Tarih: 08.04.2024 07:55

Merhaba ey post-Kemalist CHP

Facebook Twitter Linked-in

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, mazbatasını aldıktan sonra Saraçhane’deki İBB binasındaki makam odasında göreve aile mensuplarıyla birlikte, davet ettiği imamın duasıyla başladı. Takkeli imamın okuduğu dualara amin diyen İmamoğlu ailesinin videosu geçen hafta sosyal medyada tartışıldı.

Ama tartışmalarda pozisyonlar tuhaftı.

Videonun laiklik eleştirisiyle paylaşılmasına İmamoğlu’na destek veren çoğunluğu CHP’liler “ne var bunda” tepkisi gösterdiler.

Her şey o kadar tuhaftı ki “duanın siyasi gösteriye döndürülmesine” tepki gösteren, 28 Şubat döneminde irticadan yargılanmış İslamcı yazar İhsan Eliaçık bile CHP’lilerin tepkilerinden nasibini aldı.

Tepkilerin bir kısmı, “bunun demode bir eleştiri olduğunu” söylüyordu ama çoğunluğu “böyle kazanılıyor seçim, niye maraza çıkarıyorsunuz” gibi pragmatik tepkilerdi.

Nitekim ne Cumhuriyet, Ne Sözcü ne Halk Tv gibi laiklik duyarlılığı hassas medyalar İmamoğlu’nun bugüne kadar bir AK Partili belediye başkanının aklına gelmemiş, makam odasına imam çağırıp dua ettirmesini eleştirmediler.

Peki ne var bunda?

Aslında çok şey var.

Bundan 30 yıl önce de çok fazla şey bulunmuştu.

24 Mart 1994 yerel seçimlerinde sürpriz bir şekilde Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı seçildi.

Refah Partisi’nin İstanbul ve Ankara’da başkanlıkları kazanması zaten yeterince korkutucu bulunmuştu. Başkanlardan göreve gelir gelmez otobüslerde kadın ve erkeklerin ayrılmasını bekleniyordu. Daha hiçbir adım atmadan laiklik gösterileri yapılıyordu.

15 Nisan 1994 günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ilk Belediye Meclis toplantısı başkan Erdoğan başkanlığında toplandı. Refah Partisi mecliste azınlıktaydı.

Erdoğan, toplantıyı “Tarihteki Türk büyükleri ve şimdiye kadar görev yapan, hayatta olmayan İstanbul Belediye Başkanları için Fatiha” okutarak açtı.

Meclis ilk günden karıştı. SHP, DSP, ANAP ve DYP’li üyeler Atatürk için saygı duruşu yapılmasını talep etti. Verdikleri önerge, Atatürk’ün ruhu için de fatiha okuduk diyen başkan tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine muhalif üyeler ayağa kalkıp saygı duruşuna geçti ve İstiklal Marşı okudu. Erdoğan ve Refahlı üyeler de onlara katıldılar.

Olay büyüdü. Ertesi gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Erdoğan hakkında soruşturma başlattığını duyurdu.

Bir kaç gün sonra ortalık bir kez Erdoğan, aylardır büyük kuraklık yaşayan İstanbul’a yağmur yağması için yağmur duası yapacaklarını açıklayınca karıştı.

Protestolar, gazete manşetleri “şeriatçı başkanı” kınıyordu.

Nihayet, bir hafta sonra 71 ilin Cumhuriyet Başsavcısı Refahlı belediye başkanlarını hedef alan bir laiklik uyarısı yayınladılar.

Yani bundan 30 yıl önce göreve fatiha okuyarak başlamak ne var ki bunda denmeyecek bir meseleydi.

CHP’li belediye başkan adaylarının yaptığı gibi seçim kampanyasında zikirmatik, seccade dağıtmak, teravih namazından video paylaşmak, göreve başladığı ilk sabah sabah namazına gittiğini videoyla duyurmak, Kadir Gecesi camide mevlid organize etmek ise bir zamanlar Türkiye’de parti kapatma nedeniydi.

Fazilet Partisi kapatma davasında “Fazilet Partili Altındağ Belediye Başkan; Mehmet Ziya Kahraman, 1999’da Belediye Meclisi toplantısına, bazı meclis üyelerinin şiddetli muhalefetine rağmen, Fazilet Partili Belediye Meclisi Üyesi Havva Bektaş’ın başörtülü olarak katılmasına izin vermesi” partinin laiklik karşıtı eylemlerinden biri olarak yer almıştı.

AK Parti hakkında 2008’de açılan kapatma davasının delilleri arasında da bugün CHP’li belediye başkanlarının özgürce yaptığı eylemler laikliğe karşı odak olma suçuna delil olmuştu:

O günlerde CHP’li siyasetçiler, gazeteciler de bu kapatma davasında AK Parti’nin bu eylemlerle laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna inanıyordu, kimse ne var bunlarda demiyordu.

Çünkü Kemalist Cumhuriyet’in kamusal alanında dinin görünürlüğü Diyanet kurumu çevresinde ve camilerde sınırlandırılmıştı. Siyasetçilerin dini semboller ve terminoloji kullanması dönemine göre ya irticayla ya da dini siyasete alet etmekle suçlanmak için yeterliydi.

Halkı temsil eden siyasetçiler, halkın hayat tarzının en önemli rengi olan dini kamusal alanda ve devlete taşıyamıyordu.

Benzer biçimde o kamusal alanda Kürtlerin Kürt kimlikleriyle, dilleriyle görünmesi de suçlanmak, ayıplanmak için yeterliydi.

Tam olarak Kemalist Cumhuriyet, vatandaşların dinleri, dilleri ve kültürlerini kamusal alanda görünmez kılmayı zorlamamıştı.

70’lerden itibaren bir grup seküler entelektüel bu tek tipçi cumhuriyetçi laikliğe ve milliyetçiliğe itiraz etmeye başladılar.

Kürtler ve dindarların kamusal alanda görünme, temsil edilme taleplerine destek verdiler.

En fazla da CHP’liler ve çevresindeki aydınların hışmına uğradılar.

Gericileri ve bölücüleri cesaretlendirmekle, meşrulaştırmakla suçlandılar.

Hala daha bunun için suçlanıyorlar.

Hatta, bunun artık post-Kemalistler diye bir adı bile var. Üzerine öfkeli makaleler yazılıyor, bu post-Kemalistlerin Cumhuriyet okumasıyla bugünlerimize neden olduğu iddia ediliyor.

Ama anlaşılan CHP de o Cumhuriyet okumasıyla hayatın geçmeyeceğine karar verdi. Önce ürkek adımlarla ama seçim başarıları geldikçe cesaretlenerek bundan 30 yıl önce şeriatçılıkla suçlanmaya, parti kapatmaya neden olacak laiklik karşıtı odak eylemlere girişti.

Ne diyelim.

Elveda eski CHP, merhaba ey post-Kemalist CHP.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —