Mücadeleci, dertli, alim Üstad Bediüzzaman Said Nursi´yi tanıyalım...

23 Mart 1960´da Şanlıurfa´da rabbine yürüyen Üstadı Rahmetle anıyoruz... Üstad Bediüzzaman Said Nursi´ye selam olsun Rahmet olsun..

Mücadeleci, dertli, alim Üstad Bediüzzaman Said Nursi´yi tanıyalım...

23 Mart 1960´ta  vefat eden Mücadeleci, dertli, zalime ve dünyaya tenezzül etmeyen, delikanlı âlim Üstad Bediüzzaman Said Nursî´nin vefatı.

Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun.

Said Nursî, yüzyılımızın yetiştirdiği önde gelen İslâm mütefekkirlerinden biridir. 1876´da Bitlis´in Hizan kazâsına bağlı İsparit nâhiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 23 Mart 1960´da Şanlıurfa´da Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

saidi nursinin vefatı ile ilgili görsel sonucu

Keskin zekâsı, hârikulâde hâfızası ve üstün kâbiliyetleriyle çok küçük yaşlardan itibâren dikkatleri üzerinde toplayan Said Nursî, normal şartlar altında yıllar süren klasik medrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır.Gençlik yıllarını alabildiğine haraketli bir tahsil hayatı ile değerlendirmiş; ilimdeki üstünlüğünü, devrinin ulemâsıyla çeşitli zeminlerde yaptığı münâzaralarda fiilen ispatlamıştır. Bu meziyetleriyle ilim çevresine kendisini kabul ettirerek, ?Bediüzzaman? , yani ?çağın eşsiz güzelliği? lâkabı ile anılmaya başlamıştır.

saidi nursi ve eğitim anlayışı ile ilgili görsel sonucu

Said Nursî medrese eğitimiyle dini ilimlerde kazandığı ihtisası, çeşitli fenlerde yaptığı tetkiklerle tamamlamış; bu arada devrinin gazetelerini takip ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerle ilgilenmiştir. Diğer taraftan, doğup büyüdüğü şark topraklarının sıkıntı ve problemlerini bizzat yaşayarak gören Said Nursî, en zarurî ihtiyacın eğitim olduğu kanaatine varmış; bunun için de şarkta din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurulmasını temin için yardım istemek maksadıyla 1907´de İstanbul´a gelmiştir. İstanbul´da da ilim dünyasına kendisini kısa sürede kabul ettiren Said Nursi, çeşitli gazetelerde yazdığı makalelerle, o günlerde Osmanlıyı ve İstanbul´u çalkalayan hürriyet ve meşrûtiyet tartışmalarına katılmış; meşrûtiyete İslam nâmına sahip çıkmıştır. 1909´da patlak veren 31 Mart Olayında yatıştırıcı bir rol oynamış; buna rağmen, haksız ithamlarla Sıkıyönetim Mahkemesine çıkarılmış, ancak beraat etmiştir. Bu hadiseden sonra İstanbul´dan ayrılarak şarka geri dönmüştür.

saidi nursinin rus işgaline karşı direnişi ile ilgili görsel sonucu

Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Van´da bulunan Said Nursi, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuştur. Vatan müdâfaasında çok büyük hizmeti geçmiş; savaşta bir çok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaası sırasında yaralanarak esir düşmüştür. Yaklaşık üç yıl Rusya´da esâret hayatı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla İstanbul´a dönmüştür.

saidi nursinin rus işgaline karşı direnişi ile ilgili görsel sonucu

İstanbul´da devlet ricalinin ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karşılanmış; Dârü´l-Hikmeti´l İslamiye âzâlığına tayin edilmiştir. Bu devrede, resmî vazifesinden aldığı maaşla kendi kitaplarını bastıran ve bunları parasız dağıtan Said Nursi, İstanbul´un işgâli sırasında neşrettiği Hutuvât-ı Sitte adlı broşürle büyük hizmet etmiş ve işgal kuvvetlerinin plânlarını bozmuştur. Kezâ, işgalcilerin baskısı altında verilen ve Anadolu´daki kuvâ-yı milliye hareketini ?isyan? olarak vasıflandıran şeyhülislâm fetvasına karşı, mukabil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu´da kurulan Millet Meclisi´nin takdirini kazanmış ve Said Nursi bizzat Mustafa Kemal tarafından ısrarla Ankara´ya dâvet edilmiştir.

saidi nursi ve Van şehri ile ilgili görsel sonucu

 

Said-i Nursi´nin Van´da eğitim aldığı Horhor Medresesi´nin yeni hali...

Bu mükerrer dâvetler neticesinde 1922 sonlarında Ankara´ya gelmiş ve Meclis´te resmî bir ?hoşâmedî? merâsimiyle karşılanmıştır. Ankara´da kaldığı günlerde, yeni kurulan devlete hâkim olan kadronun dîne bakış tarzının menfî olduğunu görünce, on maddelik bir beyannâme hazırlayarak Meclis âzâlarına dağıtmıştır. Bu beyannâmede yeni inkılâbın mîmarlarını İslam şeâirine sahip çıkmaya çağırmış; akabinde Mustafa Kemal´le bir kaç görüşmesi olmuştur. Kendisine şark umumî vâizliği, milletvekilliği ve Diyanet âzâlığı teklif edilmiş; ancak Said Nursi bu teklifleri kabul etmeyerek Van´a dönmüştür.

O sıralarda çıkan Şeyh Said hâdisesiyle hiç bir ilgisi olmadığı, hattâ hâdise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said´i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, Said Nursi hâdise sonrasında, Van´da ikâmet ettiği uzlethanesinden alınarak Burdur´a, oradan da Isparta´nın Barla nâhiyesine götürülmüştür. Burada ?mânevî cihad? hizmetini başlatmış, birbiri peşi sıra telif ettiği eserlerde îman esaslarını terennüm etmiştir. Bu eserler, îmanını tehlikede hisseden halkın büyük teveccüh ve rağbetine mazhar olmuş; elden ele dolaşarak hızla yayılmıştır. O devrede elle yazılarak çoğaltılan eserlerin toplam tirajı 600.000´i bulmuştur. Başlattığı hizmetin halka mal olması, devrin idârecilerini rahatsız ettiğinden 1935´te Eskişehir, 1943´de Afyon, 1952´de de İstanbul mahkemelerine çıkarılmıştır. Bunlardan netice alınamamış, ancak Said Nursi yine rahat bırakılmamış; Kastamonu´da, Emirdağ´da, Isparta´da sıkı tarassud ve takip altında yaşamaya mecbur bırakılmıştır.

 

Said-i Nursi´nin vefatı akabinde Urfa´da defnedildiği kabrinin bulunduğu Halilürrahman Dergâh´ından bir görüntü...

Ömrünün son günlerine kadar keyfî muâmele ve eziyetlerden kurtulamayan Said Nursi ,buna rağmen, îman hizmetini büyük bir kararlılıkla devam ettirmiş; o zor şartlar altında telif ettiği 6000 küsur sayfalık Risâle-i Nur Külliyatı´nı tamamlamaya ve yaymaya muvaffak olmuştur. Kur´ân´ı bu asrın idrâkine uygun ve ikna edici bir üslupla izah ve ispat eden ve vehbî olarak kaleme alınan bu eserler, onun çileli hayatını en güzel meyvesidir.

Kaynak: islamivahdet.com