Memleket semalarında bir prens!

Hediye Levent, evrensel.net’te “Memleket semalarında bir prens!” başlıklı bir yazı kaleme aldı

Memleket semalarında bir prens!

“Suudi Arabistan ile barıştık, barışacağız”, “Onlar da istekli” ve hatta “Türkiye’ye ihtiyaçları var” yorumları eşliğinde bugünlere geldik ve nihayet Veliaht Prens bin Salman memleket semalarında göründü.

Şimdi iki önemli soruya ilişkin yorumlara boğulacağız hep birlikte.

Bin Salman Türkiye’ye niye geldi ve bu ziyaretin Türkiye’ye faydası ne?

Olağanüstü bir durum olmadığı sürece, dünyanın her yerinde gerçekleşen temaslarda verilen samimi karelere, kucaklaşmalara ve bol kardeşlik vurgulu açıklamalara kanmadan şartlara bakalım!

Önce ikinci sorudan başlayalım; bu ziyaretin Türkiye’ye faydası ne? Ziyaretin somut, gözle görünür, “Evet, o ziyaret bir milat oldu” diyerek referans verebileceğimiz bir sonucu olmayacak.

Çünkü;

1- Suudi Arabistan’ın Türkiye ile iyi geçinmek zorunda hissedeceği, taviz vermeye hazır olduğu, Türkiye’yi yanında tutmak için kasasının kapılarını sonuna kadar açacağı şartlar yok.

  • 2011 öncesinde Türkiye güçlü ordusu, Avrupa ülkeleri ile ilişkileri, NATO üyeliği, ABD müttefikliği, hem Müslüman hem de laik profili sebebiyle Orta Doğu halkları açısından özenilen bir ülkeydi. Orta Doğu yönetimleri açısından hem tehlikeli görülüyordu çünkü kendi halklarının “Türkiye’de varsa bizde neden olmasın?” diyerek göstereceği bir emsaldi.
  • 2011 öncesinde Orta Doğu’daki her bir ülkenin kendi içine kapandığı ve aynı zamanda bölge ülkelerinin birbirleri ile itişip kakıştığı şartlar vardı. Orta Doğu’da manzara buyken Türkiye’nin hem ABD hem de Avrupa ile ticaret ve diplomasi kanalları açıktı.
  • Evet, Suudi Arabistan gibi birkaç bölge ülkesinin ABD ile ilişkileri elbette vardı ancak Türkiye-ABD-AB ilişkileri kadar çeşitli değildi ve yine Orta Doğu ülkeleri ile Türkiye’nin batıyla ilişkileri aynı kulvarda olmadı.
  • Arap Ayaklanması ile birlikte Türkiye, İslam dünyasında liderliği, Müslüman Kardeşler üzerinden bölgeyi dizayn etmeye odaklı bir politikaya(!) geçti. Ancak yıllar içinde giderek gerçekle bağı kopan bu yaklaşımlar Türkiye’yi hem Orta Doğu ve Arap dünyası ile yavaş yavaş kurmakta olduğu köprüleri yıktı hem de ABD ve Avrupa ülkeleri ile olan ilişkileri anlamsız sert virajlarla dolu bir sürece savurdu.
  • Bu süreçte Türkiye, sadece kaba güç ve askeri yöntemlerle bölgeyi dizayna girişip dünya üzerindeki neredeyse her ülkeyle bir kavga sebebi arayadursun Arap dünyası taş üstünde taş bırakmayan bir dönemi yaşamaktaydı. Biraz bu dönemden alınan derslerle biraz bu dönemin dayattığı şartlarla Orta Doğu ve Arap dünyası iç ve dış politikalarını yenilemeye başladı. Türkiye hızla 2011 öncesinde Arap dünyası pratiklerini yüceltip art arda uygularken Arap dünyası da Türkiye’nin Arap Ayaklanması öncesindeki profilini yakalamaya çalışıyor hâlâ.

Bin Salman ziyaretinin gerçekleştiği dönemde bölge şartlarına bakıldığında Suudi Arabistan’ın ABD ile ilişkileri iyi hatta masa altından pazarlıkların yapıldığı bir seviyeye yükseliyor gibi görünüyor. Kaldı ki, Suudi Arabistan ABD Başkanı Biden’ın temmuz ayında yapacağı ziyarete hazırlanıyor.

Keza Avrupa ülkeleri ile hem bölgenin hem de Suudi Arabistan’ın ilişkileri hem çeşitleniyor hem de derinleşiyor. Türkiye, bölge ülkeleri ile ABD ve Avrupa ülkeleri arasında köprü olması için kapısı çalınan ülke değil artık!

Ekonomisi zayıf, caydırıcı gücü zayıf, yaptırım gücü 10 yıl öncesine göre az.

Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri açısından İsrail ile ilişkiler Türkiye ile ilişkilerden çok daha önemli bir süredir. Hükümete yakın basında destansı zaferler, önüne gelene diz çöktüren güçlü ülke manşetlerinin aksine bölgede durum Türkiye açısından hiç de iç açıcı değil.  Mısır bile Türkiye ile ilişkileri normalleştirme konusunda ağırdan alıyor, Türkiye kadar heyecanlı değil.

2- Ziyaretin kazananı bin Salman!

Arap Ayaklanması döneminde yükselişe geçen Müslüman Kardeşler Suudi Arabistan’ı da tedirgin etmişti. Müslüman Kardeşler’in düşüşü çok hızlı oldu. Bu örgüte siyasi yatırım yapan Türkiye de kaybetmiş oldu. Sonrasında Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğunda katledilen Cemal Kaşıkçı davasının ilk günden itibaren siyasi bir koz olarak öne çıkarıldığı bir dönem başladı. Türkiye, büyük ümitler beslediği Müslüman Kardeşler’in bölgedeki yenilgisinin arkasındaki en büyük faktörlerden biri olarak Suudi Arabistan’ı görüyordu ve haklıydı da! Ancak Türkiye’nin beklediği çapta bir uluslararası tepki gelmedi. Evet, Suudi Arabistan’a ve veliaht prense yönelik açıklamalar yapıldı, hâlâ yapılıyor ancak bu durum Suudi Arabistan’ın bölgesel güç olma hedefini etkilemedi bile.

Nihayetinde Türkiye de vazgeçti ve tam anlamıyla pes ederek davayı Suudi Arabistan’a devretti.

Bu durumun bölgedeki tabiri şu; o kadar bağırıp çağıran Türkiye, bin Salman’ı zayıflatamadı. Bu durum Türkiye’nin hanesine eksi, bin Salman’ın ciddi bütçeler ayırarak yürüttüğü PR hanesine artı olarak yansıdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyareti Arap dünyasının flaş haberi olmadı, günlerce konuşulmadı. Aynı şekilde bin Salman’ın Türkiye’den önce gittiği Mısır temasları ve imzalanan sözleşmeler de daha öncelikli gibi görünüyor bölge açısından.

3- Bin Salman yatırım getirir mi?

Hayır, Türkiye’nin ekonomisini toparlayacak düzeyde bir destek beklemek kesinlikle gerçekçi değil. Belki birkaç şirket ve şahıs akçeli ilişkiler kurabilir ancak memleket ekonomisinin tepe taklak gidişine derman olacak bir yatırım ufukta görünmüyor.

4- O zaman bin Salman niye geldi?

Öylesine, iadeiziyaret mantığıyla, “Bakın biz de resmi temaslarda bulunup ülke dışı ziyaretler yapıyoruz” demek için!

 

Kaynak: Farklı Bakış