İktidar cephesi -AK Parti ve MHP- elektrik faturalarının aşırı zamlı gelmesi sonrasında başgösteren rahatsızlığa tepki gösteren muhalefet partilerine müthiş kızıyor. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Zamdan vazgeçilene kadar elektrik faturamı ödemeyeceğim” demesine verilen tepkiler ortada. İyi Parti de fatura yakma eylemi başlattı; o eyleme de tepkiler gelmesi kaçınılmaz.
Sonuçta iktidar iktidarlığını yapacak; iktidar olmanın gereklerinden biri muhalefetle ağız dalaşına girmek olarak anlaşılıyor bizim ülkemizde. İktidar sözcüleri buldukları her fırsatta bu gereği yerine getiriyorlar.
Tamam da, muhalefetin de muhalefet görevini yerine getirmesi doğal değil mi? O da iktidar politikalarından yanlış olduğuna inandıklarını sözle veya fiille dile getirmeyecek de ne yapacak? Muhalefetin iktidarın çizdiği sınırlar içerisinde kalma zorunluluğu bulunan rejimlere ‘demokrasi’ denmiyor.
Bütün bu kargaşa sırasında benim anlamadığım ilk konu şu:
Zammı ilan eden hükümet de zamların canları acıttığının farkına vardı ve bakanlar ile parti adına konuşanlar soruna çözüm arandığını duyurdular. Aranan çözümle halkın huzursuzluğunun giderilmesinin amaçlandığını da yine AK Parti’nin itibar ettiği yazarların köşelerinde okuduk.
CHP’nin faturaları ödememe eylemiyle yapmaya çalıştığı da soruna çözüm arama sürecini çabuklaştırmak…
Neye kızılıyor?
Anlamakta zorlandığım ikinci konuyu da paylaşayım: Elektrik dağıtımı işi özelleştirildi ve her bölge için açılan ihaleler sonucunda abonelere kazanan firmalar muhatap hale getirildi. Faturalar evlere ve iş yerlerine özel dağıtım firmaları tarafından gönderiliyor.
Zam konusuna vatandaşlar üzülürken, gelirleri zam sayesinde artacağı için firmaların sahipleri seviniyor olmalı.
İlan edilen ve ilk örnekleri zamlı faturalar olarak vatandaşlara gönderilen yeni ücretlerden duyulan rahatsızlık giderilecekse, bunu sağlayacak çözüm firmalardan gelmeli değil mi?
Neden zam konusuna itirazlara ve muhalefetin çözüm bulunana kadar sürdürmeyi amaçladığı eylemlere tepkiyi iktidar veriyor?
İktidar cephesinin yapması gereken, vatandaşların üzerine çöken fatura dehşetini ortadan kaldırmak olmalı.
Vatandaşların canı sürekli acıyacağına firmalar bir defalığına fedakarlıkta bulunsun…
Birilerinin sandığı gibi kimsenin evde klimayı son ayarında yakarken atlet-fanila ile dolaştığını sanmıyorum. Hemen her evde daha az elektrik kullanma sonucunu getirmesi umulan tedbirler alınmış bulunuyor.
Sorun evlerde yaşanır görünse de yüksek faturalar esas iş dünyasını etkiliyor. Dükkan ve mağazaları karartma dönemi başladı. İşlerinin özelliği gereği elektrik tüketimini azaltamayacak iş yerleri ise, bir faturaya bakıyor bir de kasaya düşen ciroya. Evini daha az ısıtan vatandaşlar yüklü elektrik faturasını ödeyebilmek için temel ihtiyaç maddeleri dışındaki alış-verişlerinden vazgeçmek zorunda kaldılar.
Dükkan ve mağazalarda kasaya düşen para da azaldı sizin anlayacağınız.
İşin şakası yok; bunun doğal sonucu, elektrik faturaları yüzünden iş yerlerinin kapanmasıdır.
Muhalefet bu sonucun meydana gelmesini önlemek için uyarı görevini yapıyor.
Hiddetlenmek, kızmak yerine muhalefete teşekkür edilse iyi olur.
….
İktidar yanlısı bir gazeteden mesaj
AK Parti’nin en fazla itibar ettiği gazetelerden birinde çıkan bir yazıdan genişçe bir alıntı sunuyorum.
Yazının başlığı “Kibirli hükümdarın hazin sonu!..”
Girişinde şu keskin cümleler yer alıyor:
“Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Kötü huydur ve haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibir her iyiliğe engeldir, her kötülüğün anahtarıdır…”
Ardından şöyle bir hikaye anlatıyor yazar:
“Çok kibirli, gururlu bir hükümdar vardı. Bir gün memleketini gezmek istedi. Hizmetçilerine ‘Elbiselerimi getirin’ diye bağırdı.
Huzuruna çeşit çeşit elbise getirildi. Fakat hiçbirini beğenmiyordu. İster istemez birini giymek zorunda kaldı.
Sonra ikinci emrini verdi: ‘Atımı hazırlayın!’
