Mele’/Seçkinler

İlahiyatçı yazar Mehmet Gündoğdu, Kur’anda sıkça geçen “mele’/seçkinler kavramı üzerine bir değerlendirmede bulunuyor.

Mele’/Seçkinler

Sözlükte “dolmak, doldurmak; yardım etmek, danışmak” mânalarına gelen mel’/ملأ kökünden türemiş bir isim olan mele’ kelimesi “bir görüş ve bir inanç etrafında bir araya gelen topluluk, toplumun ileri gelenleri, seçkinler, fikir danışılan ve görüşleri alınan kimseler” anlamına gelmektedir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlʾe” md.). 

Fahreddin er-Râzî, Kur’ân-ı Kerîm’de mele’in, kendilerini peygamberlerin karşısına koyan seçkin kimseleri ifade ettiğini, bunların topluluk içinde en önde yer almaları, heybetli giyim ve  görünüşleriyle göz doldurmaları sebebiyle bu şekilde adlandırıldığını belirtir (Mefâtîḥu’l-ġayb, VI, 170). 

Kur’an’da, mele’ kelimesi, çoğu Hz. Mûsâ ve Firavun’dan bahseden âyetlerde olmak üzere özellikle peygamber kıssalarında otuz yerde geçmekte; Hadislerde de kelimenin aynı anlamlarda yer aldığı görülmektedir.

Kur’an’da mütref (refah yüzünden şımarıp azmış) (el-İsrâ 17/16), sâdât ve küberâ (liderler ve ileri gelenler) (el-Ahzâb 33/67) tabirleri de mele’ kavramına yakın mânalarda kullanılmıştır. 

Kur’an’daki ayetlerin mele’ kelimesi ile anılan gruplar;  inkârcı (el-Mü’minûn 23/33-38), kibirli (el-A‘râf 7/75, 88), zalim (el-A‘râf 7/103; Yûnus 10/83), küçümseyici (Hûd 11/27), zenginliklerinden dolayı şımarıp azgınlaşan (Yûnus 10/88; el-Kasas 28/32), inatçı (Sâd 38/6) ve alaycı (Hûd 11/38) şeklinde nitelendirilmiş, bunların atalarının bâtıl inançlarına sıkı sıkıya bağlı oldukları (el-Mü’minûn 23/24-25), peygamberi ve ona inananları tehdit ettikleri (el-A‘râf 7/88, 90) ifade edilmiştir.

Kur’an’da mele’ kelimesi, sahip oldukları zenginlik, soyluluk, sosyal statü gibi maddî imkânlara dayanarak hak dine ve onun peygamberine karşı mücadeleye girişen, şehrin yöneticileri, inananlara zulüm ve baskı uygulayan, inkârcı, elit tabakası, nüfusu güçlü, halk üzerinde ağırlığı olan, şehirdeki tüm pis işleri yapan, mafyatik işlerle yoldan çıkmış, kralların/liderlerin etrafındaki beyin takımı kimseler hakkında zikredilmiş; 

Bunların, bâtıl inançları ve haksız menfaat hesapları uğruna, kendilerine gönderilen peygamberlerin getirdikleri hak ve hakikatları, yeni inanç esasları ve değerler doğrultusunda toplumda gerçekleştirmek istedikleri değişimi, engellemeye çalıştıkları vurgulanmıştır. 

Peygamberlerlere en çok sıkıntı çıkartanlar bunlardır. Mele’ halkın iman etmesine izin vermemiş, halkın gözünü korkutmuşlar, kralı kendi kontrollerine almış, kraldan çok kralcı tiplerdir.

Kavimlerini ve halklarını yanlış bilgilerle kandırmışlar, Peygamberler hakkında yanlış algı  üreterek; Peygamberlerin ülkelerini ellerinden almak için geldiğini yaygarasını koparıp insanların milli duygularını galeyana getirmişlerdir.

Mele’ kelimesinin geçtiği âyetlerden anlaşıldığına göre peygamberlerin toplumlarını uyarma ve dine davet sürecinde, kurulu düzeni ellerinde bulunduran varlıklı ve imtiyazlı kişilerden oluşan bu gruplar, iktidar güçlerini kaybetme ve bazı imtiyazlardan mahrum kalma korkusuyla hareket ederek sahip oldukları otoritenin yıkılmasına ve çıkarlarının bozulmasına karşı çıkmışlardır. 

Resûl-i Ekrem’in ilk muhatabı olan Mekkeliler arasında bu kesimi, Resûlullah’ın nübüvvetini reddedip onu susturmaya çalışan Kureyş’in ileri gelenleri temsil ediyordu. 

Özellikle Mekke döneminin ilk yıllarında Resûlullah’a karşı şiddetli bir muhalefet gösteren bu kişilerin tavırlarına Kur’an’da temas edilmiştir (el-En‘âm 6/124; ez-Zuhruf 43/31). 

Diğer taraftan Hz. Peygamber, Kâbe’nin yanında secdeye vardığı bir sırada etrafında bulunan Kureyş müşriklerinden Ukbe b. Ebû Muayt’ın kendisini tâciz etmesi üzerine şöyle dua etmiştir.

 “Allahım! Kureyş’ten olan bu topluluğun (mele’) yaptıklarını sana arzediyorum. Ebû Cehil b. Hişâm’ı, Utbe b. Rebîa’yı, Şeybe b. Rebîa’yı, Ukbe b. Ebû Muayt’ı, Ümeyye b. Halef’i sana havale ediyorum” (Buhârî, “Cizye”, 21). 

Resûl-i Ekrem’e karşı tavırları Kur’an tarafından kınanan Ebû Leheb ve Velîd b. Mugīre de Kureyş’in ileri gelenlerindendir. Ayrıca Kureyş kabilesinin önemli meseleleri görüşüp karara bağladığı toplantı yeri olan Dârü’n-nedve esas itibariyle bir mele’ meclisiydi.

Bunlar her asırda yaşadığı gibi içinde bulunduğumuz asırda da yaşamaktadırlar. Bunlar halkın sağlıklı dini bilgiye ve gerçek, doğru haberlere ulaşmasına izin vermezler.

Kendileri dışındaki  herkesin, halkın elindeki her şeyi alacakları, dinlerini yok edecekleri,  yaşadıkları vatanı satacakları, devleti yıkacakları söylemleri ile halkın üzerinde korku imparatorluğu  kurarlar.

Esasen Kur’an’da mele’ konusuyla ilgili âyet ve hadislerin vermek istediği asıl mesaj; bu tür aşağılayıcı ve baskıcı tutumların geçmiş dönemlerle sınırlı kalmayıp her devirde karşılaşılabilecek bir insanlık sorunu olduğunu bildirmek ve müslümanlarda, geçmiş peygamberlerin ve Resûl-i Ekrem’in izlediği yöntemi benimseyerek her türlü otoriter, despotik anlayış ve tavra karşı bir mücadele ruhu geliştirmek istenmiştir.

Mele’ nin algı operasyonlarına karşı, hak  ve hakikati haykırmanın gereğine işaret edilmiştir.

Vesselam.

Kaynak: İslam Ansiklopedesi, mele’ mad.; TDV, Bir sayfa, bir ayet, bir hikmet, s,224.