İlk yıllarda değişim rüzgârı estirerek toplumda heyecan oluşturan Milli Görüş hareketi; duruşu, görüşleri ve projeleri ile ortağı olduğu iktidarların önemli icraatlardan bulunmasını sağladı. Yeni ve farklı bir ses olarak önyargılı olmayan muhaliflerin bile takdirini kazandı. 1995 seçimlerinde birinci parti oldu ve hükümeti kurma yetkisini elde etti. Refah Partisinin koalisyonun büyük ortağı olduğu ve Erbakan’ın başbakan olduğu koalisyon hükümeti kuruldu.
Ancak her taraftan saldırılara uğradı ve akıl almaz engellemelerle karşı karşıya bırakıldı. Daha önce parti kapatma ve siyasi yasaklarla saf dışı etmeye çalıştıkları bir hareketin her şeye rağmen iktidara gelmesi kendini devletin sahibi sayanları adeta çılgına çevirmişti. Siyasi partiler, askerler ve işbirlikçi çıkar çevreleri en ağır biçimde muhalefet etmek üzere ortak cephe kurdular. Topluma rağmen baskıyla devleti elinde tutan bu güçler, belirledikleri çizginin dışına çıktığını gördükleri bu hareketi boğmak için bütün güç, refleks ve mekanizmalarıyla harekete geçtiler. Yenilmişlik duygusunun dürtüsüyle iyice saldırganlaştıklarından daha etkili ve kesin sonuç alacakları senaryolara yöneldiler. Sistemi ayakta tutmak için daha önce de defalarca başvurdukları gibi bu defa da çözümü darbede buldular.
İşbirlikçi çıkar çevrelerinin desteğini de arkalarına alan siyasetçiler ve askerler birlikte hareket ederek yirmi sekiz şubat postmodern darbesini hayata geçirdiler. Hükümeti devirdiler ve açtıkları dava ile de Refah Partisinin kapatılmasını sağladılar (1998).
Başından itibaren devleti darbeyle kuranlar, her zaman olduğu gibi bu kez de milli irade nutukları eşliğinde alay konusu yaptıkları halkı yine yok saydılar. Ellerinde tuttukları kamu gücüyle hukuku çiğnediler ve halkın seçtiklerini yönetimden uzaklaştırdılar.
Bundan sonraki dönemde, Milli Görüş hareketi içindeki en önemli gelişmelerden biri gelenekçiler ve yenilikçiler olarak adlandırılan iki grubun ortaya çıkmasıdır. Yenilikçiler; Fazilet Partisinin program ve politikaları ile siyaset yapmanın ve iktidara gelmenin mümkün olmadığını ileri sürdüler. Küresel ve yerel sistemle uzlaşmayı temel alan bir çizgiye evirilmek gerektiğinden bahisle güç dengeleriyle uzlaşarak halen iktidarda olan partiyi kurdular. Özgün bir siyaset teorisi ve programı olmadan uygulamalarında ve ilişkilerinde yozlaşmayı besleyen pragmatizmi esas alarak iktidarı sürdürüyorlar.
Hareketin bilinen görüşlerine ve liderine bağlı olanlar ise, tüm olumsuz müdahale ve gelişmelere rağmen yılgınlığa düşmeden Milli Görüş çizgisinde mücadeleye devam etmek gerektiğini savundular. Ancak bu kesimin kümelendiği Saadet Partisi, toplum nezdinde gücü ve etkisi azalmış, beklediği desteği alamamış olarak varlığını sürdürmektedir. Belli ki, politikaları hem genel kitle hem dine bağlı hedef kitle nezdinde yeterince karşılık bulmuyor.
Tüm bu gelişmelerin ardından ortaya çıkan manzara, yarım yüzyıllık siyasi mücadelenin arzulanan seviyenin gerisinde kaldığını göstermektedir. Buna kaynaklık eden iç ve dış nedenlerin sağlıklı analizlere tabi tutulmasının ve stratejik bakışın yenilenmesi gerektiğinin kaçınılmaz bir hal aldığı ortaya çıkmıştır. Dış nedenlerle, baskı ve dayatmalarla baş etmenin en etkili yolunun içeriyi açık vermeyecek şekilde tahkim etmek olduğu unutulmaması gereken en önemli husustur.
Bu bağlamda öncelikli olarak tercih edilen yöntem teşrih masasına yatırılmalıdır. Zira sistemi ürkütmeme hesabıyla tercih edilen bu yolun; saldırıları, parti kapatmalarını, oy kaybını ve daha pek çok olumsuzluğu engelleyemediği görülmüştür. Bundan daha fazlasının nelere yol açtığını yenilikçilerin vahim durumu ortaya koymuştur. İkisinin dışında geriye tek yol ve yöntem; temel kaynakların ısrarla ortaya koyduğu ve önerdiği, doğruları sonuna kadar tavizsiz savunan ama yumuşak ve güzel sözle iknayı esas almaktır.
İkinci öncelik; belirsizlikten, ezberlerden, dayatmalardan, baskılardan, parça bütün ilişkisini gözetmeyen bakış açısından uzaklaşmanın hayati önemi haiz olduğunun dikkate alınarak politikasız gibi davranmaktan vazgeçilmesidir. Özellikle her biri, toplumu vesayete ve yalanlara mahkûm etmiş olan ve doğruların açığa çıkmasını ve anlaşılmasını engelleyen şu konularda açık ve net politikalarla toplumun önüne çıkılmalıdır:
Kurucu İradenin Dışlanması, Lozan, Ulus Devlet modeli, Din-Devlet İlişkileri, Irkçılığın Ürettiği Kürt Meselesi, Resmi İdeoloji, İdeolojik Eğitim-Öğretim, Tekçi Hukuk, Sömürüye Dayalı Ekonomi, Küresel Sistemle İlişki Biçimi, Dayatılan Hayat Tarzı vd…
Kaynak: Farklı Bkış