LÜBNAN’DAKİ OLAYLARI NESNEL ELE ALAN GAZETE DUVAR’A TEŞEKKÜR ETMEK İSTİYORUM
‘Oradaki patlayıcı maddeleri Hizbullah nasıl bilmez’ diyenlere nasıl yanıt verirsiniz?
İsrail, Amerika ve bazı Körfez ülkeleri sık sık Hizbullah’ın silahlarına karşı geniş çaplı medya kampanyaları düzenliyorlar. Çünkü Lübnan’ı İsrail’in saldırılarından koruyan tek güç Hizbullah. Lübnan devletini Hizbullah’ın ele geçirdiğine dair yaygın bir iftira kampanyasıyla karşı karşıya.
Maalesef Türkiye basınında deneyimli yazarlar yazdıkları yazılarda Lübnan ve Hizbullah’la ilgili cehalet ve kötü niyetlerini ortaya koyan yazılar yazıyorlar. Ben burada, Lübnan’daki gelişmeleri objektif ve profesyonel şekilde aktaran Gazete Duvar’ı tebrik etmek istiyorum.
Bu, gerçeğe aykırı ve bunu kim söylerse Lübnan gerçeğini bilmiyor. Ve eğer devlet Hizbullah’ın elinde olsaydı, Lübnan ekonomisi çökmezdi, Lübnan yerel para birimi olan pound çökmezdi, devlette yolsuzluk olmazdı. Hizbullah’ın önceliği Lübnan’ı ve bölgeyi İsrail’den ve IŞİD ve El-Nusra Cephesi gibi terör örgütlerinden korumaktır. Hizbullah, Amerika ve İsrail’e karşı tutumunu değiştirmiş olsaydı, Washington’u Hizbullah’ın ilk destekçisi olarak görürdünüz.
ETKİSİ UZUN SÜRECEK KİMYASAL BİR AKTİVİTE SÖZ KONUSU DEĞİL
Patlamanın kimyasal etkilerinin uzun sürebileceği ve sonuçlarının uzun vadede ortaya çıkacağı yönündeki iddialar doğru mu?
Çoğu zaman bu tür patlamalar birçok dedikodunun ortaya çıkmasına neden olmakta. Ancak işinin ehli bazı bilim adamı ve uzmanlara göre amonyum nitratın etkisi fazla kalmamaktadır. Sonuçta uzun süre kalacağına dair şu ana kadar kesin bir bilgi gelmediği gibi, sağlığa ilişkin yarattığı olumsuz etkiler şu an itibarıyla sona ermiş bile olabilir.
Söyleşiyi yaptığımız sırada Lübnan’da hükümet istifa etti. Bundan sonraki süreçte Lübnan’ı neler bekliyor?
Lübnan’daki durum aslında karmaşık ve zor. Hükümetin istifasından sonra durum daha da karmaşık hale geldi. Şimdi Lübnan’ın önünde birkaç seçenek var: Birinci seçenek Macron’un önerdiği ulusal birlik hükümeti. Ancak bu, kolay değil. İkincisi, muhalefetin istediği Hizbullahsız teknokrat hükümeti. Bu da asla mümkün değil. Üçüncüsü boşluk, kaos ve fitne. Bu süreç uzun sürebilir. Bunun anlamı, Lübnan’ı rejim ve sistem krizinin beklediğidir. Bugünkü sistemle devam etmek mümkün değil. Yeni bir ulusal sözleşme gerekli. Ancak bunun önünde çok sayıda mezhebi engeller var. Genel olarak Lübnan uzun ve karanlık bir tünele girdi diyebiliriz.
Muhammed Nureddin kimdir?
Lübnan Üniversitesi’nde Türk Tarihi ve Dili Profesörü olan Muhammed Nureddin, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörlüğü yaptı. Halen Lübnan Parlamentosu’nda Dış İlişkiler Komisyonu Danışmanı olan Nureddin, Türkiye uzmanıdır. Modern Türkiye üzerine pek çok araştırmaları yayınlanan Nureddin’in son dönemde Arapça olarak “Yüzyıllık Modern Türkiye Tarihi (1920-2020)” ve Endişeli bir Türkiye kitapları yayınlandı.
İslam Özkan kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.