Yıllardır görmek isteyip bir türlü göremediğim ülkelerden biri, belki en önemlisi Mısır’dı. 2023 yılının Şubat ayında birkaç günlüğüne de olsa Mısır’ı ziyaret ederek hasretimi gidermiş oldum. Mısır denince akla iki şey gelir: Nil nehri ve elbette, Antik Dünyanın Yedi Harikası arasında sayılan, Kahire yakınlarındaki Mısır Piramitleri. Tarihin babası olarak kabul edilen Herodot, “Mısır, Nil nehrinin bir armağanıdır” der. Eğer Nil nehri olmasaydı, muhtemelen bugün Mısır medeniyetinde söz edemeyecektik.
Nil’in armağanı bir medeniyet
Öyleyse önce, biraz Nil’den söz ederek konuya girebiliriz. Kaynağı Burundi olarak kabul edilen Nil Burundi, Ruanda, Zaire, Kenya, Tanzanya, Uganda, Etiyopya, Sudan ve son olarak Mısır olmak üzere, dokuz Afrika ülkesi arasında paylaşılır ve neredeyse koca bir kıtaya can verir. Nil’in Burundi’den Mısır’daki delta ağzına kadar olan mesafesi 6695 km’dir. Yaklaşık 7000 kilometreyle Nil, dünyanın en uzun nehridir. En büyük kaynakları Victoria Gölü ve Beyaz Nil’dir. Nehri oluşturan iki büyük koldan Beyaz Nil ve Mavi Nil, Sudan sınırları içindeki Hartum şehri yakınlarında birleşir.
Nil nehri, Akdeniz’e ulaşıncaya kadar üç farklı iklim kuşağını aşar. Bunlar sırasıyla Güney Sudan’daki astropikal iklim, Sahra Çölü iklimi ve ardından yarı kurak Akdeniz iklimleridir. Dünyadaki diğer hiçbir nehir, böylesine farkı iklim özellikleri olan bölgeleri aşmaz ve onları birbirine bağlamaz. Winston Churchill, Nil’in dev bir palmiye ağacına benzediğini söylemiştir. Hakikatten Nil, kökleri Orta Afrika’ya kadar uzanan dev bir palmiye ağacı veya dev bir çınar ağacı gibidir. Şayet Nil olmasaydı koca Afrika kıtasının neredeyse on ülkesi tamamen çöl olabilirdi.
Nil nehrinin su potansiyeli yaklaşık olarak 80 milyar m3’tür. Bu miktar Dicle ve Fırat nehirlerinin yıllık su potansiyeline denk gelmektedir. Ancak yağış ve iklim koşullarına bağlı olarak Nil’in yıllık ortalama su potansiyelinde zaman zaman dramatik değişiklikler oluşabilmektedir. [1]
Diyar-ı Mısır’a varışımız
Mısır gezisine, 5 Şubat 2023’te Şarm el Şeyh şehrini ziyaret etmekle başladık. Geziyi sevgili arkadaşlarım Prof. Dr. Nurullah Ulutaş ve Doç. Dr. Ahmet Utku Özensoy ile birlikte gerçekleştirdik. Şarm el Şeyh, Sina yarımadasının güney ucunda, Sina Dağlarının eteklerinde, Kızıldeniz kıyısında yer alan turistik bir kenttir. Mısır’ın en önemli tatil kentlerinin başında gelen Şarm el Şeyh’te, dünyanın farklı ülkelerinden gelen turistler tatillerini geçirir. Mısır, sıcak bir iklim kuşağında yer aldığı için, turistler genellikle kış aylarında Şarm el Şeyh’e gitmeyi tercih eder. Zira buradaki sıcaklık yaz aylarında 55 derece civarında seyrediyor.
