Eğitimci yazar Turgay Polat yazdı;
Lise eğitimi ve onun devamı üniversiteye geçiş sisteminin her yıl ne kadar öğrencimizi yok ettiğini hiç düşündünüz mü? Bir düşünün 1974’ten bugüne tam 47 yıldır uygulanan ve her yıl milyonlarca öğrencinin katıldığı bir sınav. Sadece bu yıl 2,6 milyon aday. MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz hafta “üniversite sınavlarını kaldıralım” önerisi sonrasında birçok platformda fikirlerimi anlatmaya çalışıyorum. Aslında Sayın Bahçeli o kadar doğru bir noktaya dokundu ki keşke buradan tartışmaya devam edip bir çözüm üretebilsek. Bakın 1974 yılından bu yana yani neredeyse 50 yıldır üniversite yerleştirme için sınav yapıyoruz. Gençlerin başka hiçbir niteliğini dikkate almadan üniversitelere yerleştiriyoruz. Yani bir genç doktor olmak istediğinde belki de bir coğrafya fazla yaparak olabiliyor veya olamıyor. Kısaca o kadar kadük (değerini yitirmiş bir sisteme sahibiz ki çoklu zekanın, yetenek ve yetkinliklerin bu kadar önemli hale geldiği bir dönemde bunları yok sayan bir sistemle gençleri yönlendirdiğimizi düşünüyoruz. Bakın bu sistem ne tür sakıncalar barındırıyor. Birincisi; ülkemizin beş yıl sonraki insan kaynağını rastgele yönlendiriyoruz. Bunun sonucunda mutsuz çalışanlar, işsiz gençler ve niteliksiz üniversite mezunları ortaya çıkıyor. İkincisi üniversitelerin ve akademisyenlerin öğrencilerini seçemediği bir sistem üniversitelere büyük zararlar vermektedir. Düşünün ki reklamcı olacak bir genci reklamcılık alanında gereken yetkinlik ve becerilerini dikkate almadan seçtiğinizde ortaya çıkacak mezun profili ne kadar isabetli olabilir. Üçüncüsü bu sistem liseleri “test çözme merkezi” hâline getirmiştir. Fen liseleri en iyi dershane olmuş durumda. Çünkü üst okula geçiş sistemi nasılsa alttaki kademe yani lise ona göre kendini dizayn ediyor. Sonuçta ortaya sadece sınava hazırlık yapan kurumlar kalıyor. Bence en büyük sorun da bu çünkü 15-19 yaş arasında birçok beceri ve yetkinlik kazandırabileceğiniz gence sadece akademik bilgi yükleyerek birbirine benzer nesil yetiştirmiş oluyorsunuz.
Şimdi diyebilirsiniz ki; torpil olur kayırmaca olur. Zaten bu ülkede eğitimde en büyük sorun bu bakış açısı değil mi? Bakış açısı yanlış diyemem ama bunu çözmek zorundayız. Güven ve eşitlik ürettiğini düşündüğümüz bu sistem aslında büyük bir adaletsizlik barındırıyor. Sınav anı ve yapılışı adil görünebilir ama bu sınava gelene kadar yapılan lise seçiminden, sosyo-ekonomik koşullara, sınav hazırlık imkanlarına kadar her şey adaletsiz değil mi? Örneğin son pandemi döneminde okula ve dijital eğitime erişim bile eşitsizlik yaratmadı mı? Ya da Orta Öğretim Puanı (OBP) ile ilgili yıllardır oluşan adaletsizliği ne yapacağız. İşte bu yıl okula gidilemediği, sınav yapılmadığı ortamda sınavın ve sistemin ne kadar adil olduğunu siz düşünün. Bence en büyük adaletsizlik herkesin aynı şartlarda olmadığını bile bile aynıymış gibi varsayıp buradan bir eşitlik hikayesi çıkarmaktır. Bu sistem adil değildir, üstelik adalet ürettiğine toplumu inandırıp geleceğimizi yok etmektedir.
Peki çözüm ne? Tabii ki asıl önerim üniversite sınavlarından vazgeçelim, öğrenciler lisede yaptıkları projeler, yetenekleri, sosyal sorumluluk çalışmaları ve ilgilerine göre üniversitelere başvursunlar ve kabul alsınlar. Sonuçta ABD bunu yüz yıldır yapıyor, neden biz yapmayalım? Eğer üniversite girişte sınav yerine yukarıda saydığım özellikler öne çıkarsa liselerde de eğitim değişir ve öğrenciler proje yapmaya, sosyal sorumlulukla uğraşmaya, okumaya ve kendini geliştirmeye başlarlar. İşte o zaman liseler anlam kazanmaya başlar.
Ama bunun olmayacağını en azından kısa sürede olmayacağını bilecek kadar aklım yerinde bu sebeple önerim şudur; ÖSYM sınav yapmaya devam etsin ancak bu sınav sadece öğrenciye puan ve sıralama üretsin, merkezi yerleştirmeye kaldıralım. Öğrencilere sınav puanlarını verelim ve üniversitelerin her bölüm için puan aralığı belirlemelerini sağlayalım. Üniversitelerin belirledikleri barajı geçenler o üniversiteye başvursun, üniversite isterse o bölüm için mülakat, uygulama vb çalışmalarla öğrencilerini seçsin. Bu durumda örneğin Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği için 520-530 puan aralığı başvurabilir dedi, bu aralıktaki öğrenciler başvuru yaptığı için başarısız öğrenci iddiası çöker. Aralık aynı olduğu için torpilde olmaz. İddia ediyorum iki yıl içinde üniversitelerimiz daha üretken, öğrencilerimiz daha mutlu olacaklardır. Diyeceksiniz ki peki adil olur mu? Bu sözüme kızacaksınız ama her yıl onbinlerce yeteneği kaybediyoruz, gençler mutsuz ve umutsuz bence bu riske girmeye değer.