Muhafazakârlık dahil, bu ülke insanının düşünsel seyri istisna tutulduğunda, kişilerin kendilerini bir bloğa yaslamaları ve aidiyetlerinin tescili sadedinde ideolojik bir küme içerisinde yer aldığı bilinen bir gerçektir.
Ki bilinen ve taraflar açısından kabul görmesi açısından değerlendirildiğinde, hiçbir kişinin, kendi ideolojisi, siyasal formu bağlamında taraf tuttuğu siyasi çevrenin, gerek yerel ve ulusal iktidarda ve gerekse de muhalefette bulunduğu halde, kendi tarafına halel gelmesini arzulamadığı, istemediği ve halel geliyor olsa da, kendi siyasi çevresini muhafaza ettiği ve onu her tür eleştiri ve saldırıdan korumaya çalıştığı görülür.
Bu durumun istisnası ise, ne yazık ki ender görülmektedir. Böyle yapılmadığı takdirde, kişinin ihanet içerisinde olduğu ve hainliği hak ettiğine hükmedilir. O çok adından bahsedilen ehliyet, liyakat ve adalet unsuru görmezden gelinir ve büyük bir çabayla berhava edilirdi.
Kimse kızmasın, ama muhafazakârlar öteden beri kendi iktidar sahiplerini yapmakta oldukları yanlışlar konusunda uyarmaz ve tavır belirlemezlerdi. Giderek dar bir çevreye sıkışıp kalan İslamcı cenahta ise, yerine ve zamanına göre eleştiri getirilir ve haklı bir şekilde tavır alınırdı. Ör. Birçok İslamcı grubun 18 yıllık Ak Parti iktidarında, iktidara yönelik protestoları ilgilisince bilinmektedir. Ulusalcı ve sol cenahta da, ‘kendilerinden olan, ya da görünen’ muktedirlere ve muhafazakâr iktidarlara karşı tavır alma işi de gözlemlenmektedir.
Ama muhafazakâr mantalite açısından bakıldığında, solcu solcuyu, ulusalcı ulusalcıyı ‘yağlı, ballı işlerden dolayı’ eleştirmez, üzerini örterdi. Ki bu ‘üzerini örtme’ eylemi her cenahta var ve bu da adalet olgusuna yanlış ve eksik bakıldığından kaynaklanmaktaydı.
Ama yine de istisnaları vardı, bu işin...
Bunlardan birisi, CHP’nin kazandığı İBB’nin, sanırız zamana yayılacak gibi duran zam furyasının belki de ilk ayağı olan içme suyuna yapmak istedikleri ‘su zammı’na yönelik sol-Kemalist bir grup olan Halkevleri’nin İBB önünde yapmış oldukları eylem, az da olsa muhafazakâr muhayyileyi zorlayacak gibi…
Bu tür haklı duruşlara karşı çıkışın, ya da olacak çıkışların adı, muhafazakârlar açısından olsa olsa; “Ben yapmıyorsam, düşmanında yapmıyordur.” Ucuzculuğu ve indirgemeciliği olabilirdi!
İşte Halkevi’nin İBB binası önünde yapmış olduğu ‘su zammı’na karşı yaptığı “halkın çıkarını korumaya yönelik protesto gösterisi" haberi…
“Halkevleri üyesi bir grup, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) önünde İSKİ'nin su fiyatlarına yüzde 20'lik zam teklifini protesto etti.
İBB önünde toplanan Halkevleri mensubu grup adına açıklamayı yapan Beşiktaş Halkevi Şube Başkanı Murat Yıldırım, 23 Haziran seçimlerinde AK Parti'ye karşı CHP'yi desteklediklerini hatırlatarak, halkın çıkarlarını savunmak için protesto eylemi düzenlediklerini söyledi.
Yerel yönetimlerin görevinin ekonomik kriz karşısında halkı korumak olduğunu ifade eden Yıldırım, "Su haktır, her bir yurttaşın asgari su ihtiyacı bedelsiz olmalıdır. İstanbul'da her haneye 18 metreküp su bedelsiz verilmelidir. Su kullanım bedelini patronlar, şirket sahipleri ödemelidir. İstanbul'da su, Belediye Başkanının ifade ettiği gibi ucuz değildir. İBB Hamidiye Su satış rakamlarıyla övünmeden önce her hanede musluktan temiz içilebilir suyun akmasını sağlamalıdır." şeklinde konuştu.
Polisin güvenlik önlemi aldığı eylem, açıklamanın ardından sona erdi.”
Darısı muhafakârların başına diyelim…
Kaynak: http://www.haberdurus.com/