Şarm el Şeyh’in, Sina yarımadasının güney ucunda, Sina Dağlarının eteklerinde kurulmuş olduğunu söylemiştik. 2285 metre yüksekliğindeki Sina Dağı, Kızıldeniz kıyısındaki Şarm el Şeyh kentine bambaşka bir hava katmaktadır. Meşhur Sina Çölü, Sina Dağlarının eteklerinde yer almaktadır. Tevrat’a göre Yahudiler, Musa önderliğinde Mısır’dan çıktıktan sonra, “vaat edilen topraklar” olarak bilinen Kenan Diyarı’na (Filistin) geçmeden önce kırk yıl Sina Çölü’nde yaşamışlardır. İbranilerin (Yahudiler, Museviler) Har Sinai, Arapların Cebel Sina dediği Sina Dağı, Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi üç büyük İbrahimî dinin çıkış noktası olarak da kabul edilebilir. Çünkü Sina Dağı veya namı diğer Tur-i Sina, Hz. Musa’ya Tevrat’ın verildiği yer olarak bilinir. Tevrat’a göre Tanrı, arada bir perde olmak kaydıyla Sina Dağı’nda Hz. Musa ile görüşmüş ve kendisine On Emir vermiştir. Bugün bütün İbrahimî dinlerin aşağı yukarı kabul ettiği bu On Emir şunlardır: (1) Benden başka tanrın olmayacak. (2) Kendin için yontma put yapmayacaksın. Hiçbir şeyin resmini yapıp tapmayacaksın. (3) Tanrının adını boş yere ağzına almayacaksın. (4) Cumartesi gününü [Hıristiyanlıkta Pazar, Müslümanlıkta Cuma] daima hatırlayıp onu kutsal bileceksin. (5) Babana ve annene hürmet edeceksin. (6) Öldürmeyeceksin. (7) Zina yapmayacaksın. (8) Çalmayacaksın. (9) Komşuna karşı yalancı şahitlik yapmayacaksın. (10) Komşunun evine tamah etmeyeceksin; komşunun eşine, kölesine, cariyesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.[2]
Şarm el Şeyh’i Mısır’ın diğer illerinden ayıran en temel özellik, sırf görünüşte de olsa buranın son derece seküler bir yapıya sahip olmasıdır. Bir tatil beldesi olarak öne çıkan bu şehirde, herkes alabildiğinde özgür bir şekilde giyinmekte, şehir halkının dünyanın farklı ülkelerinden gelen turistlerin giyim ve kuşam tarzlarına alışık olduğu anlaşılmaktadır. Doğrusu buranın, Türkiye’nin turistik beldelerinden pek bir farkı yoktur. Mısır’ın turizme önem verdiği, Şarm el Şeyh ve Hurgada gibi tatil beldeleri aracılığıyla modern dünya ile bir bağ kurmaya çalıştığı gözlemlenebilmektedir. Şehrin merkezî yerlerinde turizm polisi noktalarının varlığı, Mısır’ın bu politikaya önem verdiğini ve benimsediğini göstermektedir.
Şarm el Şeyh’i turistler açısından cazip kılan önemli bir husus da, buradaki konaklama ve yemek fiyatlarının, Türkiye ve Avrupa’ya göre çok daha ucuz olmasıdır. 4-5 yıldızlı otellerde, iki üç kişilik yerler 50-60 dolara bulunabilirken, orta düzeylerdeki otellerde biraz daha ucuza konaklanabilir. Bu arada temizlik ve hijyen açısından Mısır, Türkiye ile asla karşılaştırılamaz. Bu anlamıyla Mısır, çok titiz insanların katlanabileceği bir ülke değil. Mısır’ı ziyaret edecek olanlar temizlikte “self servis” ilkesini dikkate almalıdır. Yemeklerde, genellikle deniz ürünlerini tercih etmelerini öneririm.
