Mehmet Öztürk, İstanbul
16. yüzyılın ilk çeyreğinden bu yana kolonyalizm ve emperyalizme direnen Filipinler Müslümanları için 21 Ocak 2019 tarihi bir dönüm noktası olacak. Bugün ?Müslüman Mindanao? bölgesi genişletilmiş bir özerk bölge oluşturulması için düzenlenen halk oylamasında sandık başına gidecek.
Halk oylamasından evet oyu çıkarsa mevcut ?ARMM? yani ?Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi? lağvedilecek onun yerine ?BARMM? yani ?Bangsamoro Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi? kurulacak. Halk oylaması bununla da bitmeyecek. 6 Şubat 2019´da bir başka halk oylaması ile daha önceden Müslümanların çoğunlukta oldukları ama Filipinler devletinin bağımsızlık sonrası yerleşimci, baskıcı politikaları dolayısıyla azınlık durumuna düştükleri bölgelerdeki hem Müslüman hem de Hristiyanlar başta olmak üzere gayrimüslimlere bölgelerinin yeni kurulmuş olan BARMM´ye katılmak isteyip istemedikleri sorulacak. Zor bir süreç ama Moro İslami Kurtuluş Cephesi lideri Hacı Murat İbrahim´e göre imkânsız değil.
Halk oylamasının neticesi hızlı alınabilirse, 22 Ocak birçok sorunun cevabının alındığı gün olacak.
Müslüman Morolar bu günlere kolay gelmediler.
Bölge Müslümanları açısından kırılma noktası Portekiz/İspanyol kolonyalist ve misyonerlerin gelmesiyle başladı. Ders kitaplarında öğrencilere Batılı yaklaşımla ?büyük kâşif? olarak yutturulmaya çalışılan yağmacı-misyoner Ferdinand Macellan, bölgenin zorla Hristiyanlaşmasını başlatan kişi oldu. Yerli bir kahraman, Lapu Lapu 1521´de ?Mactan? savaşında kellesini alarak onu durdurdu ama İspanyolların sömürü ve Hristiyanlaştırma faaliyetleri dur durak bilmedi.
Demografik dengeyi değiştirme çabaları
İspanyolların söz konusu Hristiyanlaştırma faaliyetleri olmasaydı, büyük ihtimalle bugün, o dönem İspanya kralı II. Filip onuruna ?Filipinler? olarak isimlendirilen coğrafyada çoğunluğu Müslüman bir devlet olacaktı. Filipinler´in kuzeyinin Hristiyanlaştırılmasına karşılık güneydeki Mindanao adasında Müslümanlar yüzyıllar boyu kimliklerini korudular ve üç asırdan fazla İspanyollara, 50 yıla yakın Amerikalılara, 3 yıl Japonlara direndiler. Kanları ve canları pahasına kimliklerini ve bölgelerini korumaya çalıştılar.
Müslüman Morolar adeta bölgelerini yüzyıllara sâri bir direniş üssü haline dönüştürdüler ve her biri kendi dönemlerinin süper gücü işgalci devletlere karşı savaştılar.
O yüzden MNLF lideri Nur Missuari´nin bir röportajında ?Siz yaklaşık 500 yıllık bir savaş deneyimini miras almış bir milleti nasıl yenebilirsiniz? Bizi hiçbir devlet yenemedi; biz Portekizlileri yendik, biz bir dizi savaşta Hollanda´yı yendik, biz İngilizleri yendik, köklerini kazıdık. biz Amerikalıları yendik. Japonları yendik, şimdi de Filipinleri. Dünyanın fethedilmesi mümkün olmayan Moro halkını yenebileceğini düşünebilir misiniz! Mümkün değil.? demesi boşuna değil.
2. Dünya savaşı sonrasında ABD 1946 yılında Filipinler´e bağımsızlık verirken Müslümanlar kendi bölgelerinin de Filipinler´e katılmasına itiraz ettiler ama etkili olamadılar. Böylece Moro´nun, yabancı işgalcilerden sonra Filipinler devleti nezdinde Hristiyanlaştırılmış yerli unsurlara karşı mücadelesi başlamış oldu.
