Tarih: 26.02.2020 13:05

Müceddid beklentisi

Facebook Twitter Linked-in

Hadis profesörü ve düşünce insanı Mustafa Ertürk’ün Sünnet’in Güncelleştirilmesi – Nebevî Sünnetin Dinamizmi: Tecdid ve Sünnet İhdası başlıklı önemli kitabını yeni okuyabildim.

Kitapta özetle, dinî ve dünyevi alanlarda bireyin ve toplumun yararına olacak yeni kurallar, kararlar, uygulamalar üretmenin (ihdas) dinen mümkün ve meşru olduğu anlatılmakta, buna tarihten örnekler verilmektedir. Ertürk’ün ihdas’ın meşruiyetine delil olarak değerlendiği iki hadisten biri, kendisinin “tecdid hadisi” dediği, “Allah her yüzyılın başında bu ümmete, kendileri için dinlerinde yenileme yapacak (yüceddidü lehâ dînehâ) birini gönderir” anlamındaki metindir. 

Ancak, ilk olarak hicrî III. asrın sonlarına ait bir eserde (Ebû Dâvûd’un Sünen’inde) yer alan bu hadis -anlayabildiğim kadarıyla- müteakip zamanlarda -bazı tikel örnekler dışında- sistematik bir yenilik zihniyeti ve hareketi üretmemiş; aksine, bozulduğu düşünülen eski “sünnetler”i tekrar yerine oturtma, böylece geleneği koruma amacı için değerlendirilmiştir. Nitekim, sonraları III./IX. asrın müceddidi kabul edilen İmam Şâfiî, -yenilikçilik şöyle dursun- koyu muhafazakârlığın ilk ve en etkili temsilcisidir. “İkinci bin yılın müceddidi” diye tanınan İmam Rabbânî de öyledir. Her ikisi de müceddid sayılmalarını, “yeni sünnetler ihdası”na karşı mücadele açmalarına borçludurlar. 

***

Zannımca, Sünnî gelenekten yola çıkılırsa yukarıdaki müceddid hadisinden, gerçekten “yenilikçilik” manasıyla “tecdid” değil, klasik düşüncedeki muhtevasıyla “müceddidlik” anlamı çıkar. Bu iki kelime (tecdid ve müceddidlik) aynı kökten gelseler ve sözlük anlamları aynı olsa da kültürel anlamlarının farklı, hatta zıt olduğu kanaatindeyim. Olağanüstü ilmî birikim sahibi Celaleddin es-Süyûtî bu tezimiz için iyi bir örnektir. TDV İslam ,Ansiklopedisi’ndeki “Tecdid” maddesini yazan değerli bilim insanı Tahsin Görgün’ün kaydettiğine göre Süyûtî, kendisinin “müceddidlikle ‘meb‘ûs (gönderilmiş!) olması’ ümidini dile getirmektedir.” Onun “müceddidlik”ten ne anladığını görmek için el-Hasâisu’l-Kubrâ adlı eserine (Beyrut ts.) bakmak yeterlidir. Eserin bazı başlıklarında ve aktarılan bazı rivayetlerde (mesela I, 116-122) -Yüce Kur’an’ın ahlak ve haya numunesi olarak gösterdiği- aziz Peygamberimize öyle özellikler isnat edilir ki, okurken yüzünüz kızarır, mideniz bulanır. Gerekçe açık: “Rivayetlerde öyle söyleniyor.” Böyle bir anlayıştan “yeni sünnetler ihdası” beklenebilir mi?

***

Hasılı, sırf Peygamberimizden asırlar sonra ona, “Allah her yüzyılın başında bir müceddid gönderir” mealinde bir söz nispet edildi diye, neredeyse bütün okumuşlarımız 1100 senedir nelere kafa yormuşlar! 

 Her asırda sadece bir müceddid mi gelecek, birden fazla mı gelecek?

 Ulemadan mı, tasavvufçulardan mı, yoksa siyasetçilerden mi çıkacak?

 Müceddid her asrın başında mı, bitiminde mi gelecek?

 İslam dünyasının bir bölgesine mi, tamamına mı gelecek?

 Bütün işleri mi düzeltecek, bazılarını mı?

  Şu özellikte mi olacak, bu özellikte mi?

 Şia’dan mı çıkacak, Ehl-i Sünnet’ten mi? 

  Şia’dan çıkarsa müceddid olarak tanımalı mıyız?

 Geçmişte hangi müceddidler gelmişti?

 Şu asrın müceddidi falan mıydı, filan mıydı?...

Eski kültürlerde böyle şeyler vardı. Mesela Hıristiyan dünya 1500 sene “Ha geldi, ha gelecek” diye Mesih bekledi; “Ha koptu, ha kopacak” diye kıyamet bekledi. Bizde ise III. asından beri ulemasından tarikatçısına, ilâhiyatçısına, gelenekçisine, Selefîsine kadar neredeyse herkes yukarıdaki sorulara cevap aradı durdu; kendisinin yapması gerekenleri müceddidden, evliyadan bekledi. Bugün artık, “Peygamberimiz böyle bir söz söylediyse bile, biz kendi çocuklarımızın her birini birer müceddid yapalım; yani dinî, ahlâkî, bilimsel ve maddî alanlarda gerçekten yenileştirici, dönüştürücü, geliştirici olarak yetiştirelim” diyen seslere, eğitimcilere, din âlimlerine ihtiyacımız var. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —