Evet tek parti dönemi Diyanet’in çok sancılı tarihini oluşturur.
Bir önceki yazımızda; Diyanet İşleri Başkanlığı, zaman zaman din ile siyaset arasında sıkışmış bir kurum görüntüsü verdiğinden bahşetmiştik.
Bu konuda, eski Diyanet İşleri Başkanlarının, görev yaptıkları dönemleri, göreve geliş ve görevden ayrılışlarına bakılınca bunun böyle olduğu görülmektedir.
Eski Diyanet İşleri Başkanları, Tayyar Altıkulaç ve M.Said Yazıcıoğlu’nun beyanları da bunu ifade eder.
Tayyar Altıkulaç: “Diyanet’te hemen her gün yaşanan ve değişmeyen sıkıntı kanunla [Diyanet İşleri] Başkan[ın]a verilmiş olan yerkilerin siyasi makam tarafından kullanılmak istenmesinden kaynaklanır. (…) Dini otorite boşluğu kesin olarak var. Bunun önemli sebebi Diyanet’in siyasi iktidar emrindeki görünümü ve bazı çevrelerce bu durumun istismar edilmesidir”; (“Daha yürekli bir Diyanet”, Altınoluk dergisi, sy: 93, Kasım 1993, s. 20, 21).
M. Sait Yazıcıoğlu: “Diyanet Türkiye’nin sancılı değil en sancılı müessesesi (…) Bunun asıl sebebi de Diyanet’in konumu ile ilgili (…) Laikliğin yorumundaki sıkıntı Diyanet’e de yansıyor. Siyaset-Diyanet ilişkileri sağlıklı zemine oturamıyor. (…) Devlet bu konuyu sağlıklı biçimde çözebilmiş değil. (…) Siyaset ile Diyanet’in ilişkileri pek hoş olmamıştır çoğu zaman”;
(“Diyanet en sancılı müessese”, Altınoluk dergisi, s., 16, 18).
Tek parti döneminin üç Diyanet İşleri Başkanı vardır.
Rıfat Börekçi
3 Mart 1924 tarihinde ‘Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’, Diyanet İşleri Başkanlığına çevrilerek Diyanet tarihi başlamış oldu.
İlk Diyanet İşleri Başkanlığına da, Mustafa Kemal Atatürk’ün çok değer verdiği yakın dostu, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi atandı. Göreve başlama tarihi, 04.04.1924. Görevde iken vefat etti. 05.03.1941.
1924-1941 yılları arasında başkanlık yapan Rıfat Börekçi uzun yıllar Ankara müftülüğü yapmış, Milli Mücadele yıllarında büyük yararlılıkları görülmüş, Mustafa Kemal Paşa ile işbirliği yapmış, İstanbul’un Milli Mücadele aleyhinde fetvasını göğüslemiş, I. Meclis’te milletvekili olarak bulunmuş ilmiyeden bir zattı.
27.12.1919’da Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişini seymenleri organize ederek 3700 kişiyle karşılayan Rıfat Börekçi’dir.
Cumhuriyet inkılaplarına bakıldığı zaman, bunların nerde ise hepsinin doğrudan veya dolaylı olarak dinle bağlantılı olduğu görülecektir.
1982 anayasasının da 174. maddesi ile koruma altına aldığı inkılap kanunları listesinin dinle irtibatı ek açıklamalara ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu,
Şapka İktisası Hakkında K a n u n ,
Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların men ve İlgasına dair Kanun,
Türk Medeni Konunu,(miras, nikah, talak konuları)
Beynelmilel Erkamın (Rakamların) Kabulü Hakkında Kanun,
Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun,
Efendi, Bey, Paşa, gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
Ahmet Kabaklı, bu konu ile alakalı şöyle bir anektod nakleder: Mustafa Kemal’in otoritesinin tartışılmaz olduğu bir dönemde, Falih Rıfkı Atay, hilâfetin kaldırılması kararına Börekçi’nin imza atmak mecburiyetinde kalmasını şöyle anlatır: Sofrada “Çocuklar, yarın hilâfeti kaldıracağız” der ve aldığı takdirler üzerine bir takrir/bildiri yazılmasını emrederek hocalara imzalatacağını söyler.
Ertesi günü hocalar itiraz eder. Öfkelenen Mustafa Kemal, Rıfat Hoca’yı çağırtır. Öfkeli ve sıkılgan olan Hoca, huzura çıkınca “Hoca şu takriri imza et!”, emrine itiraz edince “Hoca imza et dedim, keyfini bozarım sonra!”, tehdidine mukabil Hoca soranlara “Canım, imza değil de ne yaparsın! Şöyle bir b….. Rıfat attık işte” diye cevap vermiş (Ahmet Kabaklı, Tercüman, 15 Ağustos, 1990).
