Mehmet Gündogdu; Kitabına Uydurma (Hile-i Şeryye)

Hile; sözlükte “çare, çözüm, maharet, çıkış yolu, kurnazlık” gibi anlamlara gelir.

Mehmet Gündogdu; Kitabına Uydurma (Hile-i Şeryye)

Hile; sözlükte “çare, çözüm, maharet, çıkış yolu, kurnazlık” gibi anlamlara gelir.

Hukuk dilinde, bir kimseyi istenen yönde bir irade beyanında bulundurmak için onda yanlış bir kanaat uyandırarak veya mevcut bulunan hatalı fikrin devamını sağlayarak yanıltmayı ifade eder.

Hîle-i şer’iyye; amel ve tasarrufları şekil ve dış görünüş bakımından fıkha uygun düşürmek, İslâm’da yasak olan hususları görünüşte meşrû olarak yapabilmek için bulunan yollar, çâreler, çıkış noktaları demektir. Kitabına uydurmaktır.

Kur’anı Kerim; Beni İsrail’in kitabına uydurma/Hile-i Şeriyye işlemi yaptıklarından  bahseder. Şöyle ki, onlar Allah’a bile hile yapmaya kalktılar. Kendilerinin istedikleri ibâdet için tahsis edilen Cumartesi yasağını çiğnediler (Bakara,2/65,66).

Yüce Allah onlara Cumartesi günü balık avlamayı yasaklamıştı. Hesapta uyanıklık yaparak Cuma akşamından ağlarını denize atıyorlar, Cumartesi akşamı toplayarak güya yasağa uymuş oluyorlardı. Tabii Allah da onların hilelerini boşa çıkarmıştı. 

Onların bu tavrı, kitabına uydurmayı/Hile-i Şeriyye, uygulamaktı. Onlara da alimleri; “hile-i şer’iyye” denilen (şeriatın emirlerine bir kılıf uydurarak) sözde bir çıkış yolu göstermişlerdi. 

Kur’an’da, yaptıkları bu hile karşılığında “Aşağılık maymunlar olun!” (Bakara, 2/65) emriyle gerçekleşen ilâhî ceza verildiği nakledilmektedir.

İslam tarihinde de; kitabına uydurma/Hile-i Şeriyye, erken dönemde uygulanmak istenmiş ve reddedilmiştir. Ancak sonraki tarihlerde uygulanır hale gelmiştir.

Mesela, Ebu`l-âli`ye Hz. Âişe`den şöyle nakleder: “Zeyd b. Erkam (ö. 66/689)`ın ümmü veledi olan bir kadın Hz. Aişe’ye  dedi ki: “Ey mü`minlerin annesi, Zeyd`e veresiye sekizyüz dirheme bir köle sattım. Sonra onu ondan altıyüz dirheme peşin satın aldım”. 

Hz. Aişe şöyle dedi: Ne kötü bir satım, ne kötü bir alım yaptın. Zeyd`e şunu bildir ki, eğer tevbe etmezse Rasûlullah (s.a.s) ile yaptığı cihadın sevabını kaybetmiş olur. Kadın dedi ki; “Satışı bozup, altı yüze geri alsan olmaz mı?” “tabii, kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, önceden verdiği kendinindir” (el-Bakara, 2/275) ayetini okudu.(Ahmet b. Hanbel, IV,180; el-Kâsâni, Bedâyiu`s-Sanâyi`, V, 198, 199) 

Kitabına uydurma/Hile-i Şeriyye prensibi ilk Hanefî müctehidlerince İslâm hukukunu yürüyen hayatla uyumlu hâle getirmek, zarûret yoluyla haramların mübah sayılmasını azaltmak, insanların apaçık şer`î kaideleri çiğnemesini önlemek gibi güzel amaçlar için kullanılmış ve daha çok yemin, talâk (boşanma) gibi konularda uygulanmıştır. 

Ancak bu kaide zamanla çığırından çıkmış “dini nasların hükümlerine ve kanunlara karşı hile yapmak” şekline dönüşmüştür.

Kitabına uydurma/Hile-i Şeriyye uygulamasının çok kötü bir örneği; halk arasında ‘hülle’ adıyla anılan olaydır. 

Bakara suresinin 2/229, 230 ayetlerindeki Yüce Allah’ın emrine göre; Bir kadının üç talakla ayrıldığı eşiyle (gerçek manada başka bir evlilik yapmadan) yeniden evlenmesi yasaklanmıştır.

Ancak üç talakla boşanan bir kadının ayrıldığı kocasına geri dönebilmesi amacıyla bir başka erkekle, bir gecelik birliktelikten sonra, boşamak şartıyla anlaşmalı olarak yapılan hileli bir evlenme şekli ihdas edilmiştir.  Böyle bir evlenme çeşidinin dinde asla bir yeri yoktur. Tam da, kitabına uydurma/Hile-i Şeriyye budur işte.

Bu hileli evlilik, İslâm’ın ilkelerine, kadının hakkını ve itibarını korumak amacıyla boşamanın üç ile sınırlandırılmasına ters düşmektedir. 

Bu yüzden Hz. Peygamber, hülle yapan ve yaptıran erkeği Allah’ın lânetine uğramış kişiler olarak ilan etmiş (Ebû Dâvûd, Nikah, 15; İbn Mâce, Nikah, 33),

Ashab-ı kiram da hüllenin helal olmadığını belirtmiştir (İbn Mâce, Nikah, 33).  İslâm âlimleri, hülle şartıyla yapılan evliliğin haram olduğunu kabul etmişlerdir.

Kur’an’da açıkça adam öldürmek yasaklandığı (Bakara,2/178, İsra,17/32) ve hadislerde yedi büyük günahlardan sayıldığı halde; bazı İslam alimlerinin; nizâm-ı alem için  padişahların beşikteki çocuklarını veya kardeşlerini, gelecekte isyan edebileceği varsayımı ile, bağy suçundan veya jurnalci gammazların, tahrik ve algılarıyla, yalancı şahitlerin verdiği ifadelerle katl fetvaları, kitabına uydurmaktan başka bir şey değildir.

Geçmişte küçümsenmeyecek bir şekilde uygulandığı görülen kitabına uydurma/hile-i şeriyye metodunun, zamanımızda da pek çok uygulandığı görülmektedir.

Şöyle ki, kanuni yükümlülüklerden kaçınmak için arkadan dolanma; kanunlarda suç sayılan eylemlerin suç kapsamı dışında, suç  sayılmayan eylemleri de suç kapsamında değerlendirme gibi algılar yapıldığı düşünülmektedir. 

Dini hükümlere gelince, dünyevileşmiş/karunlaşmış bazı müslümanların, aklına geleni yaptığı, sonsuz ve sınırsız istek ve arzularına şerî/dini kılıf  ürettikleri ve kitabına uydurdukları görülmektedir.

Sonuç itibariyle;

Kitaba uymak; Fatiha’da ifadesi bulunan, ‘sırat-ı müstakîm’dir.

Kitabına uydurmak ise; yine Fatiha’nın son ayetinde ifade edildiği gibi  ‘mağdûb/gazaba uğramış’ ve ‘dâllîn/sapıtanlar’ olmaktır.

Vesselam.