Mithat Sancar’ın sorduğu soru

Ahmet Taşgetiren'in yazısı;

Mithat Sancar’ın sorduğu soru

 

Çözüm süreci yıllarında “HDP PKK’nın uzantısıdır” diye bir söylem yoktu. Çünkü HDP iktidarın çözüm ortağı idi. Oturulup konuşulmuştu. Hatta o dönem “PKK PKK’nın uzantısıdır” diye bile cümle kurulmazdı. Çünkü “Devlet, PKK ile de PKK’nın İmralı’daki “elebaşısı” ile “ileteşim” halindeydi.

Şimdilerde “ittifak kırıcısı” olarak kullanılıyor “HDP PKK’nın uzantısıdır” ifadesi. Seçimlerde işe yaradığında ise “PKK’nın elebaşısı” ile de, onun “Kırmızı bültenli kardeşi” ile de  mesafeli – mesafesiz ilişkiler kuruluyor. HDP’ye mesafe soranlar bu ilişkilerde Covid-19 kapmaktan endişe etmiyorlar. 

Siyaset böyledir. Siyaset böyle olunca da “ülke meselesi” ülke meselesi olmaktan çıkar, kısır hesapların içinde alan çamur haline gelir. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını. 

Mithat Sancar, şu an HDP’nin eş başkanı. Çözüm sürecinde Âkil İnsanlar heyeti içindeydi. Cumhurbaşkanı (O zaman Başbakan) Erdoğan’la o heyet içinde saatlerce birlikteliği, sorunu birlikte müzakere etmişliği vardır. Bilim adamıdır. HDP gibi her tarafı risk dolu bir partinin eş başkanı olmakla çetin bir sorumluluk üstlenmiştir. 

Şimdi o soruyor, bakın. Onun sorduğu soru, “HDP PKK’nın uzantısıdır” cümlesini çok rahat kuranlar, o partiyi dışlayanların çok kolay ıskaladığı bir “hassasiyet”i gündeme taşıyor. 

Mithat Sancar TV5’teki mülakatta kendisine sorulan “HDP PKK ile arasına mesafe koyacak mı?” şeklindeki soruya  karşılık “Biz de diyoruz ki, hiçbir ilişkimiz yok! Hiçbir ilişkimizin olmadığı bir yerle ‘mesafe koyun’ çağrısı da o kadar temelsiz ki... Mesafe koymak değil, bizim hiçbir ilişkimiz yok. Bu kadar net söylüyoruz” gibi pek çok şey söylüyor. İnanırsınız, inanmazsınız, ama bakın Sancar ortaya bir soru koyuyor ki, ülkenin bütünlüğünü dert edinen hiçbir kimse o soru üzerinde düşünmemezlik edemez. Soru şu uzun değerlendirmenin sonunda geliyor: 

“Eğer bu soruyu soran herkes katılıyorsa, kendiyle hesaplaşsın. 2015’te bitti bu süreç, değil mi? Çözüm süreci... 2015’te seçime girdik biz ve %13.1 aldık. Sonra Kasım’a giden süreci yaşadık. Bombalamaları, işte bizlere yönelik linçleri... Buna rağmen ve tabi kampanyayı, durmadan, işte ‘teröristlerdir bunlar...’ Bize öyle diyorlardı; ‘bunlar teröristtir, bunlar PKK’nin uzantısıdır.’ Peki, bu kadar yoğun propagandaya rağmen 5 buçuk milyon insan gelip oy verdi mi, vermedi mi? Peki sonra, sonra 2018 Haziran seçimleri geldi. %12’ye yakın oy aldık mı, almadık mı? 6 milyon ediyor bu, sadece oy olarak. Yakınıyla, ailesiyle 10-15 milyon... Eğer bu konuda ısrar ediyorsa bu çevreler, kimse bunlar, biz biliyoruz, ‘HDP, PKK’nin uzantısıdır’ diyorlarsa, demek ki 6 milyon insan da PKK’ye oy veriyor. Kabul edecek misiniz bunu? Peki, o zaman 6 milyon ve ailesiyle birlikte 10-15 milyon insan terörist mi olacak?”

Kahredici soru bu. HDP’yi PKK ile irtibatlandırıp dışlayan Ak Parti, MHP, İyi Parti’nin hangi cevabı var bu soru karşısında? 

Bu partiler, HDP’den “çözemedikleri” her türlü dışlamaya rağmen orada “çakılı duran” 6 milyon insanı evet “ailesiyle birlikte 10-15 milyon insan”ı ne yapacaklar? 

Yıllardır bu meseleyi takip eden bir insan olarak bakıyorum, ortada onları kazanma yolunda en küçük bir çaba yok. “HDP dışlanınca”, o insanların seçtiği kişiler hukuk kullanılarak – hatta bazen hukuku kullanmaya bile gerek duyulmadan görevden alınınca o insanlar çözülür zannediliyor, çözülmüyorlar, üstelik bir de “Sizin PKK ile ilişkiniz var” tarzında bir “bilinçlendirme”ye maruz bırakılıyorlar….. Ne yapılıyor yani, 10-15 milyonluk bir kitle “en keskin bölücülük bilinci”yle donatılıyor. 

Bu ne biliyor musunuz? 

1980 sonrası Diyarbakır Cezaevinde oruçlu insanlara b… yedirtilerek yapılan “teröristleştirme eğitimi!!!” ile birebirdir. Evet, 10-15 milyon insanı e-ği-ti-yor-su-nuz

Kaç kere yazdım, bir ülkenin Cumhurbaşkanı, yani 83 milyonu temsil eden Cumhurbaşkanı nasıl 6 milyon oy almış bir partiyi yokluğa mahkûm eder? Çağır konuş Mithat Sancar’la. Ak Parti adına baro için gidildi, ziyaret edildi, PKK mı bulaştı gidenlere? İletişimsizlik ne kazandırıyor ülkeye? Söylenecek olanı yüzüne söyle, belki onun da diyeceği bir şey vardır. “Yüz yüzden utanır” denilmiştir. Devletin elindeki bilgileri paylaş, ülke çıkarlarını anlat, Coğrafyayı değerlendir. Libya’yı, Suriye’yi, Irak’ı, İran’ı konuş. Kategorik olarak “Bunlar zaten şöyledir…” diye bir önyargı geliştirdiğimizde ne kazanıyoruz? Belki de bir cümle kuracaksınız, karşınızdakinin dünyası değişecek. İletişim kapanınca kazanılan ne?