1 Ağustos sabahı Türk Hava Yolları uçağıyla ailece İstanbul’a gitmek üzere Trabzon Havalimanı’na giriş yaptık, bavulları teslim edip son kapının önünde beklerken bir saat elli dakikalık gecikme olacağını gördüm ekranda. Sağ olsun THY, uçağın kalkmasına 15 dakika kala lütfedip mesaj atarak bizi bilgilendirme nezaketini gösterdi.
Biri 7, diğeri 3 yaşında iki çocuğu Trabzon Havalimanı gibi küçük kapalı bir alanda 3 saat boyunca nasıl oyalayacaksın? İçerde bir oyun alanı, etrafta bir ağaç gölgesi, dinlenme yeri de yok. Vatandaş 5 dakika geç kaldığında bedelini biletlerin zayi olmasıyla öderken kurumlar, şirketler şu kadarcık bir insani hassasiyet gösteremiyor, telafi yolunda bir kaç adım atmıyor, atamıyor. Fiyakalı reklamlara milyar dolarlar harcayıp fos diye sönecek imajlar oluşturmaya çalışacaklarına sahiden müşterilerin hak ve memnuniyetlerini gözeten insan merkezli politikalar uygulasalar ya.
Yapış yapış sıcak tepemizde, havalimanından çıktık. Dışarda vaktin canını almamız gerek, THY’nin başlattığı işi tamamlamak, iki çocuğu oyalamak zorundayız.
Kapıya çıktık ki bir ses, aşırı bir ses, göğü yırtıyor adeta. Ne olduğunu anlamak birkaç saniye aldı. Binaların hemen üstünden bir savaş uçağı geçti, ardından iz bırakarak yükseldi, yükseldi ve ta ilerden dönüş yaptı. Bir ihtimal Türk Yıldızları’na, çok büyük ihtimalle Solo Türk’e ait bir F-16’ydı. Solo Türk her Allah’ın günü bir yerlerde gösteri uçuşu yapıyor, odur.
Uçağımızın geç kalkmasında bu gösteri uçuşlarının ne kadar payı vardır bilemiyorum, resmi açıklama yapılmıyor, yapılsa bile güvenebilir miyiz? Resmi açıklamalardaki yalan dolan oranını hesap edip hakikate ulaşmak güç. TÜİK olsa açıklama yapan, yüzde 80 yalan da, ya başka kurumlardan gelen açıklamalardaki oran? Bu ülkenin vatandaşı olmak zor iş vesselam. Münafıklık veya alametleri her yerde. Ahir zaman diyerek işin içinden çıkıyor Müslümanlar. Zamanın içini dolduran da içine eden de biz insanlarız, onun bir suçu yok! Zamana rengini ve kokusunu biz veriyoruz. Şu esaslı nimete laf etmekten vazgeçsek artık…
Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı “gurur” ve “hamaset” kaynağı Solo Türk gökyüzünde şekiller yapar, etrafa ses efektleri yayarken çocukları ve çocukluk düzeyine raptedilen Milleti heyecanlandırıyor, etkiliyor, evet. Amaç vatandaşların ülkeleriyle gurur duymaları, kendilerini devletine, vatanına bağlı hissetmeleri, aidiyet bağlarını kuvvetlendirmeleri. “Güçlü Ordu-Devlet Güçlü Millet” algısının her daim mevcut olması gerekiyor, bilinç düzeyinde. Devletin ne denli güçlü olduğunun bilinçaltının derinliklerine nüfuz etmesi gerekiyor hiç değilse. Okullar ve kışlalar bu amaçla kaynakları tüketiyor değil mi zaten? (Artık yetmiyor mu yoksa bir süredir?) Saygı ve hayranlık duyan, söz dinleyen ve itaat eden, el pençe divan duran makbul vatandaşlar imal etmedikten sonra ne işe yarar bu devasa sistem, heybetli Leviathan?
Çocuklar “vaaavvv” diye nida ederken sözleriyle veya gözleriyle, ben yer yer öfkeyle bakıyorum bu gösteri uçaklarına, yer yer gülüp geçiyorum. Kimse kızmasın ama saygıya değer görmüyorum. Bir yangını söndürmeye gitmiyorlar, insani yardım için bir afet bölgesine intikal etmiyorlar.
80 yıl önce ortalama bir Afrika ülkesinde, bilmem hangi resmi günde, devlet erkanı önünde, dosta güven düşmana korku vereceğim ayağına, milleti etkilemek için 3- 5 ithal tankın yürütülmesi ne kadar sığ bir tiyatro gösterisiyse, bunlar da ancak o kadar. Bu kofluğu ve israfı kabul etmiyorum.
Bir insanın bir yere (kurum olur, şehir olur, ülke olur, devlet olur) kendini ait hissetmesi o yerde huzur ve güven içinde yaşamasına, kendini özgürce var etme imkanı bulmasına ve adil bir yönetim altında olmasına bağlıdır.
Siz bu ülkenin çocuklarına kamu imkanlarını adil bir şekilde sunun, fırsat eşitliği sağlayın, karşılığı olan bir gelecek umudu sağlayın, ehliyet ve liyakat sahiplerinin önünü açın, emeklerinin karşılığını alabilsinler, o vakit bu tür pahalı şovlara gerek kalmaz. İnsanlar kendilerini bu topraklara ait hisseder, kendileri ve ülkeleri için yüce bir ruh ve enerjiyle çalışırlar. Aidiyet bağları güçlü olur, ayakları yere sağlam basar. Biz buradayız ve buralıyız derler, ülkelerini, dağlarını, denizlerini sahiplenirler.
Bugün gençlerin büyük çoğunluğu umutsuz, fırsatını bulsa bu ülkeden kaçmak istiyor. Doktorlar Almanca kurslarını dolduruyorlar. Bu ülkede bir gelecek gören varsa babasının milletvekili maaşına veya miras kalan gayrimenkul gelirlerine baktığı içindir.
Bir yanda ele geçirilen ve ganimet malı gibi yağmalayan (devlet) kamu kaynaklarıyla, “kervana saldırı” neticesi nemalanan bir avuç azınlık, öte yanda yoksullaştırılmış, mülksüzleştirilmiş, barınma hakkına erişemeyen geniş bir halk kesimi, gözlerinin feri kaçmış halkın çocukları… Bir yanda “haram helal ver Allah’ım” diyerek köşeleri kapan ve “al gülüm ver gülüm” diyerek semirenler, öte yanda asgari ücret sularında kulaç atan, açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışan geniş halk kesimleri.
Simitle, çiğ köfteyle, tavuk dönerle karnını doyurmaya çalışan bu haklın çocuklarına yukardan bakarak şov yapmaya utanmıyor musunuz? Bu ne şımarıklık böyle?
Halkın parasıyla satın alınan, yakıtları da kendileri gibi milyar dolarlar tutan ithal oyuncaklarınızla gökyüzünde şov yapmayı bırakın da yere inin, ayaklarınız yere bassın. Meydanlara, ara sokaklara, arka sokaklara, yarısı kirada yaşayan, yevmiyesini çıkartmaktan başka hedefi kalmamış insanların yanına varın, yüzüne bakın.
Kof hamaset gösterilerinden bıktık artık. “Millete eğlence lazım” diyorsanız, bunca masrafa, israfa gerek yok. Bu milletin gazinoda harcayacak parası yok.
Kaynak: Yeni Pencere