“Pazarlık sünnettir”
İslam’da “pazarlık sünnettir” denir. Hakikaten pazarlığın sünnet olduğunu birkaç yıl önce Ürdün’de gördüm ve Mısır’da çok daha iyi anladım. Bir kere, turistler için bir mal veya hizmetin fiyat sınırı yoktur. Satıcı ne koparabilirse veya kaça “okutabilirse” onun için kârdır. Alışverişte dolar ve Mısır pound’u (Cünah) kabul edilir. Bir dolar yaklaşık olarak 30 Mısır pounduna denk gelir. 100 doları otelde bozmaya kalktığınızda 3000 pound yerine 2700 pound alırsınız, ama döviz bürolarında 3000 eder. Bir satıcının 20 dolar dediği şeyi, pazarlık sonucu 10 veya 7-8 dolara satın almak mümkündür. Daha aşağısı sizin pazarlık maharetinize bağlıdır. Özellikle hediyelik eşya satanlar, âdetâ insanın yakasına yapışır. Eğer bir şeye göz atmış veya fiyatını sormuşsanız, satıcı sizi bezdirerek fiyatını sorduğunuz şeyi aldırmaya çalışır ve çoğunlukla da bu işte başarılı olur.
Mısır’da taksiciler taksimetre kullanmaz. Gideceğiniz yeri siz söyler ve onun için taksici ile pazarlık yapmaya başlarsınız. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, Mısır’da da taksici esnafı çoğunlukla fırsatçıdır (lütfen dürüst ve erdemli taksici kardeşlerimiz alınmasın). Öyle ki, 2 dolara gideceğiniz yere 20 dolar veya çok daha fazlasına da gidebilirsiniz. Eğer biraz Arapçanız varsa ve Arapça pazarlık yapabiliyorsanız, sakın İngilizce veya başka bir dil konuşmaya çalışmayın derim.
Bu arada ufak bir parantez açıp sonra yolumuza devam edelim: Mısırlıların ve bir bütün olarak Arapların, farklı diller konuşmak hususunda Türklerden çok iyi olduğunu söylemek durumundayım. Galiba Ortadoğu’nun en “dil yoksulu” halkı Türklerdir. Osmanlı döneminde, ortalama bir Osmanlı vatandaşı en az üç lisan konuşurdu. İttihatçı ve Kemalist politikalar Modern Türkiye’yi dilsel farklılık ve zenginlik açısından çorak bir ülkeye dönüştürdü. Doğrusu Arap ülkelerinin baskıcı rejimleri de “ötekileştirme” politikaları açısından Kemalistleri taklit etmeye çalıştılar, ama onlar kadar başarılı olamadılar. Tüm dezavantajlarına rağmen, şu anda Ortadoğu’nun en “dil zengini” halkı Kürtlerdir; ortalama bir Kürt en az iki lisan konuşur.
Bir iki gün İskenderiye ve Kahire’de defalarca taksiye bindikten sonra, Mısır’da Uber ve In-Drive diye iki sistemin yaygın olduğunu öğrendik. Her iki sistemin de en önemli özelliği, ödeyeceğiniz paranın sistem üzerinde önceden belli olmasıdır. Özellikle In-Drive sisteminin Mısır’da çok fonksiyonel olduğunu anladık. Kahire’den, şehrin yaklaşık 20 km dışındaki Piramitlere giderken, In-Drive ile taksi çağırdık ve şansımıza oldukça güzel bir cip geldi. Fiyatı 80 Mısır poundu idi; yani yaklaşık 50 TL. Oysa normal taksi ile gitmeye kalksaydık, en az 20 dolar ödememiz gerekirdi.
Mısır’da trafik
Mısır’da trafik tam anlamıyla bir keşmekeştir. Henüz gitmeden, Kahire’den bir araba kiralayıp İskenderiye ve diğer birkaç yere öyle gitmeyi düşünmüştük. Ancak Mısır trafiğine şahit olunca, bu ülkede araba kullanılamayacağını hemen anladık. En iyisi, şehir içinde taksi ile seyahat edip, şehirlerarası yollarda otobüsü tercih etmektir. Ancak taksilerin tamamı oldukça eski model, Rus yapımı Lada’lardır. Trafikte sadece arabalar yoktur; faytonlar ve özellikle üç tekerlekli, Hintlilerin rişka dedikleri araçlar da oldukça fazladır. Trafikteki araçların bakımı veya sağlamlığı önemli değildir; yeter ki hareket edebilsinler. Dikkatimi çeken bir husus da, çoğu arabanın farlarının yanmamasıydı. Akşam Tahrir Meydanı’nda dururken, peş peşe geçen dört aracın da farlarının yanmadığını fark ettim. Belli ki Mısır’da bizdeki gibi araç muayene istasyonları söz konusu değildir.