Ayrıca;
Şeyh Said isyanı,
Takrir-i sukun kanunu,
Menemen olayı,
Ezanın Türkçe okunması,
Türkçe Namaz uygulaması,
Bursa ulu cami olayları,
Dersim hadiseleri vb. Bir yönü siyasi, bir yönü de din ile alakası olan olaylar olup, Rıfat Börekçi’nin başkanlığı döneminde meydana gelmiştir.
Din ile ilgi bu kadar önemli inkılapların yapılması, uygulanması ve bir çok toplumsal olayların meydana geldiği sürecinde; Diyanet İşleri Başkanlığının sıkıntı ve sancılarını, din ile siyaset arasında sıkışıklığını tahmin edersiniz.
17 yıllık bu dönemde bir çok olay meydana gelmiştir. Bir kaçını okuyalım.
Kurulmasına ön ayak olduğu Cumhuriyet’in Laiklik uygulamasından dolayı, dine ve dindarlara yapılan baskılar karşısında durmaya çalışan Rıfat Börekçi, Türkçe ezan okuyup, Türkçe namaz kıldıran imamı görevden alarak siyasete karşı tavrını ortaya koymuştur.
Ancak Türkçe ezan ve kamete karşı çıkan imamların cezalandırılması talimatının da, kurban, fitre ve zekatların Tayyare Cemiyeti’ne verilmesi fetvasının da altında Mehmet Rifat Börekçi’nin imzası vardır.
Türkçe ezan uygulaması 18 yıl sürmüş ve bu süreç içinde Diyanet’e çok büyük itibar kaybı yaşatmıştır.
İstiklal mahkemelerinde verilen idamlar ve tevkifler, (Atıf Hocanın idamı) ve Menemen olayı arkasından meydana gelen (ulemaya yapılan operasyonlar) atmosfer, Diyanet görevlileri üzerinde ve özellikle tasavvuf camiasında büyük korku panik yaşanmasına vesile olmuştur. (Necip Fazıl Kısakürek, Din Mazlumları-Esad Efendi)
Mustafa Kemal, Kastamonu’da şapka inkılâbını ilân etmesinin ardından Ankara’ya döner. Hayatında şapka, papyon takmamış, frak giymemiş Diyanet İşleri Başkanı M. Rıfat Börekçi, başında şapkası ile eski Meclis binası önünde papyon takmış ve frak giymiş olarak Atatürk’ü karşılar.
Teşkilat kanununda sayılan görevlerinin dışında, Rıfat Börekçi döneminde Diyanet, Cumhuriyet inkılaplarının meşruluğunu savunma gibi siyasi bir görevi de yapmak mecburiyetinde kalmıştır.
Diğer yandan tevhid-i tedrisat kanununun çıkmasına rağmen Türkiye genelinde Diyanete bağlı 9 Kur’an Kursu’nun teşkilat bünyesinde eğitimine devamını sağlamıştır.
Şerafeddin Yaltkaya
Göreve başlama tarihi: 14.01.1942 tarihinde göreve başladı. Görevde iken vefat etti. 23.04.1947.
1942-47 yılları arasında başkanlık yapan Ord. Profesör ve müderris Mehmet Şerafeddin Yaltkaya, kelam başta olmak üzere İslami ilimlere ve Arap edebiyatına vukufu ile şöhret bulmuş, üniversite çevrelerinin de itibar ettiği bir ilim adamı idi.
Rıfat Börekçi’nin emriyle, Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazını o kıldırmıştır.
Onun döneminde de Diyanetin halk nezdinde itibar kaybı devam etmiş, ikinci dünya savaşı onun döneminde meydana gelmiş, siyasi iktidarın (Özellikle vergiler, yol parası, öşür vb.) uygulamalarını savunmak Diyanet’e düşmüştür.
Devletin ekonomik açıdan yaşadığı darboğazın tesiri ile Diyanet teşkilatının personel sayısı oldukça düşmüş, hatta merkez teşkilatı personel sayısı 8-10 kişiye kadar inmiştir.
Yine bu dönem (kırklı yıllar) laiklik ilkesinin, dinsizlik olarak algılayan bazı kesimlerin ön aldığı bir dönemdir.
Bu dönem büyük ölçüde, camilerin imamsız, minarelerin müezzinsiz kaldığı dönemdir.