Burada, Filipinler´in kuzeyinin kolonyalistler eliyle Hristiyanlaştırılması yanında, 1920´lerden itibaren ABD´nin, bağımsızlığını kazandıktan sonra da Filipinler hükümetinin ülkenin Müslüman yoğunluklu güneyinin demografisini değiştirme amaçlı yerleşimci politikasına da değinmek gerekiyor. Bu, İsrail´in Filistinlilere karşı uyguladığı politikaları anımsatan yerleşimci politikası 1970´lerde meyvelerini vermeye başladı ve Hristiyanlar Mindanao bölgesinde nüfus olarak Müslümanları geçtiler. Tabii bunda Ilaga gibi terörist milis örgütlerin payı büyüktü.
Ilaga terör örgütü 1970-71 yılları arasında Müslümanlara yönelik 22 sivil katliam gerçekleştirdi. En kanlısı, bir camide Moro´da sivillere yönelik Manili katliamı idi. Eski diktatör Ferdinand Marcos´un teşvik ettiği Ilaga´nın terör eylemleri Müslüman Moroların vicdanında kapanmayan yaralar açtı.
1968 yılı mart ayında, Filipinler hükümetinin, Moro askerler vasıtasıyla Sabah adası üzerinden Malezya´yı istikrarsızlaştırma girişimi olarak nitelendirilebilecek bir hazırlığın tam olarak açıklığa kavuşmamış nedenlerden dolayı söz konusu askerlerin Filipinler ordusu tarafından infazı ile neticelenen ve günümüzde ?Jabidah? ya da ?Corregidor katliamı? olarak bilinen hadise günümüze kadar gelen Moro silahlı mücadelesini yeniden tetikledi.
Bu hadise sonrasında, 1972 yılında kurulan ve liderliğini Nur Missuari´nin yaptığı Moro Ulusal Kurtuluş Cephesinin (MUKC) silahlı faaliyetleri kısa sürede dönemin Filipinler diktatörü Ferdinand Marcos´u dize getirdi ve Aralık 1976´da MNLF ile Filipinler hükümeti arasında eski Libya lideri Muammer Kaddafi arabuluculuğu ile Trablus anlaşması imzalandı.
Trablus anlaşması özerklik kapısını araladı
Anlaşmanın en önemli özelliği Moro meselesinin artık uluslararası bir mesele haline gelmiş olmasıydı. İslam İşbirliği Teşkilatı, Libya, Malezya işin içerisinde idiler. Anlaşma Güney Filipinler´de özerk bir yönetim vücuda getirmekle birlikte uzun sürecek bir barış sürecini beraberinde getirecekti. Anlaşmanın bir de yan etkisi oldu. Selamet Haşim liderliğinde Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MİKC) MUKC´den ayrıldı.
Dönemin Filipinler Başkanı Ferdinand Marcos anlaşmayı imzalamasına rağmen uygulamada yavaş davrandı ve süreci tavsattı. 1989 yılında kurulan Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi (ARMM) Trablus´ta yapılan anlaşma gereğince kurulacak özerk bölgenin küçültülmüş ve daraltılmış bir versiyonu idi. 2001´de ARMM bölgesini genişletme amaçlı halk oylaması da fazla bir işe yaramadı. Çoğu bölgeler ARMM´ye katılmak istemediler.
Trablus anlaşmasından 20 yıl sonra MNLF, Fidel V. Ramos başkanlığındaki Filipinler hükümeti ile Eylül 1996 da Nihai Barış Anlaşması (FPA) imzaladı. Ama bu arada Moro İslami Kurtuluş Cephesi faaliyetlerini artırmış ve kendisini sahada güçlü bir şekilde göstermişti. Hükümet MIKC ile de masaya oturmak durumunda kaldı. 1997´de başlayan ve Mamasapano ve Maravi gibi ciddi provokasyonlara maruz kalan barış süreci, kendisi de Mindanoa´dan bir siyasetçi olan Duterte´nin Haziran 2016´da başkan seçilmesiyle hız kazandı.
2018 haziran ayında Filipinler Senatosu ve Temsilciler Meclisinin onamasının ardından Duterte Bangsamoro Organik Yasa tasarısını 26 Haziran 2018´de imzalayarak kanunlaştırdı ve yasa yürürlüğe girdi. Şimdi gözümüz kulağımız iki referandumun daha önemlisi olan 21 Ocak halk oylamasında olacak. MİKC lideri İstanbul´da AA´ya verdiği özel röportajda halk oylamasında yüzde 80 civarında evet oyu beklediklerini ifade etti. Neticenin umulan ve beklenen istikamette çıkması durumda Müslüman Morolar Bangsamoro Özerk Bölgesine sahip olmuş olacaklar ve kendileri için yeni bir süreç başlayacak.
