Çünkü o, Hilafet’in kaldırılmasıyla birlikte imamesi alınmış bir tesbihin taneleri gibi darmadağın olan ümmeti yeniden tek yumruk haline getirmek, öncelikli düşman algısını yeniden emperyalizme ve Siyonizm’e karşı yöneltmek, ümmetin her türlü farklılıklarını Kur’an ve sünnet potasında eriterek büyük İslam birliği idealini gerçekleştirmek için bütün hayatını adamış bir liderdir.
Çünkü o, Bosna’da Aliya İzzetbegoviç’in Mladi Müslimani’si, Mısır’da Hasan el-Bennâ’nın İhvan’ı, Pakistan’da Mevdudi’nin Cemaat-i İslami’si, Filistin’de Şeyh Ahmed Yasin’in HAMAS’ı ve İslam coğrafyasının her neresinde mazlum ümmet için mücadele eden bir hareket varsa hepsiyle bir şekilde münasebetler kurmuş, rehberlik etmiş, kardeşlik bağlarını korumuş ve onları da aynı hedefe yönlendirmeye gayret etmiş bir liderdir.
Çünkü o, ahlâk, maneviyat, cihat ve nefis terbiyesi gibi İslami kavramları büyük bir özenle kullanmıştır. Meclis kürsüsünden, “Ben bunları Allah rızası için yapıyorum” diye haykırmış ve bunu da hayatıyla ispat etmiştir. Nerede olursa olsun konuşmalarına, “Es-Selâmu Aleykum” diye başlamış, Bakanlar Kurulu toplantısını “Bismillahirrahmanirrahim” diye açmıştır. “Biz bir cihat hareketiyiz” İslami kimliğini ve söylemini asla gizlememiştir. Açık, net, sade ve gerçekçi bir İslami söylem kullanmıştır. Çünkü o, neyi temsil ettiğini çok iyi bilen ve temsil ettiği şeye zarar verecek, onu flulaştıracak, toplumu bu konuda şüpheye düşürecek her söylemden ve eylemden özellikle kaçınmıştır.
Çünkü o, hangi konudan bahsederse bahsetsin, onun muhakkak inancımızla ilgili bir yönünü bulup oraya dikkat çekmiştir. Herkes ekonomik eleştiri yapmıştır ama Erbakan Hoca’mız ekonomik bir eleştiri yaparken faize ve faizin inancımız açısından yasak ve haram kılındığına da muhakkak vurgu yapmıştır. Herkes haktan ve adaletten bahsetmiştir ama Erbakan Hoca’mız İslam’ın hak ve adalet anlayışını gündeme taşımıştır. Herkes özgürlükten bahsetmiştir ama Erbakan Hoca’mız, İslam’ın özgürlük anlayışına vurgu yapmıştır. Böylece hem diğer liderlerden bir lider haline gelmemiş hem de gündemde hangi tartışma olursa olsun bu tartışmayı bir fırsata çevirerek asıl hedefi olan toplumun İslami açıdan şuurlandırılması için de gayret etmiş, İslami çizgiyi, rengi ve kokuyu hep muhafaza etmiş bir liderdir.
Çünkü o, inancının emrettiği hedeflere ulaşmak ve ümmetin yeniden dirilişini gerçekleştirebilmek için Kur’an ve sünnetin emirleri doğrultusunda İslam Birliği, İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Barış Gücü, İslam Kültür İşbirliği Teşkilatı, Faizsiz Ekonomik Sistem ve İslam Dinarı gibi büyük projeler geliştirmiş, gerçekçi, uygulanabilir ve Müslümanların pratik sorunlarını çözebilecek bir yol, yöntem ve usul belirlemiş bir liderdir.
Çünkü o, “Dünyadan aya gönderilen bir füze, nasıl ki hedef açısında bir milimlik bir sapma bile gösterirse, bu açı giderek büyüyecek ve neticede o füze aya değil başka bir gezegene çarpıp parçalanacaktır. Aynen bunun gibi imanî ve itikadî konularda başlayacak az bir sapma bile, insanı giderek İslam’dan uzaklaştıracak ve bu sapkınlık, sonunda sahibini cennete değil, cehenneme taşıyacaktır” diyerek dine dair konular ve kavramlar hakkında konuşurken son derece titiz davranmış bir liderdir.
Çünkü o, 12 Eylül’de yargılandığı mahkemede hâkimin yüzüne karşı okuduğu metinde geçen “Temelini Kemalist devrimlerin oluşturduğu sistemi yeniden İslami esaslara göre düzenlemek ve şeriatın yeniden devlet nizamı olarak ihyası için çalışmak” suçunu işlemekten yargılanmış şerefli bir liderdir.
Son röportajında ,“Vefatınızdan sonra nasıl anılmak istersiniz?” diye sorulduğunda, “Canıyla ve malıyla cihat eden bir mücahit, bir Müslüman” olarak anılmak isterim demiş ve bütün ömrünü bu uğurda feda etmiştir.
İşte bu lidere ümmet tarafından layık görülmüş “mücahit” kavramının, günü birlik siyasi ve politik tartışmalara alet edilmesi hem İslam dininin simgelerinden olan bu kavramın ifade ettiği manaya hem de ömrünü cihat ederek geçirmiş Mücahit Erbakan Hoca’mıza saygısızlık olur.
Şehit Abdullah Azzam’ın dediği gibi: “Bizden sonraki nesillere sesleniyorum! Bizim kanımız karşılığında elde ettiğimiz payeleri, tatlı dünyalıklar karşılığında heba etmeyin yeter. Çünkü bizim bu tertemiz mücadelemizin payesi bile sizi kıyamete kadar şerefle yaşatmaya yeter…”
Bu saatten sonra her söz söylenmiş, her tartışma bitmiş, her uyarı yapılmış, her duruş netleşmiştir. Herkes sorumluluğunu üstlenerek yolunu seçmiş ve istediği yöne yönelmiştir. İşin sonunda ise hükmü verecek olan Âlemlerin rabbi Allah’tır. Bize düşen Müslümanca bir tavırla hak bildiğimiz doğruları söylemek, sonrasında ise Allah’ın vereceği hükme razı olmaktır. Çünkü kimin omuzlarına vebal yükleneceğini, kimin de hayırlarla müjdeleneceğini bu hüküm belirleyecektir. Ötesi boştur…