Ocak Medya’dan Emrullah Bayrak Yazdı;
Türk siyasi tarihinde, siyasi temsil meşruiyetini yitirdiği düşünülen Meclis’ten çekilerek siyasete, halk içinde devam etmek anlamına geliyor.
Her dönem, birçok siyasetçi tarafından dile getirilmesine rağmen ülkemizde fiili olarak şimdiye kadar herhangi bir siyasi parti tarafından sine-i millet uygulanmadı.
Ayın ilk gününe zam yağmuru altında uyanınca insanın, ister istemez gözleri ışıl ışıl oluyor.
Ne de olsa “Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.”
Konutlardaki doğalgaza yüzde 30, elektriğe yüzde 15 zam.
Sanayi kesiminde bu oranlar daha da yüksek.
O zamlar da bize elektrik ve su olarak geri dönecektir.
Enerjisini zamlardan alan siyasette de elektrik bir hayli yüksek.
Canan Kaftancıoğlu tahliye oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakim karşısına çıktı.
Ceza çıkmadı sadece tehir edildi.
Suriye’ye yeni bir sınır ötesi operasyon gündemde olmasına karşın tartışma alanı Gezi Olayları.
Gezi’nin yıldönümünü muhalif kesim sokakta hatırlatıp orta yapınca Cumhurbaşkanı Erdoğan da golünü attı.
Konuyu Meclis’te işledi, eski iddialarını tekrarladı:
“Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler, bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti. Bunlar böyle, bunlar çürük, bunlar sürtük.“
Muhalefet hemen yalanladı.
Klasik atışmalar.
Türk Dil Kurumu’na göre ‘sürtük’ kelimesinin anlamı şöyle:
“Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın. Aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın. Hayat kadını.”
Yüksek gerilim hattında siyaset devam ederken akaryakıta gelen zamla hızımıza hız kattık.
Şimdi otomobillerle alemlere akma zamanı.
Muhaliflere göre Erdoğan yine hakaret etmişti.
Oysa o safları sıklaştırmanın gayretindeydi.
Basın, sosyal medya ve internet haberciliğine ilişkin düzenlemeler de Meclis komisyonuna geldi.
Kafes haberciliği yolda.
Teklifin geldiği gibi kanunlaşacağına kesin gözüyle bakıyoruz.
Çünkü muhalefetin hiçbir hükmü yok.
Yapılan tek şey kürsüden muhaliflik yapmak, hitabet yarıştırmak.
CHP, Erdoğan’ın sorularına cevap verirken Andımız’ı hatırlattı.
Oysa bu konuda yeri göğü inleten bir parti, şu an iktidarın küçük görünümlü büyük ortağı konumunda.
Şimdi karşımızda böylesi bir muhalefet var.
Düşünün ki altılı masa var ama ekonomi dışında her şey birinci gündem maddesi.
Zoru başaran bir muhalefet.
Aynı simalar ve bu siyaset anlayışıyla bir yere varılamayacağı çok açık.
İktidarın ekmeğine yağ sürmenin ötesine geçemeyen bir siyaset tarzı.
Muhalefetin bildiği ve çok iyi ezberlediği kelimeler:
“Saray”, “Erdoğan”, “hırsızlık”, “yolsuzluk” “bitecek”, “gidecek”, “kaçacak”, “diktatör” vs.
Konuşmalarda bu kelimeler kullanıldıkça Erdoğan’ın popülerliği iyice artıyor.
Taraftarı, meseleye “Erdoğan’ı indirmeye çalışıyorlar” gözüyle bakıyor.
Peki hiçbir etkisi, yetkisi kalmayan muhalefet, sine-i milleti düşünür mü?
Seçimlere bir yıl kalmışken muhalif milletvekilleri, alacakları 12 aylık maaştan vazgeçip böylesi bir etkili yolu deneyip tarihe geçmek isterler mi?
Önceden HDP sık sık “sine-i millet” tartışması içinde yer alırdı.
Artık onlardan da bir ses seda yoktur.
Yarın Anayasa Mahkemesi HDP hakkında kapatma kararı verirse ne olacak?
Gece gündüz “halkımız” diyen bir muhalefet, neden geldiği yere halka geri dönmek istemez?
Bütün alanlara hâkim olan iktidar dışında muhalefetin esamesi okunmuyor.
Sine-i millet olursa en azından Meclis’te elektrik, su ve yemekten epey bir tasarruf yapılmış olur.
Milletin vergileriyle ödenen bu masrafların azaltılmasına bir nebze katkı sunarlar.
Bu işe bir de maaşları katarsanız ekonomi canlanır.
Hatırlarsanız bir dönemin sloganıydı “sakız alın ekonomi canlansın.”
Sakızdan daha fazla canlılık katacağı kesin.
Özellikle de Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nureddin Nebati’nin gözlerine.
Son sözüm şu:
İktidar karşısında etkisiz eleman rolü oynayan muhalefet partilerinin önünde, siyaseten sonuçları ne olursa olsun “sine-i millet” dışında başka bir etkili seçenek kalmadı.
Bunu yapmadıkları takdirde seçim zamanına kadar kendi aralarında topu çevirmekten öte bir oyun oynayamayacakları da çok açık.