Muhafazakâr siyasetin büyük sorunu: Gençler artık din üzerinden siyasallaştırılamıyor

Gazeteci yazar Alper Görmüş Analiz Etti...

Muhafazakâr siyasetin büyük sorunu: Gençler artık din üzerinden siyasallaştırılamıyor

DİZİ SUNUŞU

Okumakta olduğunuz; bu dizinin beşinci yazısı. Dizi boyunca, önceki bölümleri okumamış olanlar için ne yapmak istediğimi bu sunuşlarda tekrarlıyorum. İlk bölümde yazdığım gibi: Dizide muhafazakâr kesimin genç kuşaklarında yaşanmakta olan değişimin ‘büyük’ siyaseti nasıl ve ne surette etkileyeceğini (etkilemekte olduğunu) anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Bu amaçla ilk iki bölümde İslamın küresel çapta modernlik ve bilim karşısında yaşadığı sorunların genç kuşaklar üzerindeki etkisi üzerinde durdum. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Türkiye’deki genç kuşakların dindarlıktan ve cemaatçi yapılardan uzaklaşıp bireyselleşmelerinin, sekülerleşmelerinin nedenleri hakkında yazdım.

Dindar-muhafazakâr gençlikteki dinle araya mesafe koyma ve sekülerleşme eğilimlerinin ‘büyük’ siyaseti nasıl etkileyeceğini anlamaya ve anlatmaya çalıştığım dizinin bugünkü bölümünde, bana böyle bir diziyi yazma ilhamı veren iki gençlik araştırmasından söz edeceğim. Bunlardan birincisi Sencer Ayata’ya, ikincisi ise Mehmet Ali Kulat’a (MAK Araştırma) ait.

Her iki araştırmanın sonuçları da son 10 yılda, özellikle de bu dönemin ikinci yarısında dindar-muhafazakâr gençlik içinde değerler ve tercihler açısından çok büyük bir değişim olduğunu gösteriyordu. Bu sonuçlar bende, onların hangi süreçlerden geçerek olgunlaştığı ve başlıca kaynaklarının neler olabileceği hususunda büyük bir merak uyandırdı.

Öte yandan, ifade edilen değişim o kadar büyüktü ki bunun ‘büyük’ siyaseti etkilememesi düşünülemezdi. Buradan da ikinci bir merak noktası peydahladım: Bu değişim, siyasette etkisini ne surette gösterecekti?

Ve nihayet her iki araştırma da zihnimde, cevap çabası ister istemez spekülatif olacak son soruyu çaktırdı: 2015’te dümeni İslamcılıktan milliyetçiliğe kıran Erdoğan’ın motivasyon kaynaklarından biri de gençlikteki bu ‘tatsız’ gelişme olabilir miydi? Yani: Erdoğan, yaptırdığı anketlerle, araştırmalarla dindar-muhafazakâr gençlikteki değer ve tercih değişmesini görmüş, gerçekçi davranarak (tabii asla dillendirmeyerek) kabul etmiş ve öbür siyasi gerekçelerin yanına bunu da ekledikten sonra mı “istikamet milliyetçilik” demişti?

Bu soruyu sordum kendime, çünkü sözünü ettiğim araştırmalar, muhafazakâr genç tabanı dindarlık ekseninde siyasallaştırmanın artık mümkün olmadığını gösteriyordu. O zaman da işte yukarıda ifade ettiğim ikinci soru geliyordu akla: Şimdi bütün netliğiyle arz-ı endam eden bu sonuçlar, iktidar partisince beş-altı yıl önce sürdürülen gürültüsüz anketler ve araştırmalarla ortaya çıkarılmış olamaz mıydı?

Bu spekülasyonu, dizinin bir sonraki (son) yazısına bırakalım ve sözünü ettiğim iki yeni araştırmaya müracaatla, nedenlerini dört yazıdır anlatmaya çalıştığım bugünkü reel tabloya bakalım. (Geçen yazıda şu okumakta olduğunuzun son olacağını söylemiştim ama şimdi anlıyorum ki mümkün değil. O nedenle bugün sadece günümüzdeki reel tabloya bakmakla yetineceğiz.)

“AK Parti’ye oy verecek gençler yüzde 25’i geçmeyecek”

MAK Araştırma’nın sahibi Mehmet Ali Kulat, son araştırmasını anlattığı söyleşilerden birinde AK Parti’nin özellikle son 4-5 yılda dindar-muhafazakâr gençlikle ilişkisinin “çok sıkıntılı” olduğunu, bugün seçim olsa AK Parti’ye oy verecek gençlerin yüzde 25’i geçmeyeceğini söylüyor.