Mısır’da, büyük şehirlerde, çok kalabalık yerlerde bile trafik ışıkları yoktur. Yaya olarak karşıdan karşıya geçerken çok dikkat etmek gerekir. Burada, yayaların geçme önceliği bir yana, geçiş hakkının olduğundan bile şüpheye düşer insan. Ben bir iki kez az kalsın araba altında kalıyordum. Trafiğin sıkışık olmadığı durumlarda, arabalar çok hızlı geçer. Muhtemelen şehir içinde hız cezası kesilmemektedir.
Şehirlerarası yolculuklar genellikle otobüs ile yapılır. 6 dolar otobüs parası ödediğiniz yerde, bavulları yerleştirmekle görevli şahıs, yabancı olduğunuzu fark ettiğinde sizden ayrıca 5 dolar ister. Bu neyin parası diye sorduğunuzda, “ben maaşımı bundan alırım” diye cevap verir. Şarm el Şeyh’ten Kahire’ye giderken sıkı bir pazarlıkla bavul görevlisini 3 dolara razı ettik. Şehirlerarası dört otobüs yolculuğu yaptık ve her seferinde bavul görevlileriyle bir nevi “pazarlık” yapmak zorunda kaldık. Bu arada, Mısır’daki en yaygın ve en ünlü otobüs firmasının Go Bus olduğunu daha ilk günden öğrenmiş olduk. İki gece yolculuk yaparken çok üşüdük. Hiç kimseden pek ses çıkmayınca, ilk yolculukta ben kalkıp şoföre gittim ve neden kaloriferleri yakmadığını sordum. Şoför bana, “buradaki hiçbir otobüste ısıtma sistemi yoktur” dedi. Ben önce şaka yapıyor sandım. Meğer hakikaten Mısır’daki otobüslerde ısıtma sistemi yokmuş. Zaten gece yolculuğuna hazırlıklı gelmiş bazı yolcularda battaniye vardı. Gündüzleri hava sıcak olsa da, çöl ikliminde geceleri bayağı soğuk olur. Kahire ve İskenderiye’de de akşam soğuktan dışarıda fazla oturulmuyordu.
Mısır’da şehirlerarası yolların çoğunlukla duble yol olduğunu, kimi yerlerde yol bakım ve yapımının devam ettiğini gördüm. Doğrusu bu kadar güzel yolları görünce şaşırdım. Luxor’da, taksisiyle birkaç saat gezdiğimiz Cemal gayet konuşkan bir kişiydi. Kendisine bu yolların ne zaman yapıldığını sorduğumda, bütün bu duble yolların son birkaç yılda Sisi döneminde yapıldığını söyledi. Yol yapımında orduya ait şirketlerden yararlanılıyormuş.
Mısır’da kimle ülkedeki siyasi durumu konuşmaya çalışsam, sağlıklı cevaplar alamadım. Herkesin, hemen hemen bütün taksicilerin bu konuda çok ketum olduğunu gördüm. Dolaylı sorularla bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Çoğuna Arapça “Ya eği fi hurriye?” (Kardeş özgürlük var mı) diye sorduğumda, genellikle gülerek “Wellahi mafiş” (Vallahi yok) diye cevap veriyorlardı. Bir de, bindiğimiz bütün taksilerde müzik yerine radyoda Kuran-ı Kerim okunmaktaydı. Ben kime “bir müzik kanalı yok mu?” diye sordumsa, tatmin edici bir cevap alamadım. Bir iki taksici, “biz Kuran’ı çok seviyoruz. Onu dinlemeyi tercih ediyoruz” diye geçiştirdi. Dünyadaki en iyi Kuran hatiplerinin neden çoğunlukla Mısırlı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
[1] Abdullah Kıran, Ortadoğu’da Su, Kitap Yayınları.
[2] Kitab-ı Mukaddes (Tevrat), Levililer. Bölüm:19.