Muhafazakârlık, dindarlık ve İslamcılık…

Abdülaziz Tantik, modern anlayışa sığınıp Müslüman kalma düşüncesinin muhafazakarlık, siyasetten arınmışlığın ise dindarlık olarak tanımlandığı bir vasatta İslamcılığın işinin zorluğuna dikkat çekiyor.

Muhafazakârlık, dindarlık ve İslamcılık…

Müslümanlar bağlamında Muhafazakâr kavramı son yüz yılda gündeme getirilen ve kullanılan bir kavramsallaştırmadır. Müslümanların, siyasal olandan bağımsız bir tutum olarak varlıklarını işaret eden bir gösterge olarak kullanılmaktadır. Hala kullanıma devam edilmesi de bu gösterge durumun varlığının devam ettiğinin işaretidir.

Muhafazakâr kavramının ortaya çıkması ise daha çok Anglosakson aydınlanmasının tipik özelliği olarak öne çıkmaktadır. Hıristiyanlıktan vazgeçmeden modernleşmeyi içselleştirmeyi kabul eden İngiliz modernleşmesinin tipik özelliğidir muhafazakârlaşma… Böylece hem dinini muhafaza edecek hem de modernleşmenin kazandıracağı refahı da göz ardı etmeyeceklerdi. Fransız aydınlanmasının dışında ikinci bir aydınlanma olarak öne çıktı İngiliz aydınlanması…

Cumhuriyet kurulduktan sonra, Müslümanların modernleşmeye tabi olmalarını sağlamaya matuf bir kavramsallaştırma olarak öne çıktı. Bu, Müslümanların bu payeyi kabul etmelerinden çok siyasal erkin dindarlara dayattığı bir kavramsallaşma olarak öne çıktı. Daha Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, müslüman öncülere yönelik şiddet uygulamaları, idam kararları, iktidar erkinden ve yönetimden uzak tutulmaları, baskı altına alınmaları zaten Müslümanları sosyal hayatın dışına itmişti. Müslümanların kendilerini ifade etme imkânları da olmayınca önce müslüman entelektüeller için kullanılan muhafazakâr kavramı süreç içinde müslüman ahali içinde kullanıma dâhil edildi.

Muhafazakâr kavramının konfor/refah kavramı ile birlikte düşünülmesi gerektiğini unutmayalım… Yani dindarlığından ödün vermeden modernleşme, laikliğin kabulünü sağlayan bir enstrüman olarak öne çıktığını da unutmayalım… Fakat burada dindarlık, siyasal ve sosyal iktidar imtiyazından vazgeçmeyi de içeren bir durumun içselleştirilmesidir muhafazakârlık… Süreç içinde de Müslümanları temsil eden kurumların bu kavramı olumlu anlamını dikkate alarak kabullenmeleri aynı zamanda yeni laik sistemin istem dışı kabulünü de beraberinde taşımıştır. İslamcılık, muhafazakârlığın bu negatif boyutunu dikkate alarak kendisini yeniden tanımlayan Müslümanların laiklik ve modernleşme ile bir hesaplaşması olarak yeniden gündeme taşınmıştır. Altmışlı yıllarda İslamcılığın yeniden gündeme gelmesi, tartışma alanına girmesi, entelektüel zeminde karşılık bulması, modernleşme ve laiklik ile bir hesaplaşmanın zemini olarak inşa edilmiştir. İslamcılık, ‘Dindarlığın’ mevcut durumun meşrulaştırılmasına yönelik bir itirazı olarak öne çıkmaktadır. İlk kez, Müslümanlar İslamcılık üzerinden kendileri olmaya, Müslümanlığın kendine has bir renginin olduğunu anlamaya, Kuran ve Sünnet’e dönüş ilkesi üzerinden dinin yeniden mevcut form içinde kendine has bir şekilde varlık kazanmasına matuf çaba ve gayretlerin neşvünema bulmasına zemin olmuştur. Bu süreç neredeyse bütün İslam coğrafyalarında harekete geçmiştir. 1900lerin başından itibaren bu süreç vardı. Ama ülkemizde 1950li yıllardan sonra kendini gösterdi, seksenli yıllarda ise toplumsallık zeminini inşa etti.

İslamcılık, muhafazakâr dindarlıktan İslam’a dayalı yeni bir dini anlayışın öne çıkarıldığı bir süreç ve yaşamın bütün katmanlarında dinin varlık kazanması gerektiğini belirten bir yaklaşım olarak öne çıktı. Bu durum, dinin seküler laik yaklaşımın dışında kalan bir olgu olarak ve seküler laikliği dışlayan bir tutum olarak varlık kazandı. Siyasal bir hareket hüviyeti de kazanan İslamcılık, kendini tam olarak ifade etmekte zorlandığı için başka kavramsallaştırmalara yöneldi: milli görüş… Bu kavramsallaştırma, süreç içinde siyasal arayışların öne çıktığı ve siyasal rejimin değişim geçirmesi üzerinden yaklaşık bir otuz yıl sonra demokratik muhafazakârlık olarak yeniden öne çıktı. Bu sefer muhafazakâr kavramını dindar entelektüeller kullanmaya başladı. Ona olumlu bir anlam yüklemelerine rağmen, geçmişinde var olan laikliği benimsemeye yönelik arayışı da içinde taşıdı. İslamcılık yeniden muhafazakârlığa evrildi.