Araştırmadan, gençlerin din üzerinden siyasallaştırılması imkânının çok daralmış olduğunu gösteren başlıca sonuçlara göz atalım şimdi. Bilgileri ve rakamları sıralamakla yetineceğim, bazılarının sonunda parantez içinde kısa yorumlarda bulunacağım:

“Sahip olduğunuz dini inancınız; davranışınızı/tutumunuzu etkiliyor mu?” sorusuna gençlerin yüzde 69,5’i ‘bazen/ara sıra’ cevabını verirken, yüzde 15,4’ü ise ‘her zaman’ yanıtı verdi. Sahip olduğu dini inancın davranış ve tutumları üzerinde etkili olmadığını belirten gençlerin oranı ise yüzde 15,1 olarak öne çıkıyor. Arkadaş tercihinde din ya da mezhebin etkili olup olmadığı ile ilgili soruya gençlerin yüzde 88,7’si “Hayır, arkadaş tercihimde bunlar asla önemli değil” cevabını verirken, tercihlerinde etkili olduğunu söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 5,2 oldu. (Burada özellikle arkadaş tercihi ile ilgili soruya verilen cevaba dikkatinizi çekmek isterim. “Hayır, arkadaş tercihimde din ya da mezhep asla önemli değil” diyenlerin oranı yüzde 88,7; bu, gençlerin sosyal ilişki kurarken dinî aidiyetlere neredeyse hiç önem vermediğini gösteriyor.)

“Namaz kılıyor musunuz?” sorusuna gençlerin yüzde 39’u ‘haftada bir kere Cuma Namazı’ cevabını verirken, yüzde 26,7’si ise ‘Bayram Namazı veya başka çok özel günlerde yılda birkaç kere’ cevabını verdi. ‘Hayır, hiç namaz kılmıyorum’ cevabını verenlerin oranı yüzde 17,8 olurken, ‘5 Vakit namaz kılıyorum’ diyenlerin oranı ise yüzde 14’te kaldı.

Gençlerin yüzde 64’ü başka ülke vatandaşlığı istiyor. Kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde ‘evet terk eder giderim’ diyenlerin oranı yüzde 64 olurken, sadece yüzde 14’ü ‘ülkemde kalırım’ cevabını verdi.

“Hangi ülkede yaşamak istersiniz?” sorusuna yüzde 43 ile Avrupa ülkeleri başı çekerken, onu yüzde 39,8 ile ABD/Kanada, yüzde 14,8 ile de İskandinav ülkeleri takip ediyor. (Bu üç tercihi toplayıp yüzde 100’den çıkarınca geriye yüzde 2’lik bir pay kalıyor. O yüzde 2’den Müslüman ülkelerin payına ne düşüyor, bilmiyorum. Geçtiğimiz günlerde Serbestiyet’te dindar-muhafazakâr dünyanın ‘doktor abla’sı Ayşe Hümeyra Öktem’in “olmayı ve ölmeyi” en çok istediği yerde, Medine’de hayatını kaybettiğine dair bir haber vardı. Öktem, genç bir doktorken ‘mücavir’ olmuş, Medine’ye yerleşmişti. Mücavir, yani Peygamber’e komşu olmak için yaşadıkları yeri terk edip Medine’ye ve Mekke’ye yerleşen Müslümanlar… Artık o Müslümanlardan, hele ki gençler arasında hiç bulunmuyor.)

Sencer Ayata: Genç kesimde modernlik ve laiklik, dindarlık ve muhafazakârlığın önüne geçti

ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sencer Ayata, yürüttüğü gençlik araştırmasının sonuçlarını açıklarken (T24, 1 Eylül 2020) Türkiye’deki gençler arasında “modernlik ve laikliğin, dindarlık ve muhafazakârlığın önüne geçtiğini”, muhafazakâr alan içinde de “İslamcılık gerilerken milliyetçiliğin öne çıktığını” söylüyor.

Ayata, “Dinin gençlerin yaşamında orta ve özellikle yaşlı kuşakta görüldüğü ölçüde ağırlıklı yer tutmadığını” belirtiyor ve inançlı olmakla birlikte hayata “seküler gözle” bakanların yükseldiğine dikkat çekiyor.

Ayata’nın bulgularına göre Türkiye’de dinin hayatlarında çok önemli bir rolü olduğunu söyleyen gençlerin oranı yüzde 30 dolayında. Kendilerinin koyu dindar, sofu, İslamcı olduğunu söyleyen gençlerin oranı ise yüzde 10-15.

Ayata’nın konumuz açısından anlamlı sayabileceğimiz başka bazı bulguları ve tespitleri de şöyle:

  • Genel olarak bakıldığında genç kuşağın otoriter, ataerkil ve cemaatçi değerlerden önemli ölçüde uzaklaştığı görülüyor.
  • AK Parti’nin öğrenci oyları parti ortalamasının 8-10 puan altında.
  • Muhafazakâr alanda İslamcılık gerilerken milliyetçilik öne çıkıyor.

Burada duralım. Çünkü bu son nokta, bu dizinin başından beri sorduğum soruya bağlıyor bizi: Acaba Erdoğan beş yıl önce dümeni İslamcılıktan milliyetçiliğe kırarken bu gelişmeyi görmüş müydü ve milliyetçilik tercihinin nedenlerinden biri de bu muydu?

Bunları da bu dizinin altıncı ve son yazısında ele alacağız.