Hepimizin çocukluk hafızasında hoş sedalar var. Bunlar Mevlid-i Nebi´nin bıraktığı sesler ve tatlardır. Köy camiinin sükûnet ve mütevazılığında baban, arkadaşların, dayıların ve köylülerin ile bir saftasın. İmam ve etrafında birkaç kişi mevlit okuyor. Sizi önce yaratılış âlemine götürüyor. Allah´a münacattır bu. Nasıl yaratıldığımızın hikâyesi. Nerden geliyoruz sorusunun cevabını güzel şiirlerin dizelerinden gelen seslerle kulağınızdan içinize akar. Arkasından doğuş gelir. Dünyaya ve kâinata önemini hissettirmek için olağanüstü olaylarla yaşarsınız. Sarayların sütunları yıkılır, ateşzedelerin mabetlerinde yanan ateşler söner. Sönen zulümdür, cehalettir, karanlıktır.
Şimdi müjde zamanı. Bahar gelir. Varlık yeniden yaratılır nebinin doğuşuyla. Yaratılışın tazeliğinden akan ab-ı hayat ile hayat bulur insan. Melekler gökte saf saf. Sema ile yer, dünya ile dünya ötesi, ruh ile madde, akıl ile akıl ötesi birleşir. Gök açılır, yere iner. Zamanlar üstü bir seyahattesiniz. Meleklerin müjdesine ve şahitliğine katılırsınız. Peygamber´in doğuşuna şahitlik yaparsınız. Hep melekleri, yıkılan sütunları, Hz. Emine´yi ve doğan nuru hayal edersiniz. Bir mütevazı köy camii mekanından çıkarak büyük alemin ötelerine kanatlanırsınız. Peygamber doğar. Sanki üzerinize güneş doğmuştur. O kadar büyük bir ziyanın parıltısından gözleriniz kamaşır. Kamaşan gözleriniz değil, bütün bedeniniz. Ruhunuzla şerbetlenirsiniz. Peygamber´in doğumuna şahitlik edersiniz. Ümmetten olmanın büyüklüğünden geçersiniz. Bu büyüklükle gurur duyarsınız.
Gülen yüzlerle sevince gark olursunuz. Okunan ilahilerle coşarsınız. Son fasılda lokumlar dağıtılır. Ağzınız tatlanır. Tatlanan bütün ruhunuz. Tatlanan büyük varlığın varoluşuna katılan varlığınız. Doğumla gelen müjdeyi, doğumla gelen umudu, doğumla gelen nuru derinden hissedersiniz. Artık ne olduğunuzu biliyorsunuz. Hakikatin sesleri, tatları, yüzleri sizi çarpar. Hakikatin bütün zamanları aşan zamanlarında gezerek meleklerle saf saf peygamber doğumunun anını yaşayarak ?anlam? kazanırsınız.
Mevlid-i Nebevi ile Müslüman toplumlar her daim yeniden doğarlar ruhlarıyla. Peygamber´in doğumuyla doğarlar. Ümmetim ümmetim diyen bir büyük insanın muştusunu ve umudunu içerler. Yakarış ve naat ile Allah ve Peygamber´i ile kainatın yaratılışı ve insanın yaratılışı içinden geçerler. Her dem doğan bir toplum halidir bu. Yaralanan, cehalete saplanan, umutsuz ve yoksullukla pençeleşen bir dünyada umutla, imanla, tatla tazelenmektir. Toplumun tazelenen ruhudur. Millet bilincinin nurlanmasıdır.
Müslümanlar, Mevlit ile camilerini ışıklarla ve fenerlerle süsler. Adeta nurlanmaya nazire yaparlar. Dünyaya ve kainata doğan nurun hatırlanması bu. İnsanlar fevç fevç camilere akar. Kadınlar ve erkekler peygamber sevgisinden yudumlar. Hz. Emine ile beraber şerbetlenirler. Kasideler, ilahiler ve aşırlar ile beraber ruhaniyetin içinden geçerler. Yeniden Peygamber ümmeti olmanın büyüklüğünü hissederler. Peygamber sevgisiyle büyülenir herkes.
Bir yas toplumu değiliz biz. Peygamberimiz´in ölüm yasını tutmayız. Ağıtlarımız yok onun için. Mevlitlerimiz var. Seviniriz, coşarız, umutlanırız. İmana yasla değil, sevgiyle bağlanırız. İmana ölümle değil, doğumla uzanırız. Toplum da ölümle ve yasla hafızasını ihya etmez. Mezarlarla yaşamaz. Ölümle bilincini kurmaz. Bir ölüm toplumu değil. Doğumla, umutla ve sevinçle tutunur hayata. Bir yas toplumu değil, bir umut toplumu. Yeniden Mevlid-i Nebevi´yi hissetmeliyiz. Yeniden doğmalıyız onun doğum anıyla. Yeniden semada saf saf varlıklarla yeryüzünü ihya etmeliyiz. Yeniden şerbetlenmeliyiz doğuş gecesiyle. Yeniden doğmalıyız Millet-i İbrahim olarak. Gelin pazartesi günü Mevlid-i Nebevi´de yeniden doğalım! Nebi´nin doğumuyla, ?Gam gidûp âlem yenîden buldu cân? der Süleyman Çelebi. Gamlarla dolu toplumlarımız da yeniden can bulsun!