Hemen atı hazırlandı. Süslü ata, süslü elbiseleri ile bindi. Yanına hizmetçilerini ve askerlerini de alarak memleketi dolaşmaya çıktı.
Atın üzerinde ilerlerken gururundan, kibrinden yanında yaya olarak yürüyenlere bile bakmıyordu. Gözü hep yukarılarda idi. Vatandaşlarından bazıları dertlerini sıkıntılarını anlatmak için yanına yaklaşmak istediklerinde, onlarla ilgilenmiyor, atın üzerinden ‘Uzaklaştırın onu’ emrini veriyordu… Bu şekilde epey dolaştılar. Günün birinde, karşısına, yamalı fakat temiz elbisesi olan yaşlı bir kimse çıktı. Hemen emrini verdi: ‘Uzaklaştırın şu ihtiyarı!’
Maiyetindekiler, hemen ihtiyarı uzaklaştırdılar… Biraz sonra, aynı ihtiyar atın dizginlerini tutup ‘Ey mağrur hükümdar, seninle görüşmem lâzım’ dedi. Bu hâli gören hükümdar, küplere bindi. Sesi çıkabildiği kadar bağırıyordu: ‘Sen hangi cesaretle benim atımın dizginlerine yapışırsın, bugüne kadar kimse böyle bir şey yapamadı!..’
Fakat ihtiyar hiç oralı değildi. Hâlâ dizginleri elinde tutuyordu. Mâiyetindekiler de uzaklaştırmaya muvaffak olamadılar. Hükümdar mecburen ‘Söyle bakalım, derdin nedir?’ dedi. ‘İhtiyacımı gizli söylemem lâzım, açıktan söyleyemem’ deyince, hükümdar ister istemez başını aşağıya eğdi. İhtiyar kulağına yavaşça ‘Ben Azrâil’im’ dedi. Bu sözü duyan hükümdarın beti benzi attı, eli ayağı titremeye başladı. ‘Ne olur bana biraz müsaade et! Geri dönüp çocuklarımı bir defacık olsun göreyim! Onlarla helâlleşeyim! Ondan sonra canımı al!’ diyebildi.
Azrâil aleyhisselâm ‘Hayır buna müsaade yok’ deyip o anda ruhunu aldı…
Herkese yukarıdan bakan hükümdarın cansız bedeni atın ayakları altına yuvarlanıvermişti…”
(Siyahlar yazarın kendisine ait).
Her yazı bir mesajdır. Kime gidiyor bu mesaj?
….
Kıbrıs’ta bir suikast ve bir cenaze töreni
Kıbrıs’ta bir iş insanı suikasta uğradı.
Sedat Peker videolarını serbestçe yayınlayabilirken ismi ve cismiyle kendisinden de söz ettiği için suikasta uğraması ilgi çekti Halil Falyalı’nın…
Falyalı Kıbrıs’ta otel sahibiymiş, ancak esas iştigal konusu farklıymış; internet üzerinden bahis yaptıran şirketleri varmış…
İştigal konusu Türkiye’de yasaklanmış bir alan. Şirketlerin kolu yalnızca Türkiye’ye değil, başka ülkelere de uzanmaktaymış.
Bilenler, Falyalı’nın Kıbrıs’ta da yasak olması gereken başka ilgi alanları da olduğunu söylüyorlar…
Peker’in projektörlerini üzerine çevirmesinin sebebi de hem bahis hem de öteki ilgi alanlarıydı zaten.
Suikast da bu yüzden bir mafya hesaplaşması olarak değerlendiriliyor.
Failler diye üzerlerine gidilip göz altına alınanlar da bilinen mafya tipleri…
Böyle birinin seveninin az, nefret edeninin fazla olması beklenir değil mi?
Cenazesi için düzenlenen tören bunun hiç de öyle olmadığını gösterdi.
Kıbrıs’ın en ünlü simaları törende yerlerini aldılar. Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, üst düzey bürokratlar, iş dünyasından isimler… Hepsi oradaydı.
[Siyasileri unvanları ve isimleriyle vereyim: KKTC Başbakanı Faiz Sucuoğlu, İçişleri Bakanı Kutlu Evren, UBP Milletvekilleri Ünal Üstel ve Nazım Çavuşoğlu, Mehmetçik Belediye Başkanı Cemil Sarıçizmeli, Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü, eski UBP Milletvekili Aytaç Çaluda, Büyükkonuk Belediye Başkanı Ahmet Sennaroğlu, Beyarmudu Belediye Başkanı İlker Edip.]
Tabutu üzerinde hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin bayrakları bulunuyordu.
Şaşılmayacak gibi değildi.
Hiç kimse cenazeye katılmaya zorlanamayacağına göre, Falyalı’yı son yolculuğuna uğurlayan onca önemli kişinin kendisine saygı duyduklarını düşünmemiz gerekiyor.
Yasal olmayan işlerle tanınan birine bu olağanüstü saygının bir anlamı olmalı.