?Futbol hiç bir zaman sadece futbol değildir.? Siyasete dair sözü olan futbolculara zaman zaman rastlarız. Örneğin Eric Cantona dünya futbol tarihine vurduğu damgayı, kapitalizm karşıtı duruşu ile süslemiştir.
1970´lerin usta ayağı Metin Kurt sosyalist dünya görüşü ile futbolcu sendikası kurma çabaları ile hatırlanır. Ünal Karaman sarkık bıyığı ile ülkücülerin temsilcisi idi. Saffet Sancaklı zarif ve nezaketli sakin kişiliğinin aslında bir MHP´liyi gizlediğini bize gösterdi.
Ülkenin yaşadığı en tuhaf deneyim olan Fethullah Gülen ve cemaatine sonsuz kredi verme döneminin futbol sahnesindeki çakışmaları ise hem şaşırtır, hem de hayal kırıklığına uğratır futbol izleyicisini. Hakan Şükür´ü vekil olarak bünyesine katan, nikahına şahitlikten kaçınmayan AK Parti için Türk insanının hafıza-i beşerindeki nisyan oranının yüksekliği bu konuların seçim sathında sorgulanmaması açısından oldukça önemli.
Her ne kadar bazı milatlarla geçmiş kesintiye uğratsa da spor-siyaset-din üçgeninin kötü örneklerinden birini ülke tarihine hediye eden bu deneyimin tekerrür etmemesi ancak bu geçmişi sık hatırlamakla mümkün.
Futbol-Siyaset ilişkisine son eklenen halka Alpay Özalan´dı. ?2002 Dünya Kupası sırasında Erdoğan Başkan olsa, kupayı alırdık? beyanatı ile akıl sınırlarını ve futbol-siyaset ilişkisine dair sportmenlikten uzak algısını ifşa eden Alpay´ı Meclis´te AK Parti sıralarında otururken de izlemeye devam edeceğiz.
Olcan Adın toplumsal olaylara duyarlığı ile öne çıkan bir futbolcu. Onun duyarlı tutumları siyaset üstü, ama topluma değen tavrı takipçileri için oldukça değerli. Öte yandan modern veba ile malül HDP siyasetine yakın sayılan Deniz Naki ise futbol ikliminde barınamayıp ülkeyi terk edenlerden.
Bütün bu tablonun içinde Mesut Özil´in Dünya Kupasındaki Almanya performansının zayıflığı etkisiyle pekişen Erdoğan´la aynı kareye girmesi üzerine kelam etmek şart oldu. Esasen bizim kelamımıza ihtiyaç da yok. Mesut Özil kendisi zaten konuya dair tafsilatlı bir İngilizce açıklama yaptı. Bu açıklamanın içindeki çeşitli ifadeler arasında Türk Basınının ve iktidarın her söylediğini doğru addeden kesimin makasla kestiği ifade: ?Söz konusu resimi bugün olsa da çektiririm? ifadesi oldu.
Basının manşete koyduğu ve haber altındaki yorumlarda da göklere çıkarılan bu ifade yanlış değil. Ama Türk basınının ve iktidarı sevenlerin yanlış ve yanılgısı bu ifadenin altyapısındaki açıklamaların dikkate alınmaması. Mesut Özil´in sadece Türk Halkını temsil ettiği gerçeği ile, Erdoğan´la bir arada olduğu ifadesi aslında konuya bakışın basit ve yalın ifadesi.
Ancak kendisinin uzun açıklamasının sadece bu bölümünü alıp manşet yapan basın ve açıklamanın detayını dikkate almadan bu manşetten yola çıkıp Mesut´u kahramanlaştıran kesimler aslında Mesut´a en büyük kötülüğü yapıyor. Açıklamasında; ?aynı resimde görünmemiz, politikaların onaylanması anlamına gelmiyor, sadece yardım amaçlı bir etkinlik için bir araya gelmiştik? ifadesi ise metnin Türkçeye çevrilmesinde unutulan bir detay. Mesela Fanatik gazetesi ?endorsement of policies? yani ?politikaların onaylanması anlamına gelmez? ifadesini siyasi propaganda diye çevirmiş. Milliyet de aynı çeviri metnini kullanmış.
Habertürk ise sadece kolaj bir çeviri ile yetinmiş?
Havuzun derin gazetelerini ise zaten ifadeye gerek yok.
Mesut Özil ne yazdı ise tam tersini iktidar propagandası için yayan ve buradan tekrar mağduriyet ve ?Almanya Bizi Kıskanıyor? devşiren akıl Mesut´a da en büyük zararı vermektedir. Mesut´un özen ve dikkatle kaleme aldığı açıklaması çarpıtılmadan çevrilmeli. Aksi durumda yine işin aslını öğrenmek için Alman kaynağına başvurmak zorunda kalıyoruz. Nitekim DW´nin linkinde konunun doğru çevirisi yer alıyor.
Futbolu/Futbolcuyu siyasete meze etmek konusunda son derece berbat sicile sahip olan başta Ak Parti olmak üzere Türkiye siyaseti artık şapkasını öne koymalı ve olayları kendi istediği gibi değil, olduğu gibi anlamalı ve anlatmalıdır. Mesut Özil işte o zaman göğsünü gererek bu ülkenin başı ile her platformda çekincesizce yanyana gelebilecektir.
NOT: Ben yazımı tamamladığımda Mesut üç bölümlük twitter mesajının iki bölümünü bitirmişti. Daha önce de ifade ettim. Konu ne olursa olsun ben iktidarın duymak istediklerini yazacak yazar değilim. Türk basınında onlardan tonla var. Benim derdim nüansla ve detayla. Mesut´un 3. bölüm yazısını beklemeden tamamladığım yazıdan gayet memnunum. Mesut´un Alman Futbol Federasyonu Başkanı için söylediklerini ve buna ilave olarak ona ırkçı saldırılarda bulunanlar için söylediklerini yazımın ilk bölümü ile birebir uyumlu buluyorum. Bundan sonra Almanya milli formasını giymeme kararını ırkçı yaklaşımlarla açıklayan Mesut´un bu tavrının özellikle başta iktidar blokunu teşkil eden AKP-MHP kadroları için de yol gösterici olmasını diliyorum. Almanya ne kadar çok kültürlülüğü hak ediyorsa, Türkiye de ediyor. Mesut ne kadar dışlanmayı hak etmiyorsa, bu ülkeyi tek tipleştiren akıl da o kadar kendini sorgulamalı. Mesut´un Alman toplumuna dair eleştirisi Türkiye´de gitgide karşıtını dışlayan ve özellikle ülkeyi ahtapot gibi sarmasına imkan veren ?biz ve onlar? söylemlerinin de sorgulanması için vesile olmalı. Alman formasına posta koyan Mesut´un aslında bir yönüyle öyle ya da böyle bugün ebedileştirilen devlet kavramına da posta koyduğunu unutmamalı. Mesut´u Almanya´da muhalif diye bağrımıza basıyorsak, biz de kendi muhaliflerimizi artık düşman değil, bize akıl verenler olarak görmeye başlamalıyız.