Hatta TBMM’de bazı vekillerin, 1929 yılında kapatılan İmam-hatip mekteplerin yeniden açılması için, milletin cenazesini yıkayıp, namazını kıldıracak görevli kalmadığına dair serzenişleri mevcuttur. Zira 1930-1948 yılları arasında din eğitimi veren bir okul yoktur.
Ahmet Hamdi Akseki
Göreve başlama tarihi: 29.04.1947 tarihinde göreve başladı. Görevde iken vefat etti. 09.01.1951)
Yaltkaya’dan sonra İsmet İnönü tarafından başkanlık görevine getirilen ve 1924’ten beri Diyanet teşkilatının üst kademelerinde bulunan, halk arasında alim ve muteber bir insan olarak tanınan Ahmet Hamdi Akseki’nin konumu daha enteresandır.
II. Meşrutiyet devri İslamcılık düşüncesinin en önemli isimlerinden birinin, tek parti iktidarının sonlarına doğru İnönü tarafından Diyanet makamının başına getirilmesi ancak o dönemin şartları hesaba katıldığında doğru anlaşılabilecek önemli bir husustur.
Demokrat parti iktidara gelmiş olmasına rağmen İsmet İnönü’nün atadığı Diyanet İşleri Başkanını değiştirmemiştir.
Ancak Diyanet’in üçüncü başkanı olan Ahmet Hamdi Akseki, yazdığı yazılar nedeniyle ilk kez bir Diyanet İşleri Başkanı idamla yargılanmıştır. Uzun yıllar Diyanet çatısı altında hizmet veren Akseki Hoca, görev başındayken vefat etti, fakat bu sıradan bir vefat değildi.
Akseki döneminde kurum, siyasetin hedefine oturtuldu. Görevinin son günlerinde teşkilatı yeniden düzene sokmak ve din görevlilerinin maaşlarını normal seviyeye getirmek için uğraştı. Bu maksatla da TBMM Bütçe Encümeni’nde bir konuşma yaptı.
Ancak konuşması esnasında CHP milletvekillerinden bazıları Akseki Hoca’nın cübbesine ve sarığına laf atarak alay ettiler. Zaten kalp hastası olan Akseki Hoca buna çok üzülerek rahatsızlandı.
Fakat ona asıl krizi, 6 Ocak 1951 günü Diyanet’in tüzüğü müzakere edilirken geçirttiler. Bu müzakerede yapılan hakaretlere dayanamayarak rahatsızlanan Ahmed Hamdi Akseki hastahaneye kaldırıldı. 3 gün sonra, yani 9 Ocak’ta tedavi gördüğü hastanede vefat etti.
Sebilürreşad dergisinin Ocak 1951 sayısında yer alan açıklamaya göre, Akseki Hoca’ya hakaret eden CHP’li vekillerden biri, sonradan başbakan olan Van Milletvekili Ferit Melen’di.
Tek parti döneminin başkanları hukuken değilse de teamülen kayd-ı hayat şartıyla bu hizmeti yürüttükleri bir gerçektir. Çünkü Üçü de görevde iken vefat etmiştir.
Sonuç itibarıyla;
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tek parti döneminde isteyerek veya zorlamalar neticesinde yaptığı icraatlarına bakıldığında, kanunla kendisine verilen göreve ve sınırlara sadık kalarak Müslümanların din işlerine bakmaktan çok “devletin din işlerine bakan” bir kurum görüntüsü vermekten kurtulamamıştır.
Peki çok partili dönemde durum ne oldu, değişti mi?
Hayır değişmedi. Diyanet‘in bu sıkıntıları fazlası ile devam etti.
Neler mi oldu? Neler olmadı ki?
Son Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Ali Erbaş’a kadar, eski başkanlar döneminde Diyanet’in siyasetle ilişkilerinden bazı kesitleri gelecek yazılarımızda okuyalım İnşallah.
Vesselam.
Kaynak:
İştar Gözaydın, “Diyanet, Türkiye Cumhuriyeti’inde, Dinin Tanzimi”, İletişim yayınları.
Ersin Çelik, “Diyanet’in acı tarihi” Gerçek Hayat Dergisi, 02 Haziran 2016.
İsmail Kara, “Din ile Devlet Arasında Sıkışmış Bir Kurum: Diyanet İşleri Başkanlığı”. Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 0 / 18 (Ocak 2014).
Mehmet Çetin, “Börekçi’den günümüze”, 24 Aralık 2016, Yeni Asya