Özerklik sürecinin olumlu ve olumsuz sonuçları
Öte yandan özerkliğe giden süreci de olumlu ve olumsuz yönleriyle analiz etmek gerekiyor.
Moroların kolonyalistlere karşı dinlerini ve bağımsızlıklarını koruma savaşı 16. yüzyılın ilk çeyreğinde başladı ve günümüze kadar da ulaştı. Bu süre zarfında Portekiz, İspanyol, Amerikan, Japonlarla yaptıkları savaşlarda yavaş yavaş sultanlıklarını, bağımsızlıklarını, atalarının egemen olduğu toprakları ve Hristiyanlaşan dindaşlarını kaybettiler.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde bölgelerinde başlatılan ve son çeyreğinde terörist Ilaga milisleri eliyle hız kazanan yerleşimci dalgalarıyla Mindanao adasının büyük bir kısmında da demografik üstünlüğü kaptırdılar. Filipinler devleti kurulduktan sonra bağımsız bir devlet için mücadele eden Morolar süreç boyunca bağımsızlıkla özerklik arasında gidip geldiler.
MNLF Libya´ya anlaşma yapmak için gittiğinde özerklik amacı ile gitmişti. 1976´da MNLF´nin Filipinler hükümeti ile Libya/Trablus´ta yaptığı anlaşma, Filipinler egemenliği altında özerk bölge Mindanao adasının neredeyse yarısını, Palawan, Basilan, Tawi-Tawi adaları da dahil 13 bölgeyi kapsıyordu.
Anlaşmadaki iki olumsuz nokta barış sürecinin geleceği ve Moroların elde edeceği imtiyazları her geçen gün azalttı. Bunlardan birincisi özerkliğin halk oylamasına sunulması idi. MNLF özerk bölgenin devlet başkanı kararnamesi ile kurulmasını istese de Filipinler buna razı gelmedi MNLF´yi kendi iradesi altında olmayan bir sürece sokmuş oldu; halk oylaması ve anayasal uygunluk kıskacına. Demografik denge zaten bozulmuştu ve halk oylamasında büyük bir bölgeden evet oyu çıkmayacaktı. Ayrıca anayasaya uygunluk Bangsamoro barış süreci üzerinde hep Demokles´in kılıcı gibi sallanacaktı. İkinci olumsuz nokta ise anlaşmanın dilinin muğlak ve bazı hayati konuların çözümünün daha sonraya bırakılmış olmasıydı.
Bu iki sebep yüzünden hem özerk yapıyı kurma süreci uzadı ve hem de halk oylamaları ile özerk bölge küçüldü.
Filipinler hükümetinin çeşitli şekillerdeki tavsatması ile Moroların sahip olabilecekleri en büyük yüzölçüm ve diğer haklar geriletildi. 1989´da kurulan Müslüman Moro Özerk Bölgesi (ARMM) yaklaşık 27 bin kilometrekare alana sahipti. Trablus anlaşmasında öngörülen yüzölçümün neredeyse dörtte biri olan bir alan. Daha sonraları yine halk oylamaları ile ARMM genişletilemeye çalışılsa da fazla bir yararı olmadı.
Moro sorunu uluslararası nitelik kazandı
Sürecin olumlu yönü ise Moro sorununun uluslararası bir nitelik kazanmış olması, Moro kimliğinin tanınması ve özerklik hakkının kazanılması idi. Eğer halk oylamasından evet oyu çıkarsa ARMM feshedilecek ve Bangsamoro Müslüman Mindanao Özek bölgesi (BARMM) kurulmuş olacak. Böylelikle bölgeyi seçimlere hazırlayacak bir geçiş otoritesi kurulacak.
Kurulacak özerk yönetime hükümet tarafından her yıl fon tahsis edilecek, toplanan vergilerin çoğunluğu bölgede kalmak şartıyla hükümetle bölüşülecek. Tabii kaynaklar bölüşülecek. Müslümanlar kendi medeni ve bazı ceza hukuklarını uygulayacaklar. İçişlerinde serbest olacaklar, dışişlerinde Filipinler´e bağlı olacaklar ama kendilerine dış ilişkilerde bazı esneklikler tanınacak. Bunlara karşılık MİKC üç aşamada silahlarını üçüncü bir tarafa teslim edecek.
Özerk yapının kurulmasıyla gündeme gelecek önemli sorunlardan birini barış sürecini desteklemeyen gruplara karşı nasıl bir tavır takınılacağı oluşturuyor. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin kapısı süreç aleyhine çalışanlara hep açık olacak.