Dindarlık kavramı ise müslüman kesimlerin bir kısmının kendilerine yönelik kullanıma dâhil ettikleri bir kavramsallaştırma idi. Kastı mahsusası da ‘dini ahlakın öne çıkarılması, siyasal iktidar alanına yönelik bir beklenti içinde olmadıklarını belirleme, bize dokunmayın, bizim sizin iktidar alanınızla bir sorunumuz olmaz’ diyen bir psikolojik vasatı işaret ettiğini de söylemeliyiz. Dindarlığın her iki tonunda da laikliğe direk cephe almama, mevcut durumu olduğu gibi kabul etme ve nimetlerinden istifade ederken dindarlığını muhafaza etme arayışını içeriyordu. Ayrıca İslamcılığın oluşturduğu iktidar ile negatif psikolojiden kaçınma adına araya mesafe koyma çabasını da zımnen içermekteydi. Dindarlık kavramının pozitif ve negatif anlamları yanında kendi içine kapanıklığı da işaret ettiğini söylemek durumundayız.

İktidar alanı tarafından dindarlar kavramının kullanımı ise, Müslümanları kendi sınırlarında durmalarını ihtar eden bir yaklaşıma işarettir. Bu işareti gören ve uyanlara iktidar tarafından sunulan destekleri de göz ardı etmemekte yarar var. Dindarlık kavramının bir de bilinçli bir kullanımı var: İslamcılığın ideolojik karakterine yönelik itirazlarını dindarlık kavramının ideolojiden bağımsız ve ahlaki zeminine güçlü gönderme yapması gibi…

Ama ister muhafazakârlık kavramı olsun, ister dindarlık kavramı olsun, hep belirli bir ön şartı taşıması bağlamında müslüman kavramının tam karşılığı olarak isabetli bir kullanımı taşımadığını açıklıkla belirtmeliyiz… İslamcılığın taşıdığı bütün sorunlara rağmen, İslam ve müslüman kavramı ile iç içe bir anlamı taşıdığı bedihidir. Bu kavramın, anın Müslümanlaşmasını içermesi ise ortak bir anlama işarettir. Farklı tanımları olmakla birlikte İslamcılığın hedef olarak öne çıkarttığı şeyin açıklaması babında ‘günü müslümanca yaşama’ iradesi temel bir tanımıdır.

Halen muhafazakârlık, muhafazakâr kavramının kullanımında geçmişten bugüne kadar gelen anlamlarını içerecek düzeyde ve derinleşerek genel kabule dönüşmesi sağlanmış, müslüman ahalinin de gönüllü katıldığı bir zemine işarettir. Bu zemin dindarlık kavramını da yedeğine alarak anlam alanını genişletmeye devam etmektedir.

Hiçbir kavram masum değildir. Öne çıkartılan her kavram, bir hedefi ve sosyolojik bir değişimi işaret eder. Muhafazakâr ve dindar kavramı da bu sosyolojik ve siyasi değişimi içerecek anlam katmanlarına sahiptir. Bu kavramların gelinen noktada kendilerine bir iktidar alanı üretmesi sağlanmıştır.

Müslümanları temsil ettiklerini söyleyen kesimlerin iktidar erki ile uzlaşmaları ve süreç içinde iktidar ortağı olarak güçlenmesini de içeren bu yeni hedef başarıya ulaşmıştır. Son yirmi yılın iktidar alanını dolduran bu temsiliyet, dini görünür kılarken içinin boşaltılmasını da beraberinde taşımıştır. Bu olgu, bir çaba ve gayret göstermeden, dindarlığın olumsuz psikolojik vasatını da kullanarak laikliğin ve sekülerliğin toplumsal zeminde bir karşılık bulmasını, entelektüel zeminde baskın karakter olarak öne çıkarılmasını da beraberinde taşımaktadır.

Bugün içinde yaşadığımız kültür atmosferinde İslamcılığı tartışmak ve olumlamak neredeyse imkânsızdır. İslamcılık sadece eleştiriye konu edinildiğinde işlevsel görülmektedir. Neredeyse bütün toplumsal katmanlarda İslamcılığa yöneltilmiş bir saldırıyı görmek mümkündür. Darbeye karşı ilk sokağa çıkan İslamcılar, darbeden hemen sonra ilk çarmıha gerilenler arasına girdirilmiştir. Son dönemde medyada daha çok İslamcılığın olumsuzlanması üzerine bir hareketliliği gözlemlemeye devam etmekteyiz.  

 

Devamı >>>