Bir Millî Mücadele var, bir de sonradan uydurulmuş “Kurtuluş Savaşı”… Millî Mücadele düşmana karşı verilmiştir, Kurtuluş Savaşı ise âdeta Osmanlı Devleti’ne karşı yapılmıştır. “Osmanlıdan kurtulma savaşı”nın retoriği bugünkü inkılâp tarihi derslerinin temelini teşkil eder. Bundandır ki, Millî Mücadele kazanıldıktan sonra İsmet Paşa “asıl düşman içimizde” der.
Biz Millî Mücadele’yi tercih ediyoruz. Millî Mücadele’yi kazanamasa idik, Kurtuluş Savaşı kavramı da icad edilmeyecekti!
Millî Mücadele’nin temel belgelerinden biri Misak-ı Millî’dir. “Milli and” yüzyıl önce 28 Ocak 1920’de İstanbul’da Meclis-i Mebusan’ın gizli oturumunda kabul edilmiştir. Misak-ı Milli Erzurum ve Sivas kongrelerinde gözetilen sınırları genişleten bir metindir. Batum (sonradan, Sovyetlere bırakılmıştır, merkez Artvin olmuştur), Ardahan ve Kars böylece ana vatana katılmıştır.
Misak-ı Millî çok önemlidir, Lozan’da onun çizdiği sınırlar tam olarak korunamamıştır.
Millî Mücadele’nin strateji belgesi ise Hakimiyet-i Milliye’de yayınlanan “Hilafet ve Âlem-i İslâm” başyazısıdır. Bir streteji belgesinde, ulaşılmak istenen hedeflerle birlikte o hedeflere ulaşma yolları, usûlleri ortaya konulmaktadır.
“Bir gazete yazısı nasıl strateji belgesi olabilir?” diyenler çıkacaktır. O zamanın şartlarında iletişim teknolojisinin elverdiği bir araç kullanılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, daha önce İstanbul’da bir gazete çıkarmayı denemiş, fakat Minber gazetesi uzun süreli olmamıştır. Anadolu’da ilk Sivas’da İrade-i Milliye’yi yayınlamıştır. Ankara’ya gelişinden kısa süre sonra da 10 Ocak’tan itibaren Hâkimiyet-i Milliye gazetesini neşretmiştir.
Bu gazete, önce Heyet-i Temsiliye’nin, Sonra Büyük Millet Meclisi’nin yayın organı olmuştur. M. Kemal Paşa’nın bu gazetenin muhtevasının belirlenmesinde birinci derecede rolü vardır. Paşa, gazetenin zaman zaman teknik meseleleriyle, hatta abone işleriyle bile ilgilenmiştir. Cumhurbaşkanlığı arşivindeki bir belgeye göre, Yeni Gün gazetesi sahibi Yunus Nadi, Kastamonu’dan getirttiği bir mürettibe (dizgici ve sayfa düzenleyici) askerlik hizmeti bahanesiyle Hâkimiyet-i Milliye’ye geçmesi için baskı uygulanmasını M. Kemal Paşa’ya şikâyet etmektedir.
M. Kemal Paşa, Ankara’ya geldiğinin ikinci günü gazete çıkarmaya karar vermiş, ismini kendi koyduğu gazetenin yazı işleri müdürlüğüne yakınında bulunan Recep Zühtü’yü (Soyak) getirmiştir. Gazete önce haftada iki gün, sonra üç, beş ve nihayet günlük olarak yayınlanmış, Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürleri gazeteyi yönetmiş ve başyazarlığını yapmıştır. Büyük Millet Meclisi’nin bütçeden desteklediği iki süreli yayından biridir. 1921 bütçesinde aylık 1509 lira tahsisat öngörülmüştür. Cumhuriyet’ten sonra Halk Partisi’nın yayın organı olmuş, 1935’te ismi değiştirilerek “Ulus” adıyla yayınına devam etmiştir.
İşte M.Kemal Paşa tarafından Ankara’da yayınlanmaya başlanan Hâkimiyet-i Millîye’nin 5. sayısında (27 Ocak 1920) birinci sayfanın önemli bir kısmını “Hilafet ve âÂlem-i İslâm” başlıklı yazı kaplamıştır.
M. Kemal Paşa’nın gazetenin bazı yazılarını dikte ettiği, imzasız bazı yazıların onun tarafından yazıldığı, hatta altında yıldız işareti olan yazıları da bizzat kaleme aldığı belirtilmektedir. Bu yazı, bizzat Kemal Paşa tarafından yazılmış olabileceği gibi, dikte sûretiyle yazdırılmış da olabilir. Diğer bir ihtimal, esas fikirler belirtilerek yazılmasının sağlanmasıdır.
“Hilafet ve Âlem-i İslâm” başlıklı yazı dönemin siyasetinin anlaşılması bakımından fevkalâde önemli unsurlar ihtiva etmektedir. Başlangıçta, o günün önemli dünya meseleleri arasında bulunan, Türkiye’nin mukadderatı, yani Osmanlı Devleti’nin merkez topraklarında müstakil bir devletin varlığı, İstanbul’un bu devletin sınırları içinde kalıp kalmayacağı, hilafet ve saltanatın devam edip etmeyeceği (yani Osmanlı Devleti’nin sürüp sürmeyeceği) tartışmalarının belirleyicisi olarak Hind müslümanlarının tepki ve teşebbüsleri gösterilmektedir. Mağlubiyetten sonra aydınlar, hükümetler ve gazeteler milleti esarete sürüklerken, yani gerekli tepki ve direnci gösteremezken, Londra ve Hindistan’da yükselen “İslâm sesi” daha önce benzeri görülmeyen bir ciddiyetle bizi savunmakta ve Avrupa’nın muhteris siyasetinden hukukumuzun ve varlığımızın teminini tehdit edici bir dille talep etmektedir.
Bu başyazıda ifade edilen hususlar, Millî Mücadele’nin başlangıç safhasında takip edilen siyasetin anlaşılması bakımından temel bir metindir. Büyük Millet Meclisi’nin açılış tarzı, açılıştan sonra yayınlanan beyannameler, İslâm şairi Mehmed Âkif’in Ankara’ya dâvet edilmesi…Bu yazıda çizilen strateji gereği, Mücadelenin dinî bir muhteva üzerinden sürdürüleceğini göstermektedir.